Prof. Dr.  Aygun Attar Prof. Dr. Aygun Attar

Şeyh Sait'ten Barzani'ye: Musul-Kerkük Meselesi

03 Ekim 2017
Şeyh Saitten Barzaniye: Musul-Kerkük Meselesi

Asur ve Babil uygarlıklarının vatanı, Emevi ve Abbasi devletlerinin kurulduğu coğrafya, Selçuklulara, Zengilere, Erbil Atabeyliği’ne, Karakoyunlu’ya, Akkoyunlu’ya ve Safevilere ev sahipliği yapmış, Anadolu ile Asya arasındaki tarihi güzergahın stratejik konum arz eden  mıntıkasının adıdır Musul.

Yavuz Sultan Selim Musul'u Osmanlı toprağına katmıştır ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Musul, Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancaklarından meydana gelen bir vilâyetin merkezi konumundaydı ve 20. yüzyılın başlarında nüfusu 350.000 civarındaydı.

Batılı ülkelerin dikkatini Musul petrol yatakları nedeni ile çekmeye başladığında tarih 19. yüzyılı gösteriyordu.

Bölgeye diş bileyen,Türkiye'nin Musul vilayetini ele geçirmeyi çok önceden planlayan ve müsait ortam için pusuda bekleyen İngiltere,Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşmesi ile Kasım 1918’de başlattığı askerî harekâtla 15 Kasım 1918’de Musul vilayetini işgal etmiştir. İngiltere, bölgede egemenlik kurabilmek için bölge halkının etnik ve dinî yapısının çeşitliliğini kullanarak bölgede bulunan Müslüman ve gayrimüslimleri Osmanlı Devleti’ne ve birbirlerine karşı kışkırtmıştır. 

O sırada bölgede Kürtler, Türkmenler, Araplar, Süryaniler, Keldaniler, Yakubitler, Nesturiler ve Ermeniler yaşadığı için İngiliz siyasetinin mekrli oyunlarının uygulanması mükemmel şekilde gerçekleşebildi.

İngiltere, bu oyun için yerel halkla birlikte Doğu Anadolu coğrafyasında Türk idaresini istemeyen, ülkenin içinde bulunduğu zor durumu fırsat bilerek  devletine, yaşadığı topraklara, vatandaşı olduğu Vatana ihanetin belgesi olan mektuplar yazmak suretiyle İngilizler’in yardım ve desteğini alarak, halkı  devlete karşı kışkırtan Şeyh Said, Seyit Rıza gibi işbirlikçileri aktif olarak meydana sürmüş ve dolu dolu kullanmıştır.

***

İtilaf Devletleri’nin Osmanlı'ya ait olan toprakları paylaşma yarışında Musul vilayetinin  yeraltı servetleri nedeniyle 1.Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’nin açılmasına sebep olacak kadar önem arz ettiğini görmekteyiz.

Başını İngiltere’nin çektiği İtilaf Devletleri’nin Ordusu Basra üzerinden Irak’a girerek Bağdat’a kadar ilerledikten sonra Musul önlerine dayandığında savaş bitmiş, Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. 

Yani, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandığında Osmanlı ordusu Musul’da idi ve Mütareke’nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918'de Kerkük merkezi hariç, Musul ve Musul vilâyetinin büyük bir kısmı Osmanlı Ordusu’nun elinde idi. Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin yerlerinde kalmaları gerekiyordu. Ancak İngiliz kuvvetleri buna uymayarak ilerlemeye devam etti. İngilizler, mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş kurallarına aykırı olarak Musul’u işgal ettiler.

İstanbul’dan gelen talimatla Ali İhsan Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, 10 Kasım’da Musul’dan çekilerek şehri İngilizlere bıraktı.

Musul vilayetinin İngilizler tarafından işgali etmesi sadece uluslararası savaş kurallarına değil Türk vatanının kırmızı çizgisi olan Misak-ı Milli’ye de aykırıydı. 

