Ukrayna bugünlerde, bir “soykırım”ın inkârını cezai yaptırıma bağlamayı tartışıyor.
Ukrayna’da her yıl kasım ayının son haftasonu, 1930’lu yıllarda yaşanan Büyük Açlık Felaketi’nde (Holodomor) hayatını kaybedenler anılıyor. 1932-1933 yıllarında Sovyetler Birliği’nde tarımda kolektifleştirme politikası uygulamaya konmuş ve tarla gibi üretim araçlarının devletleştirilmesi veya kolektifleştirilmesinin yanı sıra, köylülerin mahsullerine de el konmuştu. Köylülerin kente göç etmelerine de sınırlama getirilince, aç kalan köylülerin kentlerde yiyecek bulabilme imkânı da ortadan kalktı. Bunun sonucu, büyük bir açlık felaketi oldu ve Sovyetler Birliği’nin farklı bölgelerinde, milyonlarca insan hayatını kaybetti. Ölümler, en yoğun olarak, tarım alanlarının ve köylü nüfusunun yoğun olduğu Ukrayna’da görüldü. Ukrayna’daki milliyetçi ve Batı yanlısı kesimler, bu açlık felaketinin dönemin Sovyet yönetiminin Ukrayna halkını yok etmek amacıyla tasarladığı bir soykırım olduğunu savunuyor. Buna göre, Sovyet yönetimi, Ukrayna’da milliyetçi eğilimlerin güçlü olduğunu gördüğü ve Ukrayna köylüleri kolektifleştirmeye karşı büyük direnç gösterdikleri için, bir taraftan Ukrayna’nın milli aydınlarını yok etmeye, diğer taraftansa, Ukrayna köylülüğünü açlık ile “terbiye etmeye” girişti.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, bu yılki etkinlikte düzenlediği konuşmada, Holodomor’un Naziler’in Yahudi Soykırımı (Holokost) ile eşit değerde olduğunu ve Holokost’u inkârın cezalandırıldığı gibi, Holodomor’un inkarını da cezalandıracak yasaların kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
1932-33 yıllarında hüküm süren bu felaket konusunda ne Sovyetler Birliği döneminde herhangi bir açıklama yapılmış ne de o dönemi yaşayanlar bu konuda konuşmuş. Böyle olunca, yeni nesillerin pek çoğu, bu olaylardan habersiz olarak yetişmiş.
Ukrayna tarihinde iki dönemde daha açlık felaketi yaşandı: Birincisi, 1920-21 yıllarında, sonuncusu ise, 1946-47 yıllarında. Bu olaylarda, hem doğal şartların, büyük kuraklığın payı var, hem de savaşların büyük etkisi var (Bunlardan ilki, Rus Devrimi sonrasında Sovyet coğrafyasında iç savaşların sürdüğü döneme denk geliyordu. İkincisi ise, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasına denk geliyor). Buna karşılık 1932-33 yıllarında yaşanan açlık felaketinde, köylülerin yiyeceklerine el konması ve kente göçlerinin engellenmesi gibi yapay unsurların etkisinin olduğu göze çarpmakta.
Rusya yönetimi, bu felaketin varlığını inkar etmemekle birlikte, ölümlerin sadece Ukrayna’da değil, Kuzey Kafkasya, Volga bölgesi, Kazakistan gibi o zamanki Sovyet topraklarının muhtelif bölgelerinde de görüldüğünü, dolayısıyla sadece Ukraynalıların hedef alınmadığını savunuyor. Yine, bir kısım tarihçiye göre, bu olaylarda Sovyet yönetimi, belli bir kesimi bilinçli olarak yok etmek istemiş olsa da, yok etmek istediği kesim, Ukrayna milleti değil, Sovyet devrimine ve kolektifleştirmeye direnç gösteren köylüler. Yani, bu kesime göre, bir “etnik temizlik” politikasından değil, olsa olsa bir “sınıfsal temizlik” politikasından söz edilebilir.
