Fransa, ayrılıkçı grupları en fazla destekleyen ülkelerin başında geliyor. Fransa’da özel muamele gören Türk düşmanlığı yapan ayrılıkçı gruplardır. Oysa kendi ülkelerindeki elliden fazla etnik grubu zapturapt altında tutmaktadırlar Fransızlar. Sömürge politikası sonucunda asimile ettiği, dilini unutturduğu, bağımsızlık mücadelesini kanla bastırdığı etnik azınlıklara karşı acımasız davranan Fransa’da Alsas, Breton ve Korsika bilinçli olarak açıkça geri bırakılmıştır.
Lothringce, Lüksemburgca, Moselfrança ve Renfrankça da yine Fransız Yönetimi’nin yok saydığı yerel dillerdir.
Alsasca ve Lothringce Fransa’da bugün sadece Bas-Rhin, Haut-Rhin ve Moselle’de konuşuluyor. Oysa Alsas’ın Dili ve Kültürü Bürosu (OLCA) adlı kuruluşun 2005 yılı verilerine göre Alsas’ın nüfusu 1 milyon 700 bin kişi olmasına rağmen nüfusunun sadece yüzde 30’u Alsasca biliyor. 2001 yılında bu oran yüzde 61 seviyesindeydi. Aynı oranın 1945’te yüzde 90’ın üzerinde olduğu biliniyor.
Bretonlar, aslen Britanya adasından gelip Fransa’ya yerleşmiştir. Velş diline yakın bir dil kullanırlar. Fransız Devleti, Bretonlar’ı sürekli baskı altında tutmuştur. Onların yerel meclislerini oluşturmasına asla izin vermemiştir. Bretonların Fransız asimilasyonuna karşı direniş eylemleri günümüze kadar etkisini devam ettirdiği için bölge ekonomik olarak özellikle geri bırakılarak cezalandırmaktadır.
Oksidanlar Fransa’nın üçte birini teşkil eden bütün Güney Fransa’da yaşıyorlar. Oksidanca, eski Galce ile Latin etkisinin karışımı bir dildir. Oksidanca bu bölgelerin dışında İtalya sınırında ve ‘Val d’Aran’ diye de anılan Katalon bölgesinde de konuşuluyor. Bugün Fransa sınırlar içinde kalan Oksidanya’da 13 milyon insan yaşıyor. Ancak Fransa’nın politikaları sonucunda Oksidanca’yı bugün sadece 1-3 milyon kişi biliyor. Fransa’da Oksidanca’yı kaç kişinin bildiği konusunda net bir bilgi dahi bulunmuyor.
Fransa’da yaşayan Katalonlar’ın sayısı 2005 yılı verilerine göre 200 ile 300 bin arasında tahmin ediliyor. Katalonlar yaşadıkları bölgeye ‘Kuzey Katalonya’ diyorlar. Ama Fransa’ya göre bu bölgenin adı ‘Departement Pyrenees Orientales’. 1659’da Fransa’nın egemenliğine giren Pirenler’de bugün sadece Fransızca resmi dil statüsüne sahip. Katalonca yine diğer azınlık dillerinde olduğu gibi Fransızca’nın baskısı altında. Birkaç okulda sınırlı kullanımda.
Baskılıları Flamanları İtalyanları geçtim, Fransa’nın Korsikalılara yaptığı baskı, yürüttüğü asimilasyon tüm dünya tarafından bilinmekte. Fransa, Korsika’yı şimdi bir İtalyan şehri, o dönem bağımsız olan Cenova’dan satın almıştır. Ada halkının konuştuğu Korsu dilidir. Adanın ekonomisi Korsikalılar’ın değil Fransızlar’ın elindedir. Sömürgeci Fransızlar işçi olarak genellikle Faslı ve Cezayirli göçmenleri tercih etmektedir ve yerli halka iş vermemektedir. Korsikalılar’ın direnci işsizlikle kırılmak istenmektedir. 1976 yılında kurulan Korsika Ulusal Cephesi ada için bağımsızlık talep etmektedir. Cephe’nin ikinci önemli talebi de adaya yerleştirilen sömürgeci Fransız göçmenlerin adadan çıkarılmasıdır.
Akdeniz’de bir ada olan Korsika’nın halkı “Korsikalılar” ya da “Korslar” kendi diline sahip. Korsikalılar’ın sayısı çok daha yüksek olsa da ana dilini bilen Korsikalılar’ın sayısı 100.000’i geçmiyor. Fransa’nın sürgün bölgesi olan ve “sistemli yatay nüfus hareketleri” sonucu “en fazla yüzde 50’si Korsikalılar’dan oluşan Korsika’da ‘Frontu di Liberazione Naziunalista Corsu’ (FLNC) adında bağımsızlık yanlısı bir örgüt de var.
FLNC bugüne kadar bazı bombalama ve suikast eylemlerine imza attı. Paris hiçbir zaman FLNC ile masaya oturup, soruna demokratik çözüm bulma çabasına girmedi. Fransa’nın özel statüye sahip tek azınlık bölgesi olan Korsika daha fazla otonomi istiyor. 2003 yılında yapılan bir araştırma Korsikalılar’ın yüzde 51’inin bu yönde düşündüğünü gösteriyor. Ancak Fransa bu talepleri duymamayı yeğliyor. İşin en dikkat çekici yönü ise Korsikalılar’ın taleplerinin siyasi değil, sadece kültürel olması.
Özetle, Fransa’daki azınlıklar konusunda yapılan bütün araştırmalar, Fransa’nın azınlıklarına ait dilleri yok etmek için elinden geleni yaptığını, etnik kimliklere yönelik acımasız bir siyaset yürüttüğü açıkça gösteriyor.