28 Ocak 1920 tarihli gizli oturumda son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı tarafından kararlaştırılan Misâk-ı Millî’nin birinci maddesi, Türkiye’nin güney sınırlarını şöyle çiziyordu:

"Musul, Kerkük ve Süleymaniye’nin, diğer tarafta Hatay bölgesinin Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olduğu açıktır.’’

Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı gün Osmanlı ordusunun denetiminde bulunan bölgeleri ifade eden Misâk-ı Millînin güney sınırlarını TBMM’nin açılışından yaklaşık  bir hafta sonra Gazi Mustafa Kemal Meclis kürsüsünden şu şekilde ifade ediyordu: "Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun'un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!"   Misâk-ı Millî sınırlarını bu şekilde netleştiren Mustafa Kemal Paşa, Musul’u Kerkük’ü ve Süleymaniye’yi Anadolu’nun bir parçası olarak tanımlıyordu.

Peki, nasıl oldu da üzerinde bu kadar ısrar edilen vatan parçasını kaybettik?

Cevap kısa ve net;  Seyit Rıza, Şeyh Said gibi vatan hainlerinin yüzünden, ekmeğini suyunu yediği devletini için için oyarak çökertme faaliyetini gerçekleştirenlerin yüzünden… Hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmaz demiş atalarımız.

Şöyle ki, İngilizler Musul vilayetini işgal etmelerine rağmen uzunca bir süre bölgeye hakim olamadılar. Bölgedeki aşiretler özellikle Kerkük ve Süleymaniye halkı İngiliz hakimiyetine  karşıydılar. Nitekim bölge halkı Kürtler, Araplar, Türkmenler Türkiye’nin tarafında yer aldılar ve TBMM’nin açılmasıyla beraber Milli Mücadeleyi desteklediler. Bölgede hakimiyet sağlamakta güçlük çeken İngilizler Nasturi ve Asurileri himaye etmeye başlarken Fransızlar da Ermenilere dayanmak zorunda kaldılar.

İngilizlerin her ne pahasına olursa olsun elde etmek istedikleri Musul, Kerkük ve Süleymaniye şehirlerinde hakimiyet kurmak için gerektiğinde havadan bombalamalar yaptığı tarihlerde Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştı. Doğuda Ermenilere karşı Batıda ise Yunanlılara karşı önemli başarılar kazanılmaktaydı. Anadolu’da mücadelenin başarıyla devam ettiği bu tarihlerde milli sınırlar içinde ifade edilen Kerkük, Süleymaniye ve Musul da TBMM’nin hedefi arasındaydı. 

Tam da bu sırada Doğu Anadolu'da Türk yönetimine , devlet idaresine karşı ciddi isyanlar boy gösterir.

Ayaklanmaların olduğu 1923-1930 arası ilginç bir zaman dilimidir. 

Türkiye Cumhuriyeti o kadar savaş, yıkım ve kayıptan sonra kurulmuş yeni ve genç bir devlettir. Cihan İmparatorluğu döneminin topraklarının önemli bir yüzdesini İtilaf devletlerine kaptırmış ve milli mücadele sonucunda kurtarabildiği Anadolu topraklarında varlığını devam ettirmek için tüm iradesiyle direnmiş ve uzun süren savaştan zaferle fakat bitkin çıkmıştır. Ülkeyi baştan inşa etmeye çalışırken, bir taraftan Hatay sorunu ile uğraşırken Seyit Rıza ve çetesinin isyanı, diğer taraftan Musul-Kerkük sorunu ile uğraşırken Şeyh Sait isyanlarının çıkması ve büyümesi ve her iki unsurda da İngilizlerin parmağı olması tesadüf değildir…

Özellikle, bu hareketlerin merkezi sayılan “Kürt İstiklal Komitesi”nin önderliğinde, bu muhalif hareketler, çok sayıda isyan denemelerine mahal vermiştir. Önce Elazığ’ın Piran köyünde başlayan ve kısa sürede geniş bir coğrafyaya yayılan ve bu alanları ele geçiren, bu ayaklanmanın önderi Şeyh Said’in adamlarıdır. Tarihi anlatılanlara ve belgelere göre bu insanları Şeyh Said kışkırtmıştır ve bunun da arkasında İngilizler vardır. Hatta İngilizlerin bölgede bir “Kürt devleri kurulması için” yüklü miktarda altın ve para ile silah yardımında bulunduğu belirtilmektedir. 

