Gürcistan eski cumhurbaşkanı ve günümüz Ukrayna muhalefetinin önde gelen isimlerinden Mihail Saakaşvili’nin gözaltına alınması, daha sonra kalabalık bir kitle tarafından polis aracından kaçırılması, ardından tekrar gözaltına alınıp mahkemede yargılanması, Ukrayna siyasetini yeniden dünya gündeminin üst sıralarına taşıdı. Ukrayna’da neler oluyor? Bir ülkenin cumhurbaşkanı, nasıl oldu da başka bir ülkede önce vali, sonra da muhalefet lideri oldu? Saakaşvili toplumdan destek bulur mu? Burada, bu sorulara yanıt vermeye çalışacağız.
Batı yanlısı ihtilal ve Rusya’yla çatışma
Ukrayna’da 2013 yılı sonlarında Batı yanlısı gruplar, dönemin cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’e karşı protesto eylemlerine başlamıştı. Rusya’ya yakın bir çizgiyi savunan Yanukoviç, Doğu Ukraynalı iş çevrelerinin temsilcisi olarak biliniyordu ve iktidarı döneminde yolsuzluklar ve küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik baskılar artmış; çeşitli işletmeler, ya hileyle veya zorla, Yanukoviç’in yandaşlarının eline geçmişti. Yanukoviç’i protesto gösterilerine ilk başlarda sadece AB üyeliğini savunan kısıtlı bir kesim katılırken, polisin göstericilere sert şekilde müdahale etmesi üzerine, bu sefer bu belirttiğimiz nedenlerden ötürü Yanukoviç’e tepki duyan hemen herkes sokaklara döküldü ve başkent Kiev’in merkezinde meydanlar ve bazı resmi kurumlar, göstericilerin eline geçerek, onların karargâhı haline geldi. 2014 yılının şubat ayında göstericilere çatılardan keskin nişancılar tarafından ateş açılmasıysa olayların tamamen çığırından çıkmasına neden oldu (ihtilalden bu yana neredeyse dört yıl geçmesine rağmen, keskin nişancıların kim olduğu, tetiği kimin çektirdiği, ortaya çıkmadı. ABD’yle Rusya, bu konuda karşılıklı olarak birbirlerini suçlamaya devam ediyor). Sonunda, Batılı ülkelerin açık destek verdikleri bir sürecin sonunda Yanukoviç, Rusya’ya kaçtı ve Kiev’de yönetim, ihtilalcıların eline geçti. Fakat bu durum, Rusya yanlısı eğilimlerin güçlü olduğu Güney ve Doğu Ukrayna illerinde çalkantılara neden oldu. Rusya da bu durumdan yararlanarak, Kiev’deki yeni yönetimi gayrimeşru ilan etti ve yeni yönetimin ilk zamanlardaki hazırlıksızlığından yararlanarak, Ukrayna’nın Kırım Yarımadası’nı resmen kendi topraklarına kattığını açıkladı. Ardından da, yine Rus yanlısı eğilimlerin güçlü olduğu Donbas bölgesinde Rusya yanlısı ayrılıkçı gruplar, Rusya’dan aldıkları destekle, Ukrayna güvenlik güçleriyle çatışmaya girdi. Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk bölgesinde çatışmalar, üçbuçuk yıldan bu yana devam ediyor.
Ukrayna’da ihtilalden üç ay kadar sonra düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda, ülkenin önde gelen işadamlarından biri olan, Petro Poroşenko kazandı (diğer aday, Poroşenko’nun ezeli rakibi olan ve eski Cumhurbaşkanı Yanukoviç zamanında ikibuçuk yıl hapis yatmış olan eski başbakan Yuliya Timoşenko’ydu). Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçimlerle seçildiği Ukrayna’da, 23 yıldan beri ilk kez bir aday, cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda kazanıyordu. Bunun, başlıca iki nedeni vardı: Birincisi, Rusya Ukrayna’daki yönetim değişikliğinin seçimle değil, ihtilalle gerçekleşmesine dayanarak, Ukrayna’daki yönetimin meşru olmadığını söylüyor ve Ukrayna’ya yönelik müdahalesini, buna dayandırıyordu. O nedenle, bir an önce seçimle yeni bir cumhurbaşkanı seçmek ve bu tartışmaya son vermek gerekliydi. Ukrayna kamuoyunun önemli bir kısmı, bu nedenle, ortadaki iki adaydan, kamuoyu yoklamalarına göre önde görünen adaya oy vermeyi tercih etti. İkinci bir nedense, Poroşenko’nun işadamı olmasıydı (o dönemlerde Kiev’de yaptığım sokak röportajlarında insanlara, neden Poroşenko’ya oy vereceklerini sorduğumda bana, “Bu zamana kadar başımıza geçen liderler sürekli devleti ve ülkeyi soyup zengin olmayı düşündüler. Bu adamsa, zaten zengin biri. O nedenle, sadece kendisinin değil, biraz da ülkeyi düşünür”, diye yanıt veriyorlardı).
