Em. Büyükelçi Tugay Uluçevik Em. Büyükelçi Tugay Uluçevik

AB 25 Mart 2021 Zirve Bildirisi

26 Mart 2021
AB 25 Mart 2021 Zirve Bildirisi

AB 25 Mart 2021 Zirve Bildirisi[1] hakkında Dışişleri Bakanlığımızca yapılmış olan açıklamanın[2] birinci paragrafının ilk cümlesinde “birkaç üye ülkenin dar görüşlü iddialarının etkisinde ve Türkiye-AB ilişkilerine tek yönlü bakış açısıyla kaleme alındığının” doğru bir tespitle vurgulanmasının hemen ardından ikinci cümlede “Türkiye-AB ilişkilerini olumlu gündem temelinde ilerletme konusunda raporla ortaya konulan çabayı ve Zirve Bildirisine yansıtılmaya çalışılan söylemi memnuniyetle karşılıyoruz” denilmiş olmasını hayretle ve endişeyle karşılıyorum.

AB ile ilişkilerimizi onarma çabası içinde mutedil bir üslupla tepki gösterilmesi tercih edilmiş olabilir. Bununla beraber “dar görüşlü iddiaların etkisi altında tek yönlü bir bakış açısıyla kaleme alınmış” bir Rapor hakkındaki açıklamada yer verilemeyecek kelime sanırım “memnuniyet” kelimesi olmalıdır. Bu ifade tepkimizi sıfırla çarpmaktadır. Bu yaklaşım tutumumuz hakkında ziyadesiyle düşündürücüdür.

“Memnuniyet” ifade etme yerine “not ediyoruz” denilebilirdi görüşündeyim.

Bildiride, Doğu Akdeniz bölgesinde gerginliklerdeki tırmanmanın yatışmasının (de-escalation) devam etmesi, Türkiye'nin buna ilişkin yapıcı tutumunu sürdürmesi halinde ve önceki Avrupa Konseyi'nde belirtilmiş yerleşik koşullara bağlı olarak son zamanlarda oluşmuş bulunan olumlu dinamiği daha da kuvvetlendirme gayesiyle, Türkiye ile AB arasındaki ortak ilgi alanlarında aşamalı (phased) ve orantılı şekilde (proportionate) ve tersine çevrilebilir (reversible) nitelikte işbirliğinin arttırılacağından söz edilmektedir. Buna ilişkin başkaca kararların EU Konseyi’nin Haziran toplantısında alınabileceği belirtilmektedir.

Böylece, Haziran ayında AB Konseyi’nde alınabilecek kararlar bakımından kapı her türlü ihtimale açık bırakılmaktadır.

Bellidir ki, özellikle de bu paragraf, Doğu Akdeniz’de “hukuka aykırı sondaj faaliyetlerinde bulunmak” suretiyle gerginlik yaratmış olan tarafın Türkiye olduğu, bu sebeple de gerginliklerin giderilmesi için belirli davranışlardan kaçınma yükümlülüğünün Türkiye’ye düştüğü varsayımından hareketle kaleme alınmıştır. Gerginliklerin sorumlusu olarak Türkiye’yi gören, bu sebeple de Türkiye – AB ilişkilerinin gelişebilmesi için AB’nin belirlediği şartları ve hareket tarzını kabul etmesi gereken, tarafın Türkiye olduğu gibi bir zihniyetin tezahürü ve ürünü tek yanlı, haksız ithamkâr ifadelerdir.

Kıbrıs konusundaki ifadeler ise, BMGS’nin halihazır iyi niyet görevi çerçevesinde ve BMGK’nin KKTC’ni varlığını yasadışı ve yok farzeden kararları temelinde bir müzakere sürecinin yeniden başlatılmasını dayatan mahiyettedir. Daha doğru ifadeyle, dayatmaktadır. Bildiri’de atıfta bulunulan BMGK Karalarını doğru okumak, doğru anlamak lâzımdır.

Bu kararlar çerçevesinde ilk sonuç, KKTC’nin lağvedilmesi olur. Şimdiki Rum “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne “Kıbrıs Türk Toplumu’nun” yamanması suretiyle, adı “federasyon”, kendisi değil bir yapı ortaya çıkar. “Egemen eşitlik” söz konusu dahi olamaz. Egemenliğin gerçek sahibi sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” olmaya devam eder. Taraflar arasındaki eşitlik BM’nin anladığı ve BMGK kararlarında ifade ettiği sözde “eşitlik” esasına göre olur. Kıbrıs Türk halkının böyle bir Devlet içinde elde edeceği statü uygulamada en fazla “yerel özerklik” olabilir. Türkiye’nin Ada’daki “fiilî” ve “etkin” askerî varlığı, belirli bir zaman sonra sıfırlanmak üzere, en iyi ihtimalle 1960 seviyesine (650 asker) iner.

Bildiri’deki bir diğer dayatma, yeniden başlayacak Kıbrıs müzakere sürecine (belidir ki önümüzdeki 5+1 Konferansına) AB’nin gözlemci olarak katılması ve AB’nin BMGS’nin iyi niyet görevine ilişkin olarak bir temsilci ataması konularındadır.

Önemli bir nokta da şudur: Ayrı bir paragrafta “Türkiye'den, uluslararası hukuka aykırı tahriklerini veya tek taraflı eylemlerini tekrarlamaktan kaçınmasını istiyoruz” denilmiş ve “aksi takdirde AB kendisinin (AB’nin) ve üyelerinin çıkarlarını ve bölgesel istikrarı korumak için elindeki vasıtaları ve sahip olduğu seçenekleri kullanacaktır” ifadesine yer verilmiştir.

Yani, Türkiye’ye” ya bu Bildiri’deki taleplerimizi yerine getirirsiniz ya da yaptırıma maruz kalırsınız” mesajı verilmektedir. Yaptırım tehdidi bu şekilde sürdürülmektedir.

Bildiride Türkiye’nin 4 milyon Suriyeli mülteciyi barındırması hakkında “takdir” ifade edilmekte ve hem Türkiye’deki hem Ürdün, Lübnan ve bölgenin başka yerlerindeki Suriyeli mültecilere yardımın finansmanı için Komisyon’a talepte bulunulacağı belirtilmektedir.

Yüksek Temsilci’den “Çok Taraflı Doğu Akdeniz Konferansı” hakkındaki çalışmayı ilerletmesi talep edilmektedir.

AB’nin ve Türkiye’nin kendi çevrelerinde barış ve istikrar olmasında ortak çıkarlarının bulunduğuna işaret edilerek, Türkiye’nin ve diğer aktörlerin Suriye, Libya ve Güney Kafkaslardaki krizlerin çözümü için katkıda bulunmaları istenmektedir.

Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları durumuna üç cümleyle değinilmiştir. Bu konularda “diyalogun AB – Türkiye münasebetlerinin ayrılmaz parçası olduğu” vurgulanmıştır.

AB Konseyi’nin 11 Aralık 2020 Bildirisi’nde “Türkiye’ye ilişkin konuların ve Doğu Akdeniz’deki durumun ABD ile eşgüdümünün yapılacağı” belirtilmişti. Şimdiki Bildiride “gelişmeleri yakından takip edeceğiz ve ortaklarla (partners) eşgüdüm içinde bir yaklaşım belirleyeceğiz edeceğiz” ifadesine yer verilmiştir.

 

[1] https://www.consilium.europa.eu/media/48976/250321-vtc-euco-statement-en.pdf

[2] http://www.mfa.gov.tr/no_-120_-ab-devlet-ve-hukumet-baskanlari-mart-zirvesi-sonuclari-hk.tr.mfa

 

Yorumlar