ABD’nin nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesi ve İran’a yönelik uyguladığı yaptırımlardan dolayı başlayan İran-ABD gerilimi, son günlerde bölgede ve uluslararası alanda yaşanan sıcak gelişmelerin ardından yeni bir aşamaya girdi.
25 Ağustos Pazar günü İsrail Ordusunun Şam’da, İran ve bölgedeki vekil gücü olan Lübnan Hizbullahı’nın mevzilerine saldırı gerçekleştirdiğini açıklaması, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Fransız mevkidaşının daveti üzerine G7 Zirvesi gerçekleştiği sırada Fransa’ya sürpriz ziyarette bulunması ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ABD Başkanı Trump ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani arasında yakın zamanda bir görüşme gerçekleşebileceği yönündeki açıklamaları uluslararası kamuoyunda çeşitli tepki ve değerlendirmelere yol açtı.
Bununla beraber söz konusu gelişmeler İran içinde de farklı şekillerde ele alındı. İlk olarak İsrail tarafından yapılan saldırılar uluslararası alandaki tepkilerin aksine, İran’da siyasi cenah ve medya mensupları tarafından pek fazla gündeme taşınmadı. Devlet yetkililerinden gelen açıklamalar ise Devrim Muhafızları Eski Komutanı ve hâlihazırda Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Sekreteri olan Muhsin Rızayi’nin “İsrail tarafından İran’ın Suriye’deki üslerine herhangi bir saldırı gerçekleştirilmediği ve bu saldırılara cevabın Suriye ve Irak’ın savunmasından sorumlu güçler tarafından yakında verileceği” açıklamasıyla sınırlı kaldı.
İran’ın Suriye’deki Devrim Muhafızları kolu, Kudüs Kuvvetlerine bağlı güçler ve Suriye’deki müttefik gücü olan Lübnan Hizbullahı uzun zamandır İsrail saldırılarına hedef olmaktadır. Bununla beraber son zamanlarda İran’a bağlı olan Irak Haşdi Şabi güçleri de Irak topraklarında İsrailli SİHA’lar tarafından saldırılara maruz kalmaktadır. İran’ın bu saldırılara karşılık vermesi ülke içinde sadece muhafazakârlar tarafından değil tüm siyasi cenahların dile getirdiği bir talep hâline gelmiştir. Dolayısıyla son saldırılarla ilgili İranlı yetkililerinin sert açıklamalar yapmak yerine sessiz kalmayı tercih etmesi ve kendi güçlerine saldırı yapılmadığına yönelik açıklamalar yapması, durumu alttan alarak iki ülkeyi doğrudan savaş pozisyonuna getirecek bir gerginlikten kaçınmak istedikleri anlamına gelmektedir.
Diğer yandan İranlı yetkililerin saldırılara bölgedeki müttefik güçler tarafından karşılık verileceğini açıklaması ve ardından Lübnan Hizbullahı Lideri Hasan Nasrallah’ın konuyla ilgili yaptığı açıklamalar İran’ın İsrail’le yüzleşmeyi bölgedeki vekil güçler düzeyinde tutmak istediğini göstermektedir.
Zarif’in Fransa’daki temaslarının İran ve ABD yetkilileri arasında bir görüşme ihtimalini gündeme getirmesi de diğer bir önemli gelişmedir. Nitekim devamında Macron ve Trump’ın bu yöndeki açıklamaları ardından Ruhani’nin “Ülkenin millî çıkarları için herkesle görüşürüm” açıklaması bu ihtimali kuvvetlendirmiştir. Ruhani’nin konuyla ilgili açıklamaları ve müzakere ihtimalinin artması hükûmete yakın siyasiler tarafından desteklenirken, muhafazakâr cenah duruma karşı tepkisini dile getirmiştir. Nitekim meclis kanadından 83 muhafazakâr milletvekili Ruhani’nin bu tutumunun, Devrim Rehberi Hamenei’nin tutumuna ters düştüğünü ileri sürerek Cumhurbaşkanı’na nota vermiştir. Fakat muhafazakâr cenahtan gelen eleştirilerin üst düzey yetkililerden ziyade orta düzey ve daha çok tabandan gelmesi, Ruhani’nin açıklamalarının beklendiği gibi dış politikada asıl karar mercii olan Devrim Rehberi’nin onayını taşıdığını göstermektedir. Ancak her ne kadar İran ve ABD yetkilileri arasında bir görüşme ihtimali gündeme gelmiş olsa da bunun kolay bir durum olmadığı açıktır. Nitekim ülkedeki tüm siyasi kanatlar Ruhani’nin de açıklamalarında dile getirdiği gibi mevcut şartlarda herhangi bir değişiklik olmadan ve yaptırımların devam etmesi hâlinde yapılacak bir müzakerenin ülke çıkarlarına ters olduğu konusunda hemfikirdir.
Bu nedenle Finlandiya, Norveç ve İsveç ziyaretlerinin ardından Fransa’da Macron’la görüşmesinde İran adına olumlu sinyaller veren Zarif’in daha sonra Çin’e ve ardından Japonya’ya giderek temaslarda bulunması ve Ruhani’nin de durumla ilgili açıklamaları, İran’ın ABD ile yaşamakta olduğu krizde gerilimi düşürmek isteyen taraf olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu gelişmeler İran’ın ABD’nin kendisine yönelik oluşturmak istediği uluslararası ittifakı engellemek istediği şeklinde de değerlendirilebilir. İran ve ABD arasında yeni bir müzakere sürecinin başlaması ise İran tarafından tüm siyasi tarafların da üzerinde mutabık olduğu gibi yaptırımlar konusunda ABD’nin geri adım atmasına bağlı görünmektedir.
Makale ilk olarak İRAM-İran Araştırmaları Merkezi'nde yayınlanmıştır.