Global ekonomide 2019’u “küresel çapta belirsizliklerin derinleştiği” bir yıl olarak değerlendirebiliriz. ABD-Çin gerginliği, zorlu Brexit süreci ve jeopolitik gelişmelerle “dünya ticaret hacmi geriledi” ve küresel büyüme ilk kez 2009 kriz dönemindeki seviyelerine geldi. Bu bağlamda gelişmiş ülke ekonomilerinde 2011 sonrasında “yüzde 1 ile 2,3 arasında değişen; gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 8’lerden sürekli düşerek yüzde 4’ün altına inen” bir “büyüme oranı” gözlenmiştir.
Dünya 2019’da Durgunluk/resesyon korkusu içinde yaşadı. Bu korkunun yarattığı etkiyle 2018’de uygulamaya konulan “sıkılaştırıcı politikalarda genişlemeye dönük” bazı değişiklikler yapıldı. Örneğin Fed, faiz artırımlarını bırakıp faiz indirimlerine, bilanço küçültmeyi terk edip piyasaya yeniden para sürmeye başladı. Bir diğer ifadeyle, olası bir durgunluğu alt etme amacıyla merkez bankaları, daha destekleyici konuma geçtiler. Diğer gelişmiş ülke merkez bankaları da sıkılaştırmaya başlama yönündeki planlarını terk edip, genişlemeci uygulamalara devam ettiler. Global belirsizliklerle baş etme amacıyla Fed 3 kez faiz indirimine ve 600 milyar Amerikan Doları ($) bilanço normalleşmesi -basılan paraların piyasadan geri çekilmesi-) giderken, küresel çapta maliye politikalarının kullanımı gündeme daha fazla geldi.
İş dünyası güveni gerilerken yatırımlar ötelendi ve 2019’da küresel büyüme “tüketimden” geldi. Tüketici güveninin daha dirençli olmasında; ücretlerdeki artış, sermaye piyasalarının güçlü seyrine bağlı refah etkisi ve enflâsyonun düşük seyrinin tüketicilerin satın alma gücünü yükselmesinde etkili oldu.
Bu hızlı tepki, durgunluk beklentilerini epeyce azalttı ve 2019 biterken “resesyon olasılığı” en azından “ABD’de önemli ölçüde gündemden çıktı”. Buna karşılık Avrupa üzerinde hala bir tehdit oluşturmayı sürdürmektedir. Çin, 2020’ye oldukça “gerilemiş bir büyüme performansıyla” giriyor. Japonya 30 yıldır çıkamadığı durgunluktan çıkma çabasını sürdürüyor, İngiltere, beklenenin aksine Brexit’ten çok zarar görmeden yoluna devam ediyor.
Yukarıda anlatılanların yanında, 2019'dan bize kalan en önemli mesajın, 2018'de sona erdiği iddia edilen “2008 finansal krizinin” etkilerinin henüz sonlanmadığı, hatta muhtemelen uzun yıllar da sona ermeyeceğidir.
Durgunluk beklentisi ve bununla ilgili alınan önlemlerin piyasalardaki sonuçlarına bakmak istediğimizde, ABD bono piyasalarının seyri, piyasa güveninin en başat göstergesi olarak kabul edilmektedir. Buna göre 2019 Ağustos ayında, 10 yıllık tahvil faizi ile 2 yıllık tahvil faizi arasındaki farkın negatife geçmesiyle piyasalar, olası bir resesyonu fiyatlamışlardı. Daha sonra Fed’den gelen faiz indirimleri ve bu destekleyici duruşun korunacağı beklentisiyle tahvil getiri eğrisi tekrar pozitife geçmiştir.
