Ortodoks dünyasının iki önemli merkezi olan Fener Patrikhanesi ile Moskova Patrikhanesi’nin “Ukrayna’ya kim egemen olacak” tartışması nedeniyle birbirleriyle köprüleri attığını ve bu yıl bu nedenle Ortodoks dünyasının tarihindeki belki de en büyük kopuşun yaşandığını daha önce çeşitli makalelerimde yazmıştım. Meselenin sadece dini bir mesele olmadığını, bunun da ötesinde uluslararası politikayı ilgilendiren bir mesele olduğunu, bizzat meselenin aktörleri söylüyor. Nitekim, bu işin başını çekenlerden Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, bunun hem uluslararası politikayla ilgili bir mesele olduğunu hem de “Ukrayna’yı Rus sömürgeciliğinden kurtaracak bir adım olduğunu” dile getirdi.
İki hafta önce, 15 Aralık 2018'de, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de, Fener Rum Patrikhanesi’nin organize ettiği toplantıda, Ukrayna Ulusal Otosefal Ortodoks Kilisesi’nin kurulduğu ilan edildi ve yapılan seçimde, kilisenin başına, milliyetçi çizgideki rahiplerden Metropolit Epifaniy getirildi. Şimdi, bu yeni kilisenin yeni seçilen başkanı, yanına Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’yu da alarak 6 Ocak’ta İstanbul’a gelecekler ve Fener Rum Patriği Bartholomeos, İstanbul’da törenle, yeni kiliseye dair beratını (Ortodoks kilisesinde kullanılan tabirle “Tomos”u), Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne verecek. Ayrıca, ilerleyen dönemlerde, kilisenin teşkilatlanma çalışmaları sürdürülecek.
Hatırlarsak, bu yılın başlarında, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun girişimiyle Ukrayna Parlamentosu, Fener Rum Patrikhanesi’ne başvurarak, Ukrayna’da Moskova Patrikhanesi’nden bağımsız bir Ukrayna kilisesinin kurulmasına yardımcı olmasını istemiş, Fener Patrtikhanesi de, buna yardımcı olacağını açıklamıştı. Bugünkü Ukrayna topraklarının bulunduğu bölge, 1686 yılında, Moskova Patrikhanesi’nin denetimine geçti ve o tarihten itibaren, Moskova’nın ruhani alanında bulunuyordu. 1991 yılında Sovyetler Birliği dağılıp Ukrayna bağımsızlığını kazanınca, Ukrayna milliyetçisi olan bazı rahipler, Moskova Patrikhanesi’nden ayrılarak, kendi kiliselerini kurdular. Böylelikle ortaya üç kilise çıktı: Bir tarafta, ruhani açıdan statüsü diğer Ortodoks kiliseleri tarafından tartışılmaz kabul edilen Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna kolu, diğer tarafta, milliyetçi rahiplerin kurduğu kiliselerden “Kiev Patrikhanesi” ve öte yanda, yine milliyetçi rahipler tarafından kurulan, fakat ağırlıklı olarak ABD ve Kanada’daki Ukrayna diasporasına dayanan “Ukrayna Otosefal Ortodoks Kilisesi”. Fakat bu son ikisi, Fener Patrikhanesi de dahil olmak üzere, dünyadaki diğer Ortodoks kiliseleri tarafından tanınmıyordu. Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanmasından bu yana, ne zaman Batı yanlısı ve milliyetçi çizgide bir lider iktidara geldiyse (Leonid Kravçuk ve Viktor Yuşçenko gibi), bu iki milliyetçi kilise oluşumunu bir araya getirip birleşik bir Ukrayna Ortodoks Kilisesi yaratmaya ve bu kilisenin Fener Patrikhanesi tarafından tanınmasını sağlamaya çalışmıştı. Rusya’ya yakın olan liderler ise, Moskova Patrikhanesi’ne bağlı olan kiliseye destek veriyordu. Ukrayna’da kilise ile siyasetçiler arasındaki ilişki, tek taraflı kalmadı: Kiliseler de, seçim süreçlerinde, kendilerine yakın çizgideki siyasetçileri desteklediler ve öteki tarafa karşı tavır aldılar. Batı yanlısı kesimlerin zaferiyle sonuçlanan ve tarihe “turuncu devrim” olarak geçen 2004 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Batı yanlısı aday Viktor Yuşçenko’nun mitinglerine milliyetçi rahipler gelip dualar okurken, Rusya’ya yakın olan aday Viktor Yanukoviç’in mitingine ise, Moskova Patrikhanesi’ne bağlı olan rahipler katılıyordu. Her iki taraf da, seçimin “hak yolu ile şeytani yol arasında geçeceğini” söylüyor, yani, “bizim adayımıza oy vermeyen, kafirdir”, demek istiyordu. Benzer sahneler, 2010 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de görüldü, 2014 yılında Batı yanlısı kesimlerin gerçekleştirdiği ikinci ihtilalde de...