İngilizlerin, bu süreçte sadece Türkiye'ye ait Musul vilayetini işgal etmekle yetinmedikleri, çeşitli vaatler ve payeler karşılığında içeriden gerçekleştirdiği operasyonlarla satılmış insanların beyinlerini ele geçirerek onları devlete karşı ihanet hareketine sevk ettiği belgelerle sabittir.

***

Lozan Konferansı’ndaki görüşmelerin önemli başlıklarından biri Musul meselesi oldu. İsmet Paşa’nın başkanlığındaki heyet konferansta Musul, Kerkük’ün demografik yapısını rakamlarla ifade ederken bölgenin çoğunluğunun Türk olduğunu, Kürtler ve Araplarla beraber ise Anadolu’nun bir parçası olduğunu savunuyordu. Lord Curzon ise İsmet Paşa’nın istatistiklerinin doğru olmadığını bölgede Türklerden çok Kürtlerin ve Arapların bulunduğunu öne sürmekteydi. Musul üzerinde bu tartışmalar yaşanırken gündeme gelen konulardan bir tanesi de bölgenin petrol zenginliğiydi. İngilizler, Türklerin petrol zenginliği için Musul’u istediklerini öne çıkartarak konferansa katılan diğer devletleri de kendi taraflarına çektiler ve diplomatik üstünlüğü ele geçirdiler.

Lozan 'da o tartışmalar sürerken Mustafa Kemal Paşa TBMM’de şunları söylüyordu: “…Musul vilayetinin hudud-ı millimize dahil araziden olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekala bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir (menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemet perverane (barıştan yana) hareket ettik. Artık milli arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kat’iyen muvafakat etmeyiz”.  Mustafa Kemal Paşa’nın bu açıklamalarının benzerleri milletvekilleri tarafından da ifade edildi. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, TBMM’de yaptığı heyecanlı bir konuşmada; “Paşa, ordunun başına otur, başka işin yoktur. Başkumandanlık vazifesini ifa et ve hudutlara bayrağımızı rekzet, bayrağını süngünü İngiliz’in gırtlağına daya! diyordu.

Peki, o zaman neden Paşa ordunun başına oturamadı, bayrağını süngüsünü İngiliz’in gırtlağına dayayamadı?

Çünkü Türkiye bölge ile ilgili tezlerini Cemiyet-i Akvam' a (Birleşmiş Milletlere) sunmasına ve ölümüne savunmasına rağmen, İngilizler petrol bölgesi olan Musul ve Kerkük civarını Türkiye’ye bırakmayacaklarını açıkça ifade ettikleri için Batılı devletler İngilizlerin lehine karar verdiler. 

Çünkü Türkiye’nin öne sürdüğü en önemli tez, yani Musul vilayetindeki Kürtlerin de Türkiye’ye bağlanmak istediği tezi Şeyh Sait isyanı ve hemen ardından bölgeye yönelik uygulamalar ile ortadan kalkmıştı, İngilizlerin değirmenine su taşınmıştır.

Çünkü Savaş yorgunu bitkin bir ülkeyi arkasına tüm Batı dünyasını almış İngiltere ile savaşa sürüklemek Ortadoğu bataklığına gömülmek riskini de beraberinde getiriyordu ki ülkenin içinde bulunduğu şartlar böylesine bir riski kaldıracak koşullara katiyen uygun değildi.

 

Böylece, İngilizlerin dışarıdan baskısı ülke içindeki Kürt ayaklanmasına kalkışan ihanetçilerin içeriden desteği ile  maksat hâsıl olmuş, Musul Vilayeti Türkiye 'den koparılmış, bölgede İngilizler tarafından yapay bir devlet yaratılmıştır.

***

"Kürt hareketinin öncüleri" ve PKK terör örgütü teorisyenleri son yıllarda Şeyh Said'in, Seyit Rıza’nın adlarını ağızlarına sıkça alır oldular.