Holodomor konusu, açık bir şekilde ancak Sovyetler Birliği’nin dağılıp Ukrayna’nın bağımsız olduğu 1991 yılından sonra konuşulmaya başlandı. Holodomor’un özellikle Ukrayna milletine yönelik bir soykırım olduğunun Ukrayna’da resmen kabul edilmesi ise, Batı yanlısı kesimlerce gerçekleştirilen 2004 yılındaki Turuncu Devrim’in ardından cumhurbaşkanı olan Viktor Yuşçenko’nun döneminde gerçekleşti. Yuşçenko, cumhurbaşkanlığı makamında bulunduğu beş yıl boyunca, bir taraftan Holodomor’un soykırım olduğunu resmen kabul ettirmiş ve ders kitaplarında bu konuyu işleyerek “Ukraynalıların sırf Ukraynalı oldukları için Moskova yönetimi tarafından öldürüldüklerini” okullarda anlattırmış, diğer taraftan da, bütün dış gezilerinde, Holodomor’un bir soykırım olduğunu dile getirerek diğer ülkeler tarafından da tanınması için çaba göstermişti. Sonuçta, Ukrayna’nın dışında 14 ülke, Holodomor’u Ukrayna yönetimine karşı bir soykırım olarak tanımış bulunuyor. Yuşçenko döneminde Ukrayna Parlamentosu ayrıca, Holodomor’nu inkârını suç sayan bir yasa kabul etmişti. Fakat bu yasa, Holodomor’un soykırım olduğunu inkâr edip suç işleyenler için hiç bir cezai yaptırım öngörmeyen bir yasaydı.
İşin ilginç bir yönü, Ukrayna toplumunun büyük bölümü, Holodomor’u Ukrayna’ya karşı bir soykırım olarak görmüyordu. Yuşçenko’nun yoğun kampanyaları sonucunda bile, Holodomor’u soykırım olarak görenlerin oranı, yüzde 40’ları geçememişti. Yuşçenko ayrıca, Holodomor’u inkârı cezai yaptırıma bağlayan bir yasa tasarısı hazırlamış, fakat o zamanki şartlarda Ukrayna kamuoyunun büyük kısmını cezalandırmayı gerektirecek böyle bir yasa tasarısı, Rusya yanlısı milletvekillerinin önemli ağırlığının olduğu o zamanki parlamentoda destek görmemişti.
Fakat o dönemden bu yana, çok şey değişti. Birincisi, Ukrayna 1991 yılında bağımsızlığını bir kurtuluş savaşı sonucunda değil, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda elde etmiş, yani bağımsızlığı, “hazır bulmuştu”. Böyle olunca, “Ruslar bizi biz olduğumuz için yok etmek istediler” tarzı söylemler, kamuoyundan fazla karşılık bulamıyordu. Oysaki, 2014 yılında Rusya Ukrayna’nın Kırım Yarımadası’nı ele geçirdi ve Ukrayna’nın doğu bölgelerinde, Rus yanlısı ayrılıkçı gruplarla çatışmalarda asker ve sivil, on binden fazla insan hayatını kaybetti. Yani artık Rusya’yla ilişkilere “kan bulaştığı” için, Ukrayna kamuoyunun, Rusların geçmişte de kendilerine kötülük yaptığına inanması daha kolay hale geldi. İkincisi, Ukrayna’da Rusya’ya en yakın olan kesimlerin yaşadığı bölgeler (Kırım ve Donbas), 2014 yılından beri Ukrayna yönetiminin denetimi dışında bulunuyor. Böyle olunca, Rusya yanlısı grupların Ukrayna siyasetinde ağırlığı eskiye göre epey azaldı. Şimdiki kamuoyu yoklamaları, Ukrayna kamuoyunun yüzde 77’sinin Holodomor’un soykırım olduğuna inandığına işaret ediyor (tabii bu kamuoyu yoklamaları, Ukrayna yönetiminin denetiminin dışında kalan Kırım ve Donbas’ı kapsamıyor). Böylelikle Ukrayna’da Holodomor’u inkârı cezalandırmayı öngören bir yasa tasarısı, bu şartlarda çok daha kolay kabul edilebilir. Ayrıca, Ukrayna’da şiddetli enflasyon ve işsizlik nedeniyle, Ukrayna’nın mevcut yönetimi, giderek toplumsal desteği kaybediyor. Kamuoyunda, dört yıldan önceki ihtilâldan bu yana iyiye gidişin olmadığını düşünenlerin oranı giderek artıyor. Bu şartlarda Ukrayna yönetiminin milliyetçi söylemlere ağırlık vermesi, kendisine toplumsal destek arayışında olduğu şeklinde yorumlanabilir.