Kiliseler, sadece iç siyasette değil, dış siyasette de taraf oluyor. Moskova Patrikhanesi’ne bağlı rahiplerin büyük kısmı, Ukrayna’nın AB ve NATO’ya girmesine şiddetle karşı çıkarken ve AB üyeliğinin geleneksel ahlaki değerleri bozacağını söylerken, milliyetçi rahipler, tam tersine, Ukrayna’nın baş düşmanının Rusya olduğunu ve ülkenin öncelikli hedefinin AB ve NATO üyelikleri olduğunu söylüyordu.
Ukrayna’da iktidara milliyetçi ve Batı yanlısı liderler geldiklerinde, bu milliyetçi kilise oluşumlarını birleştirip Fener’den tanıma kararı alma çabasına giriyorlardı, fakat, Ukrayna’da 2014 yılında Batı yanlısı kesimlerin yaptığı ihtilalden önceki dönemlerde Rusya’ya sempatiyle yaklaşan kesimler hem nüfusun önemli bir bölümünü oluşturduklarından, hem de örgütlü olduklarından, Fener Patrikhanesi, Ukrayna’nın en az yarısının kabul etmeyeceği bir kararı almaktan çekinmişti. Bunun dışında, Ortodoks dünyasının onursal olarak lideri olarak kabul edilen Fener Patrikhanesi ile dünyada en fazla Ortodoks cemaate sahip olan Moskova Patrikhanesi’nin arasında belli sürtüşmeler olsa da, Fener, Moskova ile bağlarının tamamen kopmasına neden olacak bir karar almak istemiyordu. Ne var ki, 2016 yılında Moskova ile Fener Patrikhanesi’nin arasındaki ilişkiler başka nedenlerden ötürü (Moskova Patrikhanesi’nin, Fener’in 2016 yılında düzenlediği Ortodoks Konsülü’ne katılmaması gibi) bozulunca, Fener Patrikhanesi, tutumunu sertleştirdi. Ayrıca, Ukrayna’da 2014 yılında meydana gelen Batı yanlısı ihtilalden sonra Rusya, Ukrayna’nın Kırım Yarımadası’nı ele geçirince ve Ukrayna’nın en doğusundaki Donetsk ve Lugansk il merkezleri Rusya yanlısı ayrılıkçı grupların denetimine geçince, Ukrayna’da Rusya yanlısı partilere ve Moskova Patrikhanesi’ne en yoğun şekilde destek veren milyonlarca kişi, Ukrayna siyasetinin dışında kaldı. Böylelikle, Ukrayna Hükümeti’nin denetimi altında kalan bölgelerde, Batı yanlılarının oranı, kendiliğinden arttı. Diğer taraftan, daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz üzere, Rusya ile Ukrayna 2014 yılından beridir fiilen savaş halinde oldukları için, Ukrayna’da Rusya’yla bağlantılı kurumları ve Rusya’yla iyi ilişkiler kurulmasını savunmak, cesaret isteyen bir mesele haline geldi. Bu etkenlerle bağlantılı bir başka etken de, Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna’daki varlığını savunabilecek olan büyük örgütler ve siyasi partiler (Bölgeler Partisi ve Ukrayna Komünist Partisi gibi), kapatıldı ve Rusya yanlısı kesimler, büyük ölçüde örgütsüz, dağınık, edilgen bir kitle haline geldi. Bu gelişmeler de, Fener Patrikhanesi’nin Ukrayna’yı kendi ruhani alanı ilan etmesini kolaylaştırdı.