Hatta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, idam edildikten 85 yıl sonra Diyarbakır’da “Şeyh Said’i anma etkinliği düzenledi. Etkinlikte Baydemir coşkulu bir konuşma yaparak:

"…Mazlum millet olarak Ortadoğu'da kayıplarımıza, mezarlarımıza sahip çıkmazsak korkarım ki geleceğimize de sahip çıkamayız… Şeyh Sait ve arkadaşlarının tanınmamış itibarları Kürt milletinin gönlündedir. Haklarını vermelisiniz…" demiştir.

Şeyh Said'in Kürtler'in birlik olması noktasında vasiyetinin olduğunu ifade eden Baydemir şöyle devam etmiştir:

"Şeyh Sait Kürtler'in birlik olmasını çok istiyordu. Bugün şükürler olsun ki Şeyh Sait'in, Seyit Rıza'nın torunları bunun farkındalar. Biliyoruz ki birlik kurtuluşun, çözümün, özgürlüğün ve onurlu bir barışın zeminidir. Bugün bu birlik büyümüştür. Bu birlik giderek büyüyecek, güçlenecek... Şeyh Sait, Seyit Rıza'nın ruhları şad olsun."

Şeyh Said ve Seyit Rıza için dini kuvvetli diyenler, onların sadece ahiret işleri ile ilgilendikleri ve uhrevi hayatla alakadar olduklarını iddia edenler ya yanılıyorlar ya da hala suçu gizliyorlar. Her iki zata İngilizlerin bölgede bir “Kürt devleri kurulması için” yüklü miktarda altın ve para ile silah yardımında bulunduğuna dair  arşivlerde mevcut olan belgeler onların çok daha farklı işlerle meşgul olduklarını ortaya koymakta; Musul - Kerkük meselesinde Türkiye’yi sırtından hançerledikleri ve Ortadoğu 'da yeraltı servetleri ile olduğu kadar bizler için Türkmeneli olması hasebiyle çok daha kıymetli yerüstü hazineye sahip olan o toprakları kaybetmemizin müsebbibi olduklarını göstermektedir.

Zaten Şeyh Said ve Seyit Rıza’nın siyasi uğraşıları hakkında en doğru tanımlama HDP milletvekili Ayşe Tuğluk'a aittir: "Bizim için Şeyh Sait, Seyit Rıza, Mustafa Barzani neyse Öcalan da odur.

Sıralamaya dikkat ediniz; ilk iki sırayı (Şeyh Said, Seyit Rıza) İngilizlerin içimizdeki işbirlikçileri tutmakta, üçüncü sırayı (Mustafa Barzani)İngilizler tarafından suni döllenme ile dünyaya getirilmiş olan Irak adlı devletin Kuzeyindeki Barzo aşiretinin ağası iştigal etmekte, dördüncü , yani sıradaki sonuncu isim( Öcalan) çoklu aşılanma sonucunda tüp bebek yöntemi ile Irak'ı kurduranların kuracakları  "devlet"in " lideri"…

HDP’nin Barzanistan referandumuna verdiği tepki Ayşe Tuğluk'un çizdiği siyasi yol haritalarını da onaylamakta: Şeyh Sait, Seyit Rıza, Mustafa Barzani, Abdullah Öcalan…

Şimdi birileri Barzani ile Öcalan arasında sorunlar olduğunu iddia edecek, ama  yüzyıl önceden çizilmiş " Kürdistan "  Devletinin temel meseleleri değil tartışma mevzusu  ikili arasındaki sorun tamamen "duygusal", bölgesel transit güzergahlarıyla ilgili anlaşmazlıklar söz konusudur, malum çok para her zaman beraberinde anlaşmazlık getirmekte…

***

Ezcümle, Osmanlı'nın Musul vilayetinin, hazırdaki adı ile Irak'ın kuzeyinin yüzyıl önce Türkiye'den  koparılması  için yardımcı aktör olarak rol alanların torunları

bugün Musul'dan Kerkük'ten Türklerin koparılması  oyununda esas oğlan rolünde karşımızdalar…

Oyun aynı, değişen sahne dekoru…

Yorumlar