Ersin Dedekoca Ersin Dedekoca @dedekocae

Finansman Kaynağı Olmayan Ekonomi Paketi

23 Eylül 2018
Finansman Kaynağı Olmayan Ekonomi Paketi

Bugün açıklanan ve beklendiği gibi “orta vadeli plân” ismi ile değil de, “Yeni Ekonomi Programı (YEP)” adıyla yayınlanan “hedefler manzumesi”, ilk bakışta içine konan ekonomik büyüklüklerin, son dönem hükümet söylemlerinin aksine, gerçeklere çok daha yakın olmasıyla dikkat çekmektedir.

Ancak, programın detaylarına bakınca, hükümetin geçmiş beş yıl ekonomik performansı da göz önüne alındığında, hem yeni makroekonomik beklentiler, hem de programın ana dayanaklarındaki zayıflıklar, tutarsızlıklar gözden kaçacak gibi değil.

Adının “plân” yerine “program” olması ve geçmişteki, 2001 yılındaki koalisyon hükümetince hazırlanan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programına” benzer şekilde, mevcut sorunlar ve amaçları, rakam ve uygulama hedefleri, programlar şeklinde “iç içe geçmiş bir çerçeveyi” bekleyenler, önemli bir düş kırıklığı yaşadılar. Bu hayal kırıklığında, bir süredir piyasalara, hazırlanan plân/program hakkında “pompalanan” iyimser beklentinin de payı yadsınamaz.

PROGRAMDAKİ TEMEL EKONOMİK BÜYÜKLÜKLER

Bazı çevrelerce “IMF’siz bir IMF programı”, “olabilecek IMF programının çok daha yumuşak bir versiyonu” olarak nitelenen söz konusu programın “makroekonomik büyüklükleri” aşağıdaki tabloda topluca görülmektedir.

Ekonomik büyüme verilerinin Amerikan Doları ve TL cinsinden tablodaki sayılarına baktığımızda, yıllara ilişkin öngörülen USD/TRY paritelerinin, 2018: 4,90; 2019: 5,60; 2020: 6,00; 2021: 6,20 olduğunu görmekteyiz. 2018 Ağustos başından bu yana anılan paritenin 5’in, 9 Ağustos’tan bu yana da 6’ın üzerinde seyrettiği ve 5,7 desteğinin çok sertleştiği 2018’de; Fed’in faiz artışına devam ettiği, Avrupa Merkez Bankası’nın da buna eklenmeye daha da yaklaştığı 2019 yılında, gelişmekte olan ekonomilerin kurları için değer kazancı beklemek gerçekçi değildir. Aynı değerlendirmemiz, TL’nın 2020 ve 21 yılları için öngörülen ortalama değerleri için de geçerlidir.

2019 yılı için öngörülen yüzde 2,3 büyüme oranının da gerçekçi olmadığını görmekteyiz. Hele daralan bir ekonomide kamu harcamalarında büyümenin yüzde 1,4 olarak sağlanabilmesi bir yana, özel tüketimin, yaşanan/yaşanacak şokun ardından 2018’in üzerine yüzde 2,0 artmasının öngörülmesi, gerçeklerden oldukça uzaktır. İthalât seviyesinin iç taleple olan bağlantısı bilinen bir olgudur. Ekonomik kriz şokuyla ithalât üzerinde başlayan daralma süreci 2019’da elbette hız kazanacaktır. Bu durumda 2019 yılı ithalatındaki yüzde 3,4 oranındaki artışın dayanağını bulmakta çok zorlanmaktayız.

Bakan Albayrak’ın 2019 büyüme tahminini yüzde 2,3 olarak açıklaması sonrası OECD'nin tahmini geldi. OECD 2019 büyüme tahminini yüzde 4.9'dan yüzde 0.5'e çektiğini açıkladı.

Halen -6,5 olan ve 2018 yıl ortalaması olarak yüzde -4,7 olarak dikkate alınan Cari Açık/GSYH oranının, programda 2021’e kadar da kademeli bir düşüşle %2,6’ya inmesi çok iddialı bulunmuştur. Şöyle ki bu hedef, yerli malı üretim reformunun “ışık hızıyla” yapılacak ve ara mallarının neredeyse tümden Türk malı olacağının bir ifadesi olarak durmaktadır. Ancak böylesi bir dönüşüm gerçekleşse bile, bunun üç yılda tamamlanmasını beklemek gerçekçi durmamaktadır. Keza, artması beklenen enerji fiyatları da hesaba katılınca, ithalâtını sadece enerji için yapan ve cari açığın GSMH’nin yüzde 3’ünün altına sabitleyen bir Türkiye’yi hayal etmek kolay değildir.