Geride bıraktığımız Ekim ayında, Fener Patrikhanesi, Moskova’nın damarına basan kararlar kabul etti. Buna göre, Fener’in Ukrayna’yı Moskova’nın ruhani alanı ilan ettiği 1686 tarihli karar iptal edildi ve Moskova Patrikhanesi’nin aforoz etmiş olduğu Ukrayna milliyetçisi rahiplerin üzerindeki aforoz kaldırıldı. Moskova Patrikhanesi’yse Ukrayna konusunda tek başına Fener’in karar almaya yetkili olmadığını ve bu konunun ancak bütün Ortodoks kiliselerinin katılacağı bir toplantıda ele alınabileceğini söyledi. İkincisiyse Moskova, kendisinin aforoz ettiği kişilerin aforozunu ancak kendisinin kaldıracağını, Fener’in buna karışma hakkının olmadığını ifade etti. Kısa bir süre sonra da Moskova Patrikhanesi, Fener’le bütün ilişkileri kopardığını açıkladı.
Aralık ayındaysa, Fener Patrikhanesi’nin öncülüğünde, Kiev’de düzenlenen büyük toplantıda, Ukrayna Ulusal Otosefal Ortodoks Kilisesi’nin kurulduğu ilan edildi. Kararı ilk tebrik eden, ABD’nin Kiev Büyükelçiliği oldu. Zaten ABD’li yetkililer, daha önceden de, kendilerinin Ukrayna’da Rusya’dan bağımsız bir kilisenin kurulmasını memnuniyetle karşılayacaklarını belirtmişlerdi (milliyetçi çizgideki rahiplerin lideri olan Filaret de, geçtiğimiz aylarda ABD’ye gitmiş ve burada, rahiplerden önce, ABD’li resmi yetkililerle görüşmüştü).
Gizlenen Hayal Kırıklığı
Ne var ki, bundan sonra işler, Ukrayna’daki milliyetçi rahiplerin beklediği şekilde gelişmedi. Zira, Ukrayna’daki milliyetçi rahiplerin tamamen bağımsız bir kilise beklentilerine karşılık, Fener Patrikhanesi, Ukrayna’da, kendisine bağlı bir yapı kuruyor. Ukraynalı milliyetçi rahipler, yeni kilisenin patrikhane statüsünde olmasını (yani, en üst statüde olmasını) beklerken, Fener Rum Patrikhanesi’nin kurduğu yeni kilisede, kilise başında, daha düşük rütbeli bir din görevlisi olan metropolit bulunacak. Bundan da önemlisi, Ukrayna Ulusal Otosefal Ortodoks Kilisesi’nin tüzüğünü Fener Patrikhanesi yazdı ve bu tüzüğe değişiklik getirme yetkisi, Fener Patrikhanesi’ne ait. Evet, kilisenin isminde “otosefal”, yani “bağımsız” ifadesi var, fakat Ukrayna Kilisesi içindeki ihtilaflarda, Fener Rum Patrikhanesi, temyiz mercii olacak. Halbuki gerçek anlamda otosefal (bağımsız) olan kiliselerde Fener Patrikhanesi’nin böyle bir müdahale hakkı bulunmuyor. Bunların dışında, Ukraynalı rahiplerin Fener Patrikhanesi tarafından verilen tüzüğe aykırı hareket etmeleri halinde, Fener Rum Patrikhanesi’nin, bağımsızlık beratını geri alma hakkı bulunuyor. Ek olarak, Ukrayna Kilisesi’nin tarihte yaşamış kişilerden kimleri aziz ilan edeceği, yine Fener Patrikhanesi’nin yetki alanında olan bir konu (Oysaki mesela Moskova Patrikhanesi’nin kimleri aziz ilan edeceği gibi konular, Moskova’nın yetki alanında olan konulardır.) Dolayısıyla, Ukrayna yönetimi ve milliyetçi çevreler pek gündeme getirmek istemese de, Ukraynalı milliyetçi çevrelerin beklentilerinin aksine, Fener’e bağımlı bir yapı ortaya çıktı. Milliyetçi rahipler, onbeş gün önceki büyük kilise kurulunun toplanmasından önce bu konudaki rahtsızlıklarını dile getirmişler, fakat bu itirazları bazı çevreler tarafından “pişmiş aşa soğuk su katmak” olarak görüldüğünden, itirazlarını geri çekip son anda Fener’in şartlarını kabul etmek durumunda kalmışlardı.