Lakin gelin görün ki etnik azınlıklar konusunda sicili bozuk Fransa, Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Avrupa müktesebatının azınlıklarla ilgili düzenlemelerini reddeden Fransa, ne Breton realitesini ne de Katalonlar’ın gerçekliğini tanıyan, azınlıkların korunması gibi bir kavramı literatüre almayan Fransa, tüm devlet imkânlarıyla Türkiye ‘deki tüm ayrılıkçı grupları destekliyor ve başta Kürt Enstitüsü olmak üzere ciddi şekilde finanse ediyor.
Fransa,1945 yılında Yaşayan Doğu Dilleri Ulusal Okulu’nda bir Kürdoloji Kürsüsünü daha sonra ise Sorbon Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulan Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü kurdu. Avrupa’da kurulan ilk Kürdoloji kurumu olan bu müessesede o tarihten günümüze kadar ayrılıkçı Kürtler ile birlikte Ermeniler de aktif bir şekilde faaliyet gösteriyorlar. Kürtçe’nin grameri çalışması Celadet Bedirhan Fransız dilbilimci Roger Lescot tarafından, Kürt müziği Ermeni Aram Haçaturyan, Garapete Haço ve Kaviz Aksa tarafından bu merkezde derlenip yorumlanmıştır.
Diğer bir örnek de Ağrı İsyanı’nı örgütleyen Hoybun Cemiyeti’nin bir kanadının Ermeniler’den oluşması ve Başkanının Ermeni Papazyan olmasıdır.
PKK’nın önde gelenleri ile Fransız usulü aşk yaşayan, ülkemizdeki etnik grupları flörtüz davranışları ile ayrılıkçı faaliyetlere teşvik eden Fransa, kendi ülkesinde ekalliyetlere yasakladığı her şeyi Türkiye’den talep edecek kadar yüzsüzdür.
Ermeni diasporasının şımartıldığı, parlamentosunda -birisi eş durumundan- dört Ermeni milletvekilini bulunduran Fransız Hükümeti’nin aşk kaçamakları kadar siyasi riyakârlığı da tescillidir.
Şöyle ki Afrika’daki bütün sömürgelerinde yerel dilleri yok eden ve Afrikalıları anadillerinden yoksun bırakan,Cezayir’de Fransızca’yı eğitim dili yaparak Arapça’yı katleden Fransa, ikide bir Türkiye’de Kürtçe eğitim meselesini ortaya atmaktadır.
Cezayir ulusal birliğine karşı Berberi Enstitüsü ile Cezayir’de de bölücülere lojistik destek sağlayan Fransa’nın aynı yöntemle Türkiye'deki bölücülerle işbirliği yaptığı aşikârdır.
Kendine omac ovamadığı halde özgeye erişte kesmeye yeltenenin elleri hamurlu, beklentisi de puç olurmuş (boşa çıkarmış)…
Fransa Türkiye'ye ve Azerbaycan'a karşı nasıl davranıyor ise her iki devletin de uluslararası ilişkilerin kurallarına uygun şekilde Fransa'ya karşı aynı tavrı sergilemesi gerekiyor.
Fransa Türkiye‘ye ve Azerbaycan ‘a karşı nasıl davranıyor ise her iki devletin de uluslararası ilişkilerin kurallarına uygun şekilde Fransa‘ya karşı aynı tavrı sergilemesi gerekiyor. |
Uluslararası İlişkilerin temel prensibi mütekabiliyettir. Mütekabiliyet ilkesi, bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına uyguladığı hukuki veya fiili bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranmasıdır.
Ermenistan basınında yayınlanmış habere göre Fransa’nın Alfortville kenti ile Ermeni işgalinde olan Karabağ'ın Berdzor kenti arasında 20 Kasım’da Dostluk Deklarasyonu imzalanmış...
İmza töreninden sonra uydurma Karabağ yönetimini temsil eden Bako Sahakyan, deklarasyonun imzalanmasını "Siyasi, hukuki ve moral açıdan Karabağ için önemli bir hadise” olarak nitelendirerek , bunun “Dost ülke Fransa ile bağların pekişmesi ve gelişiminin önemli esaslarından olduğunu” kaydetmiş…
Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu ve Ermenistan tarafından işgal edildiği gerçeğini bilen ve bu yönde Avrupa Konseyi kararlarında iştirak eden Fransa anlaşılan Karabağ’da Ermeni işgalini meşrulaştırmakta kararlı...
Bu düpedüz uluslararası hukukun Fransa tarafından ihlal edilmesi demektir, üstüne üstlük de bu ülke AGİT Minsk Grubu’nun eşbaşkanlığını yapmaktadır ki bu grup Karabağ sorununun çözülmesi için yirmi sene önce yaratılmıştır...
Azerbaycan‘ın en kısa zamanda Fransa’nın özel statüye sahip tek azınlık bölgesi olan Korsika’dan bir grupla Bakü’de içini kültür sanat ve sair ilişkilerle doldurduğu bir işbirliği protokolünü törenle Paris’ten duyulacak şekilde imzalaması elzem oldu.
Türkiye’ye gelince, Korsika’da ‘Frontu di Liberazione Naziunalista Corsu’ (FLNC) adındaki bağımsızlık yanlısı örgütün temsilcilerinin Ankara ve İstanbul’da ağırlanması şart oldu.
Böylece, camdan köşkte oturdukları Fransızlara hatırlatılmalıdır.
Ünlü parfümleri sayesinde çürümüşlüğünün kokusunu, french oje ile tırnaklarındaki pisliği kapatmaya, ünlü öpücüğü ile ihanetlerini af ettirmeye alışmış bir millete hak ettiği muamele yapılmaz ise Fransa‘ya Fransız kalmamız kaçınılmaz olur…