Enflâsyon tarafındaki rakamsal beklentilere baktığımızda, yüzde 21 olan 2018 yılsonu beklentisi gerçekçi sayılabilir. Ancak, YEP’in resmi ortalama kur beklentisi hesaba katıldığında, devam eden TL değer kaybının maliyet tarafında oluşturduğu baskı sürecektir. Ağustos başından bu yana yaşanan yüksek oranlı kur şokları sonrasında yapılan/yapılacak zamlar, kademeli olarak en az bir 12 ay daha, piyasada ürün fiyatlarına yansımaya devam edecektir. Böyle baktığımızda, zor geçmesi beklenen 2019 yılında ancak %16’ya inebilecek TÜFE enflasyonu nasıl olacak? Saniyen TÜFE’nin, TL’daki hangi değerlenme sonucu, ya da hangi köklü yapısal dönüşüm sonrası 2020’de bir anda %10’a ve daha sonra %6’ya gerileyeceği, ek bir açıklamaya ihtiyaç göstermektedir.

KAMU MALİYESİNDEKİ SIKILAŞTIRMA

Kamu maliyesine baktığımızda, 2019 için hedefin, GSMH’nin %1,7’si kadar, 75.9 milyar TL tasarruf öngörülmektedir. Bunun 16 milyar TL’sı “gelir artıcı önlemler” üzerinden sağlanacağı belirtilmektedir. (yeni vergiler) Daralan bir ekonomide, böylesi büyük tutarda gelir artırabilmek hedefinin çok havada kaldığını söyleyebiliriz.

Diğer yandan “harcamalardan tasarruf” hedefi ise 59,9 milyar TL. olarak konulmuştur. Bunun “yatırımlardan tasarruf” bölümü 30,9 milyar TL’dır. Yeni kamu yönetim binaları yapılmayacağı, makam araçları ve benzerlerinden tasarruf hedeflendiği, notların içinde yer almaktadır. Keza, ihalesi yapılmış/yapılmamış; “başlanmamış tüm projelerin” askıya alınacağı; Cumhurbaşkanı’nın arzuladığı “mega projelerin” de “dış finansmanla tamamlanacağı” eklenmiştir. Teşvik sisteminin, ihracattan tarıma her alanda gözden geçirileceği ve bu kırılımda hedeflenen harcama tasarrufunun 13,7 milyar TL olacağı yer almaktadır. Açığı sürekli artan sosyal güvenlik sisteminde de “yeniden yapılandırmayı” vaat eden YEP, bu taraftan hemen 2019 içinde 10,1 milyar tasarruf elde edeceğini açıklamaktadır.

Bankacılık Sektörünün Güçlendirilmesi

YEP’da;

“Bankaların güncel mali yapılarını ve aktif kalitelerini tespit etmek için mali bünye değerlendirme çalışmaları yapılacaktır. Bu çalışmaların sonuçlarına göre gerektiğinde bankacılık sektörünün mali yapısını güçlendirecek, böylece reel sektörün uygun maliyetlerle krediye erişimini ve mevcut kredilerinin yeniden yapılandırılmasını temin edecek bir politika seti devreye sokulacaktır.” taahhüdü yer almaktadır.

Gerçekten böyle bir çalışmanın yapılması, ülke ekonomisi açısından çok önemlidir. Bu yönde bir çalışma 2001 krizinde de yapılmıştı. Ancak çalışmanın sonuçlarına göre, bankacılığın mali yapısının güçlendirilmesi, keza reel sektörün “uygun”, yani cari faizden düşük faizle borcunu yeniden yapılandırması için kaynağın nereden geleceği, bu ölçekteki bir ekonomi programının en zayıf noktasını oluşturmaktadır.

YEP’NIN TOPLUCA DEĞERLENDİRİLMESİ

İlk bakışta YEP, içine konan ekonomik büyüklüklerin, son dönem hükümet söylemlerinin aksine, gerçeklere çok daha yakın olmasıyla dikkat çekmekte; mevcut yapısal sorunlar ve kırılganlıklar; Cumhurbaşkanı’nın aksine, yaşamakta olduğumuz “ekonomik krizin varlığını” teyit etmektedir. Bir diğer anlatımla, ekonominin bir daralma sürecine girdiği zımnen de olsa kabul edilmektedir.

Yukarıda ana hatlarıyla aktarmaya çalıştığımız YEP’nın taşıdığı başat eksiklik, bugünün mevcut sorunlarına bir çözüm ve politika rotası içermiyor olmasıdır. Bu noksanlık giderilmeden, açıklanan hedeflerin hayata geçmesi, içinde bulunduğumuz krizin atlatılarak, yeniden büyüme bandına girmek olası durmamaktadır.

YEP içinde yer alan öngörüler, yapılmak istenenler doğru rotada olsa da, bu finansmanın nereden bulunacağı sorusuna cevap gelmeden, programın inandırıcılığı; dolaysıyla piyasaların ve TL’nın performansı hep zayıf kalmaya mahkûm görünmektedir.

Türkiye ekonomisini sert daralmadan ve uzun süreli düşük büyümeden kurtarmanın yolu, yüksek dolar paketi içeren bir IMF anlaşmasından geçiyor diyenler, IMF’yi çok sevdikleri için değil; bu tür bir finansmanı karşılayabilecek tek kurum olduğu için bu savı seslendirmekteler. Çünkü söz konusu ülke,1980’den bu yana borçlanma ile, özellikle dış kaynakla büyümeye alışmış, üretim ve satış yapısını buna göre yapılandırmış bir ekonomiye sahiptir.

Yorumlar