Ukrayna’da eski yönetimin devrilmesi sürecinde yüzlerce gösterici hayatını kaybetmiş ve ihtilale tepki gösteren Rusya’nın müdahalesi sonucunda, Ukrayna’nın en önemli bölgeleri, Ukrayna yönetiminin denetiminden çıkmıştı. Ülkenin sanayi merkezlerinden olan Donbas’ın önemli bir kısmının Rus yanlısı ayrılıkçıların denetimine geçmesi ve ekonomik bakımından ve enerji açısından son derece güçlü bağların olduğu Rusya’yla fiilen savaş haline girilmesi, Ukrayna ekonomisini alt üst etmiş, sanayi sektörünü çöküşe sürüklemişti. Ukrayna için bu kadar ağır faturası olan bu ihtilali yapan kesimlerin yeni yönetimden beklentisi, yolsuzlukların önüne geçmesi ve ekonomik sorunlara çözüm bulmasıydı. Yeni yönetime siyasi destek veren Batılı ülkeler de, Ukrayna’nın Batılılaşmasını talep ediyordu.
Bakanlar, yurtdışından getiriliyor
ABD, Ukrayna’da kendi istediği dönüşümlerin gerçekleşmesi için yabancı kökenli kişilerin danışman veya bakan olmasını istedi. Nitekim, 2014’ün ekim ayındaki seçimlerden sonra kurulan yeni hükümette üç bakan, yabancı uyrukluydu (son anda Ukrayna vatandaşlığına geçirildiler). ABD, 2003 yılında Gürcistan’da Mihail Saakaşvili’nin liderliğinde gerçekleşen Gül Devrimi’nin ardından Gürcistan’ın Batı standartlarında bir ülke haline geldiğini savunuyor ve Gürcistan’ı, eski Sovyet coğrafyasında model ülke olarak gösteriyordu. Bu nedenle, İçişleri Bakanlığı gibi bazı kritik devlet kurumlarında Gürcü kökenli kişiler, üst düzey görevlere getirildi.
Saakaşvili, sahnede
Gürcistan’daki Gül Devrimi’nin lideri Saakaşvili de, Gürcistan’da iki dönem cumhurbaşkanlığı yapmış, fakat partisi, 2013 yılındaki seçimleri kaybetmişti. Yeni yönetim, Saakaşvili hakkında, “görevi kötüye kullanmak”tan çeşitli davalar açtı. Saakaşvili, daha önceden de on yıl Ukrayna’da kalmış ve üniversiteyi Ukrayna’da okumuştu. Ukrayna’daki ihtilalden kısa bir süre sonra Saakaşvili, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun başdanışmanı oldu. Bir süre sonra da, 2015 yılının Mayıs ayında, Cumhurbaşkanı Poroşenko’nun inisiyatifiyle Ukrayna vatandaşlığı aldı ve hemen ertesi günü, Odessa ilinin valisi oldu. Saakaşvili, Odessa ilini yolsuzluklardan temizleme vaadiyle göreve başladı. ABD yönetimi, Saakaşvili’ye olan desteğini açıkça belirtiyordu. Nitekim ABD’nin Kiev Büyükelçisi Geoffrey Pyatt, “ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Saakaşvili’nin yolsuzluklarla mücadelesini desteklediğini ve Odessa ilinin, Ukrayna’daki reformların laboratuarı olacağını” söylüyordu.
Öte yandan, Gürcistan’daki yeni yönetim, Saakaşvili’nin “başka bir ülke vatandaşlığını almasını” gerekçe göstererek, aynı yılın aralık ayında Saakaşvili’yi Gürcistan vatandaşlığından çıkardı. Bunun ardından, Saakaşvili’nin partisi olan Birleşik Ulusal Hareket de, Saakaşvili’nin parti genel başkanlığının sona erdiğini duyurdu.
