2019 Yılı bütçesi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Bir başka ifade ile, 2019 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın geneli ve Sayıştay raporları üzerindeki görüşmeler Komisyon’da başladı. 2019 yılına ilişkin teklif edilen bütçe rakamlarına göre bütçe giderleri, 2018’e göre yüzde 17 artırılarak 960 milyar 976 milyon TL büyüklüğünde belirlenmiştir.
2019 bütçesi, ilk kez Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıyor olma niteliği taşımaktadır. Bilindiği gibi, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” adıyla yapılan ve kıl payı referandumda onaylanan yeni ülke yönetim sistemi Cumhurbaşkanına, vergi koymaktan, istenildiği kalemde dilediği harcamayı yapmaya kadar, demokratik yöntemi hayli tartışmalı yetkiler tanımaktadır. Ayrıca bu uygulamalarının hesabını, TBMM dahil, hiçbir organa vermek zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Merkezi Yönetim Bütçesi Nasıl Olmalı?
Merkezi yönetim bütçesi ülkemizde, toplumsal düzeyde ne yazık ki çok ilgi görmeyen ve takip edilmeyen bir belge olmanın ötesine bir türlü geçememektedir. Oysa bütçeler, yurttaşların yaşamını bir anlamda şekillendiren bir program olduğu kadar; merkezi yönetimin/hükümetin, sosyal sınıflara, toplumsal hak ve özgürlüklere ve demokrasiye ilişkin duruşlarının/yaklaşımının en somutlaştığı bir belgedir.
Bütçelerin bir diğer demokratik yanı da, getirilen ödenek limitleriyle, yürütmenin hareket sahasını belirlemesidir. Yine bu bağlamda, vergi mükelleflerinden “belirli amaçlar için”” toplanan vergilerin, söz konusu amaçlar için dağıtımının (ödenekleştirilmesi) yasalaştırıldığı bir belgedir.
Bütçeler sadece ekonomik değil, bir hükümetin/rejimin tercihlerini yansıtan sosyal, siyasal, ideolojik belgelerdir. En azından bu nedenlerle, geniş toplum kesimleri tarafından tartışılması, demokratik süreçler işletilerek ve yurttaş vekillerinin katılmasıyla teklifinin hazırlanması gerekir. Diğer bir konu da, yıllık bütçelerin, hükümet programları, varsa ekonomik ve sosyal plânlara da uygun olmasıdır.
2019 Yılı Bütçesi Taslağından Satır Başları
*Yukarda da belirttiğimiz gibi, Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan bütçe tasarısının, mevcut yapıda olasılığı olmamakla birlikte, parlamento reddetmesi halinde bile, bir önceki yılın yeniden değerleme oranına göre ayarlanarak sunulan bütçe yürürlüğe girecektir. Diğer yandan, Orta Vadeli Mali Plan’ın yayımlanmasından sadece 6 gün sonra, bütçe metnin hemen Cumhurbaşkanlığı’na gönderilmesi bile, demokratik ve bürokratik teamüllerin dikkate alınmadığına işaret etmektedir.
*Hazırlanan 2019 bütçe taslağı, “mali disiplin” vurgusuyla, “faiz dışı bütçe fazlası” hedefiyle dikkat çekmektedir. Bu uygulama, IMF reçetelerinin/neoliberal zihniyetin, Türkiye gibi ülkelere dayattığı “kemer sıkma” politikalarının “IMF’siz biçiminden” başka bir şey değildir.
2008 Küresel Finansal Kriz sırasında da, krizi yaşayan merkez kapitalist ülkeler, ciddi bütçe açıklarını göze alarak, krizi az hasar ile atlatmayı başarmışlardı. Kaldı ki durgunluk ortamında, düşen vergi gelirleri ve artan sosyal harcamalarla bütçe açıklarının artması şaşırtıcı değildir. Özel sektör yatırımlarının durduğu, şirketlerin borç ödeme kaygısına kapıldıkları bir ortamda büyümeye destek ancak kamu müdahalesiyle, özellikle kamu yatırımlarının arttırılmasıyla mümkündür.
Yapılması gereken, böylesi bir politikanın uygulanması iken, yatırımları 30.9 milyar TL, sosyal güvenliği 10.1 milyar TL kısarak harcamaları toplamda 59.9 milyar TL tırpanlayarak; gelir artırıcı tedbirlerle 16 milyar TL ek vergi toplayarak, toplamda sadece 75.9 milyar TL “tasarruf ve tedbiri” çok yüzeysel bir yaklaşımdır.
*Hazırlanan Taslak’ta yukarıdaki tasarruf önlemlerine vurgu yapılırken, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yüzde 29 artırılması; yüksek teknolojili ihracattan bahsedilirken, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin yüzde 4.5 daraltılması; buna karşın Diyanet bütçesinin yüzde 34.5 genişletilmesiolguları, bütçenin hazırlanma önceliklerini açıkça ortaya koymaktadır.