Gelişmelerin Fener Patrikhanesi açısından sonuçları nedir?
Herşeyden önce Fener Patrikhanesi, Türkiye’deki Rum cemaatinin dini örgütü olmanın dışında, uluslararası alanda devlet benzeri bir aktör olarak kendisini göstermeye başladı. Zira, Ukrayna’daki kilise tartışması, yazının başında da değindiğimiz ve konuyla ilgili çevrelrin de vurguladığı üzere, dini bir mesele olmanın ötesinde, uluslararası siyaseti ilgilendiren bir mesele. Türk topraklarında bulunan Fener Rum Patrikhanesi, sadece Moskova Patrikhanesi’ni değil, bu kiliseyle entegre olmuş olan Kremlin yönetimine de darbe indirmiş oldu.
Gelişmelerin Fener Rum Patrikhanesi lehine olan en önemli bir sonucu da, Fener’in Ukrayna’da ismen bağımsız, fakat fiilen kendisine bağlı bir kilise teşkilatı kurarak, sadece İstanbul ve Gökçeada’daki birkaç bin Rum’un değil, milyonlarca Ukraynalı’nın doğrudan ruhani merkezi olduğunu ortaya koydu. Fakat Ukrayna’da kaç milyon kişinin bu yeni oluşumu destekleyeceği, kaç milyon kişinin ise Moskova Patrikhanesi’ne bağlı kalacağı, önümüzdeki aylarda netleşecek.
Bunlara ek olarak, Ukrayna yönetiminin girişimiyle, Ukrayna’daki bazı tarihi kiliseler, doğrudan doğruya Fener Patrikhanesi’nin yönetimine verildi.
Peki, Moskova Patrikhanesi açısından sonuçlar nedir?
Öncelikle şunu vurgulayalım ki, Rus Ortodoksları’nın hac merkezi olarak kabul ettiği Kiev Peçersk Manastırı gibi dini bölgeler, Ukrayna’da bulunuyor. Bunun dışında, Moskova Patrikhanesi, dünyanın en büyük Ortodoks cemaati olmakla övünüyor, fakat cemaatinin en az üçte biri, Ukrayna’da. Şimdi Ukrayna’da Moskova Patrikhanesi’ne bağlı olan cemaatlerin önemli bir bölümü Moskova Patrikhanesi’nden çıkıp da Fener Rum Patrikhanesi’nin egemenliğine girerse, bu durumda Moskova’nın en büyük Ortodoks Kilisesi olma iddiası da, ağır bir darbe almış olacak. Onunla birlikte, bu kiliseyi iç ve dış politika alanında kullanan Kremlin yönetimi de darbe yiyecek.
Yeni kilise, devlet kilisesi mi olacak ve devletin tavrı ne olacak?
