Yunanistan’ın ve Kıbrıslı Rumların Türkiye’ye yönelik tarihten gelen saplantılı, peşin hükümlü hasmane tutum ve davranışlarının bugüne kadar tek bir sonucu olmuştur. Çoğunlukla kendilerine dost bildikleri güçlerin sevk ve yönlendirmeleriyle Türkiye’ye karşı ve Kıbrıs’ta ne zaman ateşle oynamaya başlamışlarsa sonuç kendileri için hüsran ve hicran olmuştur. Ortaya çıkan yeni durumda, önceki durumu pişmanlıkla aramışlardır.
Günümüzde de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), BMGS’nin iyi niyet görevi çerçevesinde Ada’da iki toplumlu ve iki kesimli federal bir anayasa düzeni kurulması yönünde on yıllardır sürdürülmüş olan müzakereleri kendilerine mahsus emellerle ve hesaplarla baltaladıktan ve sonuçsuz bıraktıktan sonra KKTC’nin tek seçenek olarak yaptığı “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hamlesine makul bir çözüm önerisiyle karşılık verememiştir. Bunun sıkıntısı içindedirler.
GKRY, KKTC’nin hamlesinden sonra bugüne kadar “kabul edilemez” dedikleri Ada’daki statükonun sürmesini tercih ediyor görünmektedir.
Esasen BMGS’nin çabaları da, küresel plânda yaşanmakta olan sorunlar ve ciddi gerginlikler ortamında, KKTC’ni BMGK’nın kendisine verdiği “iyi niyet” görevi içinde tutarak, “egemen eşitlik - iki devletli çözüm” hamlesi istikametinde somut adımlar atmaktan alıkoymağa; çatışmasızlık ortamında statükoyu sürdürmeğe odaklanmış bulunmaktadır.
Bu manzara karşısında da GKRY ve Yunanistan Türkiye’yi tahrik ederek içine düştükleri sıkıntılı durumdan kurtulmayı tasarlıyor olabilirler.
Yunanistan ve GKRY yaklaşık son 10 yıldır Türkiye’nin dış ilişkilerindeki çeşitli arızalardan, kopukluklardan istifade ederek Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de kendi bilinen hayali hedefleri doğrultusunda neticeler alma hevesine kapılmışlardır. Bunu yaparken de, içte ve dışta yaşadıkları zorluklar ne olursa olsun, Türkiye’nin bölgesel ve küresel plânda, dünya sahnesindeki diğer öndegelen aktörler tarafından ve bilhassa sırf Yunanistan’ın ve Kıbrıslı Rumların güzel hatırı için, gözden çıkarılamayacak jeostratejik, jeopolitik önem ve ağırlıkta bir ülke olduğunu unutmuş görünmektedirler.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) PKK terör örgütü PKK’nın siyasî kolu PYD’nin Güney Kıbrıs’ta temsilcilik açmasına izin vermesi konusunda da durum böyledir. GKRY bu kararı alırken ABD’nin Türkiye’nin talep ve ikazlarına rağmen PYD/YPG ile Kuzey Suriye’de işbirliği içinde olmasından; Rusya’nın PKK/YPG/PYD’yi terörist kabul etmemesinden, Moskova’da bunların temsilcilik açmasına izin verilmiş olmasından; Fransa’nın tutumundan, vs cesaret bulmuş olabilir.
Bununla beraber, GKRY ve ortağı Yunanistan Türkiye’ye karşı ne zaman ateşle oynamaya kalkmışlarsa sonunda kendilerini yakmış oldukları tarihî gerçeğini unutmamalıdırlar.
GKRY’nin Güney Kıbrıs’ta PYD temsilciliği açılmasına izin vermesi olayı hakkındaki düşüncelerimi de aşağıda kaydediyorum:
●GKRY, PKK'nın siyasi kolu PYD'ye temsilcilik açma izni veriyormuş. Kıbrıslı Rumlar yeniden ateşle oynamaktadır. Eğer Türkiye düşmanlığıyla akıl tutulması yaşayan GKRY bunun farkında değilse, onları bu yola sevkeden hem Rumların hem PKK/PYD’nin dostları bu gerçeği görmelidir.