İki dönem cumhurbaşkanlığı yapmış ve eski Sovyet coğrafyasındaki ABD yanlısı ihtilalin lideri olarak tarihe geçmiş birinin, valilik görevinde sıradan bir vali gibi davranmayacağı, belliydi. Nitekim valilik görevine atanmasının üzerinden birkaç ay sonra Saakaşvili, Ukrayna Hükümeti’ni açıktan eleştirmeye başladı. Saakaşvili, bir süre sonra eleştirilerinin dozunu arttırarak, doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’yu suçlamaya başladı. Sonunda, geçen yılın kasım ayında, valilikten istifa etti. Bu yılın başlarında da, “Yeni Güçler Hareketi” adlı partiyi kurup Ukrayna yönetimine muhalefete geçti. Yaptığı eylemlerin yoğunlaşması üzerine, Ukrayna vatandaşlığına son verildi ve Ukrayna’ya girişi yasaklandı (Gürcistan vatandaşlığından da çıkartıldığı için, vatansız durumuna düşmüştü). Ukrayna Göçmenlik Dairesi, Saakaşvili’nin Ukrayna vatandaşlığına geçerken yanlış beyanat verdiğini gerekçe göstererek Saakaşvili’nin Ukrayna vatandaşlığını iptal etmişti. (Fakat nedense yanlış beyanatı ikibuçuk yıl sonra, Saakaşvili muhalefete geçtikten sonra fark ettiler). Saakaşvili’nin siyasi kariyerinin tamamen bittiği zannediliyordu. Fakat Saakaşvili, ABD’den Polonya’ya geçti ve Doğu Avrupa ülkelerinde ziyaretlerde bulunduktan sonra, Eylül ayında, Polonya üzerinden sınırı geçerek, Ukrayna’ya girdi. Sınıra toplanan Ukrayna milliyetçisi yüzlerce militan, az sayıdaki Ukrayna sınır güvenlik görevlisinin görevlerini yapmasına imkân vermeden, Saakaşvili’yi sınırdan geçirdiler. Bir süre sonra Kiev’e gelen Saakaşvili, Ukrayna Parlamentosu’nun yanı başında çadırlar kurarak, protesto gösterilerine başladı. İlk başlarda gösterilere katılım az olsa da, gösterilere katılanlar, Kiev’de geçmiş yıllarda bütün Batı yanlısı protestolara ve ihtilallere katılmış olan kişiler. Yani, bazı kesimlerin iddia ettiği üzere, “parayla getirilmiş” kişiler değil. Üstelik zaman geçtikçe gösterilere katılımın daha da arttığını görüyoruz.
(Fotoğraf: Deniz Berktay, gösteri sırasında Saakasvili ile röportaj yaparken-Deniz Berktay arşivinden)
Saakaşvili yanlısı gösterilere katılanların sayısının giderek artmasının, çeşitli nedenleri var: Birincisi, Cumhurbaşkanı Poroşenko’ya ve genel olarak Ukrayna yönetimine karşı, ülke genelinde hoşnutsuzluk giderek artıyor. Gerek dört yıl önceki ihtilali yapan militan kesimler, gerekse ihtilale destek veren Batı yanlısı vatandaşların önemli bir bölümü, ihtilalden bu yana hemen hiçbir şeyin iyiye gitmediğini söylüyor. Yolsuzlukların eski Cumhurbaşkanı Yanukoviç dönemini artmadığı, Yanukoviç döneminin bürokratlarının ve siyasetçilerinin pek çoğunun yeni yönetimde de kendilerine yer bulduğu söyleniyor. Ukrayna para birimi grivna, dolar karşısında üç kat değer kaybetti. Toplumun önemli bir kısmı yoksullaşırken bazı kesimler daha da zenginleşti. Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko da, muhalefet tarafından, servetine servet katmakla suçlanıyor. İhtilali takip eden ilk zamanlarda da ihtilale destek vermiş kesimlerde hayal kırıklığı olmasına karşılık o dönemde toplumun geneli ihtilallerden yorgun düşmüştü ve istikrar arayışındaydı. Fakat aradan geçen dört yıl, ekonomik durumdan memnun olmayanların sabrını iyice azalttı. Bir diğer nokta, Saakaşvili, Poroşenko’ya muhalif olan eski Başbakan Yuliya Timoşenko’nun ve Öz Yardım Partisi Başkanı Sadovoy’un desteğini aldı. Poroşenko’nun Rusya’yla fazla uzlaşmacı bir siyaset sürdürdüğünü düşünen milliyetçilerin de önemli bir bölümü, Saakaşvili’yi desteklemeye başladı. Bu nedenle, Saakaşvili’nin kendi partisinin kamuoyu yoklamalarına göre desteği yüzde 5-6 civarında olsa da, protestolarda sokağa dökebileceği veya destek alabileceği kesim, çok daha geniş.
Saakaşvili, ne istiyor?