Bu soruyu ben, doğrudan doğruya, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun iki hafta önceki yıl sonu basın toplantısında ona sordum. Cumhurbaşkanı Poroşenko, devletin bu yeni kiliseye hiçbir şekilde karışmayacağını, bu kilisenin devlet kilisesi olmayacağını söylüyordu (oysa, bu kilisenin kuruluşundaki çabalarını ve bunu seçim kampanyasında kullanacak olmasını bir yana bıraksak bile, yeni kilisenin kuruluş beratını almak üzere, yeni kilisenin metropolitiyle birlikte, 6 Ocak’ta İstanbul’a gelecek). Ben de ona, “Rusya’da da Moskova Patrikhanesi devlet kurumu niteliğinde değildir, fakat Rusya Anayasası, Moskova Patrikhanesi’nin özel öneme sahip olduğunu vurgular. Ukrayna’da da böyle bir şey yapmayı planlıyor musunuz”, diye sordum. Bana cevaben, kendilerinin Rusya yönetimi gibi davranmayacağını ve bu yeni kilisenin, diğer kiliselerle tamamen eşit statüde olacağını söyledi. Ancak, işin bir başka yönü var: Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna kolu, “Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna Ortodoks Kilisesi” olarak adlandırılıyordu. Poroşenko’nun bu basın toplantısını takip eden hafta, onun partisinden milletvekillerinin sunduğu ve parlamentoda kabul edilen tasarıyla, bu kilisenin adını değiştirmesi ve Rusya’ya bağlı olduğunu vurgulaması şartı koşuldu (yani, dini alanda değişiklikleri benim sorduğum şekilde anayasa düzeyinde yapmasalar da, yasa düzeyinde yapmış oldular). Buna ek olarak, Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna kolu, devlet yöneticileri ve iktidara yakın yayın organları tarafından, Rusya’nın beşinci kolu olarak gösteriliyor. Kiliselerden birinin resmi ağızlardan “milli kilise”, ötekinin ise “beşinci kol” olarak gösterildiği bir ortamda, kiliselerin eşitliğinden ne kadar bahsedileceği, ayrı bir konu. Ukrayna’da iktidara yakın çevreler, Moskova Patrikhanesi’ne mensup olan pek çok cemaatin, Fener tarafından tanınmış olan yeni kiliseye geçeceğini umuyor. Nitekim, yeni kilisenin kuruluş toplantısından bu yana, bazı cemaatler, bu yönde kararlar almaya başladı. Bunun ne kadar kitlesel, yaygın bir eğilim olacağını, yine önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Meselenin başka bir boyutu da, Fener’in bu adımı, diğer Ortodoks kiliseleri tarafından tanınacak mı, tanınmayacak mı? Ortodoks dünyasındaki ondört kiliseden bazıları Fener Patrikhanesi’ne, bazıları ise, Moskova Patrikhanesi’ne yakın bir tutum sergiliyor. Moskova’nın böyle bir kararın ancak bütün Ortodoks kiliselerinin katıldığı bir kurulda alınabileceğini söylemesine rağmen Fener’in tek başına attığı bu adım, diğerleri tarafından desteklenecek mi, bunu da önümüzdeki günler gösterecek.
Meselenin bir diğer boyutu da, Ukrayna’nın iç ve dış politikada nereye gideceği. Zira, Moskova’dan ayrılıp Fener’e bağlanma konusu, Ukrayna’da beş yıl önce meydana gelen ihtilalden sonra iktidara gelen milliyetçi ve Batı yanlısı yönetimin Ukrayna’nın kültürel, siyasi ve ekonomik alanlarda Rusya’yla bütün bağlarını kesip her alanda Ukrayna’yı Batı’ya entegre etme çabalarının bir parçasını oluşturuyor. Bu Batı’ya katılma çabaları halkın geneli tarafından ne ölçüde destekleniyor, bunların cevabını da, mart ayında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve sonbaharda yapılacak olan parlamento seçimlerinde alacağız.