4 Mart’ta yapılan genel seçimler sonrasında uzun zamandır yeni hükümet kuramayan İtalya’da, nihayet 1 Haziran’da bu tıkanma, Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın tekrar hükümeti kurma görevini verdiği aşırı sağcı Lig Partisi ile, sistem karşıtı 5 Yıldız Hareketi'nin (M5S) ortak başbakan adayı hukuk profesörü Giuseppe Conte’nin yeni kabineyi açıklaması ile son buldu. Bir diğer ifade ile yaşanan tıkanma, “popülist” bir koalisyon hükümeti kurulmasıyla aşılmış oldu.
Tarafların, İtalya'nın yüksek kamu borcu nedeniyle çok eleştirilen vergi oranının düşürülmesini öngören iki kademeli vergi uygulaması, vatandaşlara temel gelir ve AB bütçesinde esneklik ile, "Fornero Kanunu" olarak da bilinen emeklilik yaşını 67'ye çıkaran reformun gözden geçirilmesi, kumar ve vergi kaçakçılığıyla mücadele, göç ve Müslümanlara yönelik sert politikaların yer aldığı bir hükümet programında anlaştıkları belirtilmektedir.
Bilindiği gibi, seçimlerde tek partinin hükümet kurabilmesi için yeterli oyun sağlanamamasının ardından, aşırı sağda yer alan Lig Partisi ile, kendisine ne sağ ne de sol diyen M5S (5 Yıldız Hareketi) arasında koalisyon kurulmasına karar verilmişti. Neredeyse 90 GÜN bu koalisyonun kurulamaması, İtalyan iç siyasetine dair bir belirsizliği gözler önüne serdi. En son 5 Yıldız'a yakınlığıyla bilinen akademisyen Giuseppe Conte başbakanlığa aday gösterilmişti. Ancak hazırlanan koalisyon kabinesinde Maliye Bakanlığı için önerilen ve Maastricht Antlaşması ile Euro para birimine yönelik ciddi çıkışları olan Paolo Savona, Cumhurbaşkanı Mattarella tarafından veto edildi. Bu vetonun ardından süreç, Conte’nin başbakanlıktan geri çekilmesine, koalisyon çalışmalarının durmasına ve gelinen noktada erken seçimlerin konuşulmasına, hatta IMF eski Türkiye masası şefi olan Carlo Cottarelli’ye “teknokrat hükümeti” kurdurulmak istenmesine kadar ileri gitmişti. Yeni kurulan Bakanlar Kurulu’nda, daha önce hükümet kurulmasının önünü tıkayan P.Savona’nın, Avrupa İşleri Bakanı olarak görevlendirildi. Ekonomi Bakanlığı’na ise, İtalya’nın Euro bölgesinde kalmasını savunan ekonomi profesörü Gluseppe Trio getirildi.
Roma’da yaşanan bu gelişmelerin küresel etkilerinin temelinde, ülkenin dış borçlarını ödemede konusunda yaşadığı sıkıntı gelmektedir. Alman IFO Enstitüsü Başkanı Hans-Werner Sinn, İtalya`nın yaşadığı siyasi ve ekonomik krizlerden dolayı ülkenin borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğunu ve ülkede siyasi istikrarın olmayışından dolayı yaşanılan krizin sonunda Euro’dan çıkabileceğini iddia etmişti. Sinn ayrıca, siyasi reformları erteleyen, devlet harcamalarını güçlü bir şekilde devam ettiren ve var olan borçların silinmesini talep eden İtalya'nın AB'den, "ya borçlarımızı silersiniz ya da Euro’dan çıkarız" diyerek tehdit ettiğini belirtmişti.
İtalyan cephesinde yaşanan bu gelişmede piyasaları rahatsız eden asıl temel neden, AB’nin geleceğine ilişkin güvensizliğin artmasıdır. 2008 krizi sonrası AB ülkelerinde yaşanan krizin henüz aşılamamış olması, birlikten çıkış ihtimallerinin her ülkede daha gür sesle konuşulması, Brexit örneği vb birbirini tetikleyen gelişmeler, AB projesinin artık sona geldiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. İtalya gibi daha birçok ülkeden bu tür haberlerin artacağının da beklentisi giderek yayılmaktadır. Örneğin Brexit sürecinden İngiltere’nin nasıl bir ekonomi ile çıkacağını henüz bilmediğimiz gibi, kaldı ki pazarlık sürecinden bile olumsuz etkilendiği izlenmektedir.