ABD’nin vurduğu “Muavenet” Muhribi
Bundan 31 yıl önce Ege Denizi’nde yapılmakta olan NATO “Kararlılık Gösterisi-92” Tatbikatı’na katılan Deniz Kuvvetlerimize ait Muavenet muhribi 2 Ekim 1992 günü ABD’nin USS Saratoga (CV-60) uçak gemisinden atılan iki adet Sea Sparrow füzesiyle vurulmuştu. Meydana gelen patlamada, TCG Muavenet’den Yarbay Levent Kudret Güngör, Uçaksavar Yardımcı Subayı Teğmen Alper Tunga Akan, Telsiz Astsubay Çavuş Serkan Aktepe, İkmal Çavuşu Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak şehit olmuşlar, 22 asker de yaralanmıştı.
Şehitlerimizi rahmet, sevgi ve saygıyla anıyorum. Yaralanan askerlerimize geçmiş olsun dileklerimi tekrarlayarak, sevgilerimi sunuyorum.
Olay “kaza” olarak açıklandı
Bu elim olay, o zaman “kaza” olarak açıklanmış ve Türkiye ile ABD arasında bu vasfıyla ele alınarak sonuçlandırılmıştı.
“Çuval” olayı
TSK ile ABD Ordusu arasında yaşanan diğer bazı olayları ve özellikle 4 Temmuz 2003 günü Irak’ın Süleymaniye kentinde cereyan eden ve Amerikan Ordusuna bağlı unsurların TSK’nin Özel Kuvvetler Komutanlığı’na ait büroyu basarak, 11 Türk askerini başlarına “çuval” geçirerek esir alması olayını, güncel konuya bir an önce gelme isteğiyle kısaca zikrederek geçiyorum.
Türk SİHA’sının düşürülmesi
Muavenet Muhribi’nin ABD uçak gemisi tarafından vurulmasından 31 yıl 3 gün sonra 5 Ekim 2023 tarihinde terörizmle mücadele kapsamında meşru müdafaa amacıyla Kuzey Suriye’de harekât icra eden TSK ve İstihbarat Teşkilâtımıza bağlı hava unsurlarından biri, bir silâhlı insansız hava aracı (SİHA), bölgedeki ABD askerî varlığı tarafından bir F-16 uçağından açılan ateşle düşürülmüştür.
ABD Savunma Bakanlığı’nın açıklaması
Olaydan hemen sonra ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü “potansiyel tehdit olarak görülen SİHA’yı meşru müdafaa amacıyla düşürdüklerini” açıklamıştır. Sözcü “ABD’li komutanlar, ABD birliklerine 500 metreden daha yakın olan SİHA’yı potansiyel bir tehdit olarak değerlendirmiş ve ABD’nin F-16 savaş uçakları SİHA’yı meşru müdafaa amacıyla düşürmüştür. Türkiye’nin ABD güçlerini kasıtlı olarak hedef aldığına dair elimizde hiçbir bulgu yoktur" şeklinde konuşmuştur.
Türkiye ve ABD Savunma Bakanlarının telefon görüşmesi
Sözcü ayrıca ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler arasındaki telefon görüşmesi hakkında bilgi vermiş ve “Bakan, Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını kabul ederek, münhasıran ISIS’ı (DEAŞ) yenme amacı güden ABD kuvvetlerine veya Küresel Koalisyon’un Kuzeydoğu Suriye’deki ISIS (DEAŞ) Yenme Misyonuna yönelik herhangi bir riski önlemek için ABD ile Türkiye arasında yakın koordinasyon kurulması konusundaki kararlılığını teyit etmiştir” demiştir.
ABD Savunma Bakanı’nın paylaşımı
ABD Savunma Bakanı Austin de, X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Milli Savunma Bakanı Güler ile telefonda görüştüğünü açıklamıştır.
Paylaşımda, "Bugün Türkiye Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’i arayarak ulusal güvenlik ve savunmayla ilgili karşılıklı çıkarlarımızın olduğu meseleleri görüştük. ABD’nin ISIS’i (DEAŞ) yenilgiye uğratmak için birlikte çalışmaya devam etmeye ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamaya ilişkin kararlılığını yineledim" ifadeleri yer almıştır.