Saakaşvili, geçen gün verdiği bir demeçte, kendisinin Ukrayna cumhurbaşkanı olmayı düşünmediğini, Ukrayna cumhurbaşkanı olacak kişinin Ukrayna’da doğmuş bir Ukraynalı olması gerektiğini, ama başbakan olmak isteyebileceğini söyledi. Peki, Ukrayna kamuoyu, Ukraynalı olmayan birinin başbakanlığını kabul eder mi? Bu soruya yanıt verirken, her şeyden önce, Ukrayna toplumunun farklı bir tarihsel geçmişe sahip olduğunu, bu nedenle bazı değer yargılarının Türkiye’deki değer yargılarından farklı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Ukrayna’nın çeşitli bölgelerinde sokakta insanlarla yaptığım röportajlarda, “Saakaşvili’yi bir yana bırakırsak, Ukrayna’da herhangi bir yabancının liderliğini kabul eder misiniz” diye sorduğumda, aldığım yanıt genellikle şöyle oluyor: “Bizi bu krizden çıkarsın da, isterse Çinli olsun”. Üstelik, Saaakaşvili uzak coğrafyadan biri değil. Ukrayna’yla aynı Sovyet geçmişini yaşamış Gürcistan’dan, yani, Ukrayna toplumunun çok da yabancı olarak algılamadığı bir ülkeden geliyor. Diğer taraftan, cumhurbaşkanlığını düşünmediğini söylemesi, asıl olarak onun Ukrayna siyasetinin en önemli isimlerinden Yuliya Timoşenko’yla yaptığı ittifaktan kaynaklanıyor. Başka bir deyişle, Timoşenko ile Saakaşvili arasında, Timoşenko’nun cumhurbaşkanlığı, Saakaşvili’nin ise başbakanlık konusunda desteklenmesine dayanan bir ittifakın olduğu görülüyor.
Batı, bu olayların neresinde?
Saakaşvili, 2003 yılında, ABD’nin açıktan desteklediği bir ihtilalle Gürcistan’da iktidara gelmiş ve iktidardayken ABD yanlısı politikalar uygulamıştı. Ukrayna’ya geldikten sonra da ABD yönetimi, ona açık destek verdi. Önce Gürcistan, sonra da Ukrayna vatandaşlığından çıkartıldıktan sonra, ABD’de “vatansız” statüsünde bulunurken, Eylül ayında Polonya’ya ve Doğu Avrupa’da ABD’ye yakın çizgi izleyen diğer ülkelere serbestçe seyahat etti ve temaslarda bulundu. Ardından da, girişinin yasak olduğu Ukrayna’ya, Polonya üzerinden, daha önce söylediği gün ve saatte giriş yaptı. Parlamento’nun yanındaki meydanı ve Parlamento ile Başbakanlık binalarının önünden geçen Gruşevski Caddesi’ni, çadırlar kurarak trafiğe kapattı ve bu gösterilere hiç bir müdahalede bulunulmadı. (Oysaki Ukrayna yönetimi, benzer protesto gösterilerine, özellikle çadırlar, kamplar kurma girişimlerine hemen müdahale ediyor). Saakaşvili Ukrayna güvenlik birimleri tarafından geçen hafta evinin çatısında gözaltına alındıktan sonra, ABD’nin Kiev Büyükelçiliği bir açıklama yaparak “Tarafları, gerilimi düşürmeye” çağırmış ve böylelikle Ukrayna devlet makamları ile muhalif lider konumunda bulunan Saakaşvili’yi, “eşit taraflar” olarak gördüğünü ortaya koymuştu. Dün de ABD Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada, Saakaşvili Davası’nın dikkatle izlendiği ifade edildi. Batı basını ise, Saakaşvili’nin gözaltına alındığı süreçte, Poroşenko yönetimini eleştirerek, “Biz Ukrayna’da yanlış kişiyi desteklemişiz” ifadelerini kullandı (Bloomberg ajansı gibi).
ABD ve Ukrayna yönetimi arasındaki ilişkilerin son zamanlarda kötüleşmesinin bir nedeni de, Ukrayna yönetiminin, birkaç yıl önce Batılı ülkelerin isteği sonucunda kurulmuş, özerk bir kurum olan Ukrayna Yolsuzluklarla Mücadele Bürosu’na yönelik politikasının sertleşmesidir. Geçtiğimiz günlerde, Ukrayna cumhurbaşkanının denetimindeki iki kurum olan Ukrayna Başsavcılığı ile Ukrayna Güvenlik Teşkilatı (SBU), bu komiteye yönelik soruşturmalar açtılar ve büroda aramalar yaptılar. Bu girişim, ABD yönetiminin sert tepkisini çekti. ABD Dışişleri Bakanlığı, “Eğer Ukrayna, yolsuzluklar nedeniyle ruhunu kaybederse, o zaman bedeninin bütünlüğü için verdiği mücadelenin (Doğu Ukrayna’da ayrılıkçılara karşı verilen mücadele kastediliyor), hiç bir anlamı yoktur” diyerek, Ukrayna yönetimine dört yıldan bu yana en sert uyarısında bulundu.
Bu gelişmeler çerçevesinde, ABD’nin Ukrayna’da Saakaşvili’nin “sokak ihtilali” girişimini desteklemese bile, en azından Poroşenko’dan desteği çekmekte olduğunu ve Poroşenko sonrası döneme hazırlandığını söyleyebiliriz.