●Esasen, Kıbrıs sorununu, Kıbrıslı Rumların "enosis" i sağlamak için önce o dönemde Ada'daki İngiliz yönetimine, daha sonra da Kıbrıs Türk halkına karşı terör eylemlerine girişmesiyle ortaya çıkmıştır. Tarihî gerçekler hatırlanmalıdır. Yani terör Rumların kendi emelleri için kullanmaya alışık oldukları bir vasıtadır.
●Kıbrıs adasının İngiltere’nin egemenliği altında olduğu dönemde Rum teröristler 21 Ekim 1931’de İngiliz Vali Ronald Storrs’un konağını ateşe vermişlerdir.
●İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rumların ve Yunanistan'ın konu kendileri için Türkiye olunca teröristlerle de işbirliği yapmaktan kaçınmadıklarını hatırlamalıyız ve yine de kaçınmayacaklarını da varsaymalıyız.
●Kıbrıs adasının Yunanistan'a bağlanması (ENOSIS) için mücadele etmek üzere Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan tarafından Yunan generali Grivas'ın komutasında 1955 yılında kurulan EOKA (Kıbrıslı Rum Savaşçıların Millî Örgütü) terör örgütüdür. Gerilla savaş yöntemlerini uygulamıştır.
●21 Aralık 1963’den itibaren başlayan Ada’daki Türklere yönelik katliam hareketi, yaşanan “kanlı yılbaşı”, EOKA'nın eseridir. Bu örgütün uyguladığı AKRİTAS plânı bir terörizm eylem plânıdır.
●Türkiye'nin Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra Rum teröristler 19 Ağustos 1974'de ABD'nin Lefkoşa Büyükelçisi Rodeger Paul Davies'i Ada'da katletmişlerdir. ASALA teröristlerinin Türk diplomatları hedef alan eylemleri, Rum yönetimi tarafından kınanmış değildir.
●Kıbrıs Rum Yönetimi PKK teröristlerine destek vermekte ve onlarla işbirliği yapmakta beis görmemişlerdir.
●Teröristbaşı Öcalan 1999'daki Yunanistan Dışişleri Bakanı Pangalos'tan himaye görmüştür. Pangalos, teröristbaşının Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliği'nde koruma altına alınmasını sağlamıştır. 2009’da G. A. Papandreou kabinesinde Pangalos'u Başbakan Yardımcısı yapmıştır.
●Teröristbaşı Nairobi’de yakalanıp Türk güvenlik güçlerince 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye getirildiği zaman üzerinden Lazaros Mavros adına düzenlenmiş bir "Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti" pasaportu çıkmıştır.
●Terörist faaliyetlerin günümüzde sınır tanımadan yaygınlaştığı bir zamanda, Kıbrıs adası, özellikle KKTC toprakları, 1974'den bu yana terörist yuvalanmasından ve terörist eylemlerden korunabilmiştir. Bu da KKTC'deki etkileyici, dengeleyici Türk askerî varlığı sayesinde olmuştur.
●Türkiye, ülkemizin güney kara hududu boyunca terörist unsurların yuvalanmasına imkân bırakmayacağı kararlılığını eylemle de göstermektedir. Bu kararlılığın Türkiye’nin 40 mil güneyindeki Kıbrıs adasındaki herhangi bir terörist yuvalanması karşısında da gösterileceği kuşkusuzdur. Bu böyle bilinmeli, anlaşılmalıdır.
●KKTC DB Sn Ertuğruloğlu’nun bu konuda yaptığı açıklamanın BMGS’ne ve BMGK’ne yazılı olarak bildirilmesi ve yerleşik prosedüre göre BM Belgesi olarak yayınlatılması beklenir.
●Türkiye’nin Kıbrıs Adasında herhangi bir terörist yuvalanmasına kayıtsız kalmayacağını - bunun PKK ve PKK ile iltisaklı bütün unsurlar için de böyle olduğu vurgulanarak - BMGK’ne, AB ve NATO’ya bildirmesi doğaldır.