Yılın son döneminde ABD-Çin arasında uzlaşılan “Faz 1 Ticaret Anlaşması” da, bu görünüme destek oldu. Yine yaz aylarında “güvenli liman” düşüncesiyle, gelişmiş ülke bonolarına gelen talep sonucu, küresel çapta negatif getirili bono tutarı Ağustos Ayı’nda 17 trilyon Amerikan Doları ($)’na kadar yükselmesinin ardından, görünüme ilişkin olumlu beklentilerle, şimdilerde 11,7 trilyon $’a kadar gerilemiştir.
2020 Beklentileri
* Global ekonomide
Dünya ekonomisinde “2020 yılındaki toparlanmanın”, özellikle yılın ikinci yarısında kendini tam hissettirmesi beklenmektedir. Söz konusu beklentinin belirleyicilerini aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:
Yukarıda da bahsettiğimiz “ABD-Çin ticaret gerginliklerinde”, “Faz-1 Anlaşması”nın 15 Ocak’ta imzalanacak olmasıyla “azalma sağlanmış” olması. Söz konusu anlaşmayla, ABD’nin Çin’den ithal edilen mallara yeni tarife uygulamayacağı, daha önce belli ürünlere uygulanan tarifeleri azaltılacağı; Çin’in ise ABD’den ithal ettiği tarım ürünlerini artıracağı (40-50 milyar $) konularında mutabakat sağlanmıştır. Bu bağlamda Çin’in ayrıca, “fikri mülkiyetlerin korunması” konusunda da reform sözü verildiği bildirilmektedir.
İngiltere seçimlerde muhafazakâr partinin çoğunluğu kazanmasıyla, “Brexit konusundaki büyük ekonomik belirsizlik” de neredeyse ortadan kalkmıştır. Bu gelişmeler iş dünyası güveni açısından olumlu olarak değerlendirilirken, belirsizliklerin etkisiyle daralmış olan yatırımların da bir şekilde normalleşmeye başlaması beklenmektedir.
2020’de destekleyici para ve muhtemelen ek maliye politikası önlemleri, büyümeyi ve finansal piyasaları desteklemeye devam edecektir.
* Piyasalarda
Yukarıda sayılan üç etken, 2020 yılı için piyasaların “risk iştahını” artırmaktadır. 2008 krizinden bu yana piyasalarda yaşananlardan yapılacak başat bir çıkarım, dünya ekonomisine ilişkin “beklentiler kötüleştikçe risk iştahının daha çok artması” şeklindedir. Çünkü merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi olgusunun, finansal piyasalarda çeşitli fırsatlara sebep olması beklenmektedir.
Söylediğimizi daha somutlaştırırsak, 2018 yılında anlatılanlar, küresel ekonominin topluca büyümesi, normalleşme ve benzeri olumlu aktarımlardı. Tüm bu anlatılanlara karşın söz konusu yılın piyasalardaki sonucu, küresel borsaların 2008'den beri en kötü senesini geçirmesi olmuştu. 2019 yılının anlatısı ise, yılsonuna kadar “2020 ekonomik kriz senaryoları” olmasına rağmen, 2008 Krizi'nin şok fiyatlaması sonrası normalleşme yılını dikkate almazsak, neredeyse finansal krizden bu yana “borsalar için en iyi yıl” olmuştur. Gelişmiş ülke hisse senedi piyasaları, gelişmekte olan ülkelere göre daha primli sonuçlanmıştır. S&P 500, 2018 yılında yüzde 6,2 gerilemesinin ardından 2019’da yüzde 29 değer kazanırken; gelişmekte olan ülkelerin hisse senedini gösteren (MSCI EM) endeksi de sırasıyla, yüzde 16,6 daralmanın ardından 2019 yılında yüzde 15,4 oranında yükselmiştir. Dolar ise diğer gelişmiş ülke para birimlerine göre sınırlı bir miktar değer kazanmıştır.
Düşük faizlerin uzun süre korunacağı beklentisi ve global ticaret belirsizliklerindeki azalma, “2020 yılı için daha olumlu bir büyüme” beklentisine yol açarak, hisse senedi piyasaları için “ek destek” görüntüsü verdiğini söyleyebiliriz.