*Hazırlanan 2019 Yılı Bütçe Taslağı’nın kurumlar arasında nasıl pay edildiği, TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın 31 Ekim tarihinde yaptığı basın açıklamasından izlenebilir.i Kısaca bakıldığında, teknolojinin, eğitimin, sağlığın bir diyanet bütçesine ulaşamadığı bir anlayış ortaya çıkmaktadır. Örneğin Diyanet bütçesindeki artışa denk bir artış yaşayan MEB bütçesinin detayına bakıldığında, en yüksek payın imam hatip ortaokulları ve liselerinden sorumlu Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne ait olduğu görülmektedir.
Türkiye’de öğrenci başına yapılan kamusal eğitim harcamaları ve eğitim yatırımlarına ayrılan pay gerilerken, niteliksel gelişmeye neredeyse harcama yapılmaması olgusu, aynı şekilde neden teknolojiye nitelikli yatırım yapılmadığını ve bu konuya bütçe ödeneği ayrılmadığını da açıklamaktadır. Keza, Bütçede Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin yüzde 56 oranında azaltılarak, Diyanet’in gerisinde bırakılması da, aynı yaklaşımın bir yansıması olarak değerlendirilmektedir.
*Jandarma, Emniyet ve Sahil Güvenlik bütçelerine bol kepçe kaynak aktarımı bir diğer dikkat çeken bir husustur. İlgili kuruluşların bütçelerindeki sırasıyla yüzde 47, 21 ve 27.5’luk ödenek artışları, güvenlikçi politikaların 2019’da da terk edilmeyeceğinin işaretidir.
*Önümüzdeki yıllarda en fazla yüzü gülecek toplum kesiminin, ülkemizdeki “faiz rantiyeleri” olacağı anlaşılmaktadır. Maliye ve Hazine Bakanı’nın açıklamalarından; 2017’de 56.7 milyar TL olan faiz harcamalarının 2018’de 76.4 milyar TL’ye yükseleceğini; kazandığı bu ivme ile 2019’da 117 milyar TL’ye, 2020’de 147 milyar TL’ye , 2021’de ise 171 milyar TL’ye ulaşacağınıöğreniyoruz. Bir diğer anlatımla, faiz harcamaları 4 yılda tam 3 katına çıkacak; 2017 yılında yüzde 8.4 olan bütçedeki payı 2021’de yüzde 13.9’a sıçrayacaktır.
* 2018’e göre %18’de gelirlerde artış öngörülüyor. Bu artışın da, önceden olduğu gibi “dolaylı vergi” ile sağlanacağı anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi bu tür vergiler en çok dar gelirli yurttaşların canını acıtmaktadır. Mevcut vergi adaletsizliğinin en büyük aracı da dolaylı vergilerdir. Tüketilen her ürün üzerinden yüklü miktarlarda KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler ödenmektedir. Bütçedeki dolaylı vergilerin payı %55’ler (Kurumlar Vergisi’nin payı yüzde 9.8) civarındadır. Gelişmiş ülkelerde, vergi adaletini sağlamak üzere bu vergilerin oranı %20-%30 arasında tutulmaktadır.
Sonuç Yerine
Gelir dağılımındaki adaletsizlik artarak sürerken, tarım başta olmak üzere üretim faaliyetleri her yıl gerilerken, kişi başı GSMH düşerken, vergi yapısındaki çarpıklık düzeltilmezken, kamu mülkiyetindeki değerlerin çok önemli kısmı elden çıkarılmışken, dünyanın en yüksek dış borçlularından biri olma konumumuz sürerken, bütçe gelirlerinin yaklaşık yüzde 12’sini faiz ödemelerinde kullanırken, kamu hizmetlerinde hiçbir sübvansiyon kalmamışken, enflâsyon ve işsizlik almış başını gidiyorken, şu soruya yanıt aramalıyız:
Bütçeyi kim hazırlıyor, tercihlerimiz yansıyor mu, vergi gelirleri ihtiyaçların giderilmesinde kullanılıyor mu, ödediğimiz vergilerin yerinde kullanılması ve ödeneklerin amacı içinde sarfının denetlenmesi konularında söz sahibi miyiz, bütçe ödenekleri hangi tür yatırımların desteklenmesinde kullanılıyor, öncelikler ve teşviklerin saptanmasında düşüncemiz/tercihlerimiz soruluyor mu? Kısacası merkezi yönetim bütçesi kim için ve ne için?
1. MMO: 2019 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ KRİZİN FATURASINI HALKA YÜKLÜYOR”,TMMOB, 31.10.2018