MSB’nın Açıklaması
Milli Savunma Bakanlığımızca da yapılan açıklamada, iki Bakan arasındaki görüşmede Suriye’deki son gelişmelerin ele alındığı; Bakan Güler’in Amerikalı mevkidaşına Türkiye’nin DEAŞ’a karşı ABD ile ortak mücadeleye hazır olduğunu ifade ettiği ve iki Bakan’ın, bölgede icra edilen faaliyetlerde ABD ve Türk unsurlarının yakın koordinasyonunun önemini vurguladıkları kaydedilmiştir.
Dışişleri Bakanlığımızın Açıklaması
Dışişleri Bakanlığımız tarafından 6 Ekim günü yapılan açıklamada olay ile ilgili olarak “Operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir SİHA kaybedilmiştir. İlgili taraflarla çatışmasızlık mekanizmasının daha etkin işletilmesi yönünde gerekli tedbirler alınmaktadır. Sözkonusu hadise, devam etmekte olan operasyonun icrasını ve tespit edilen hedeflerin vurulmasını hiçbir şekilde etkilememiştir” ifadelerine yer verilmiştir.
Türkiye olayı büyütmüyor
Dışişleri Bakanlığımızın bu açıklaması, Türkiye’nin bir SİHA’mızın ABD tarafından düşürülmesi olayını büyütme niyeti taşımadığını göstermektedir. Açıklamada ABD’ye yönelik herhangi bir suçlama iması dahi yoktur. Aksine, hadisenin “operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle” vuku bulduğu kaydedilerek ve “çatışmasızlık mekanizmasının daha etkin işletilmesi yönünde gerekli tedbirler alınmakta” olduğu vurgulanarak olayda mesuliyetin paylaştırılması (apportioning responsibilities) yaklaşımı ile hareket edilmiştir.
Neden böyle bir tutum takınıldığını gelişmelerin dosyasındaki olgulara, gerekçelere sahip olmadığım için sorgulamam mümkün değildir.
Türkiye bir ABD unsurunu vursaydı, ne olurdu?
Bununla beraber “harekât esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle” Türkiye’ye ait hava unsurları ABD’nin ve/veya ABD’nin işbirliği yaptığı YPG’nin bir unsurunu vurmuş olsaydı ABD’nin olaya yaklaşımı ve tepkisi ne olurdu diye yüksek sesle düşünmekten kendimi alamıyorum.
Rusya faktörü
Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta icra ettiği harekâtın ve yaşanan SİHA düşürülmesi olayının ve Türkiye’nin takındığı itidalli tutumun bölgedeki aktörlerden biri olan Rusya tarafından da yakından takip ediliyor olduğu muhakkaktır. Bu bağlamda MSB Yaşar Güler’in “Türkiye’nin DEAŞ’a karşı ABD ile ortak mücadeleye hazır olduğunu ifade etmiş olması” sanırım Rusya ve Suriye rejimi tarafından önemle not edilmiştir.
Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerinin normalleşmesini tavsiye eden ve bu amaçla yardımcı rol oynamaya hazır görünen Rusya’nın, Türkiye’nin ABD ile gerginliklerinin yumuşama emareleri göstermesi karşısında tutumunu değiştirip değiştirmeyeceğini zaman gösterecektir.
Konunun NATO üyesi Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde muhafaza etmeye çalıştığı ölçüleri ve dengeyi zorlayarak etkileyecek veçhelerinin bulunduğu bir gerçektir.
Türkiye – Suriye ilişkileri normalleşmeli
Türkiye’nin güney sınırları boyunca Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPD-YPG unsurlarının yerleşmesini önlemenin, bölgeyi ülkemize yönelik şer odaklarından temizlemenin doğal ve en salim yolunun Suriye ile ilişkilerimizi normalleştirmek ve Suriye ile işbirliği yapmak olduğuna inanmaya devam ediyorum.
2018’de “‘Kardeşim Esad’ keşke ‘Katil Esed’ olmasaydı” başlığı altında kaleme aldığım makalede, diğer hususlar meyanında şunları ifade etmiştim:
“Keşke, Türkiye ile Suriye, 1998 Adana Mutabakatı’nın ve bu Mutabakat hükümlerinin uygulanmasını ve geliştirilmesini öngören 21 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması’nın’ lâfzına ve ruhuna uygun hareket ediyor olsalardı.
Keşke, Türkiye ve Suriye iki dost ülke olarak kuzey Suriye’den kendilerine yönelen tehdit ve tehlikelere karşı mücadelelerini müştereken sürdürebilselerdi.”