Ülke “ekonomik dengeleri” arasında sıklıkla vurgu yapılan ve “mali disiplinin” en önemli göstergelerinden başta geleni “Hazine nakit dengesinin” oluşumu ve sergilediği pozisyondur. Anılan dengenin önemi, devletin ilâve borçlanmasının arkasındaki temel etken olmasından gelmektedir.
2017 yılı, “kamu nakit açığında” ve yeni “kamu borçlanmasında zirveyi” gördüğümüz yıl oldu. Son yayımlanan “borç stoku” verileri, net yıllık borçlanmada ve “borç stoku artışında” da en üst noktaya ulaşıldığını ve bu artışın sürdüğünü göstermektedir.
Hazine Nakit Açığında Zirve
Son dört yıldaki “Hazine nakit dengesi” aşağıda tablolaştırılmıştır. Görüldüğü gibi 2017 yılı kamu nakit açığı, son üç yılın toplamının 2,5 katı olmuştur.
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
Bu olgunun bir diğer olumsuz yönü de, söz konusu dengenin 2018 üç aylık kümülâtif sayısının da -20 milyar TL olup, böyle giderse yıllık karşılığının 80 milyar TL civarında olabileceğidir. Bir başka anlatımla, hazine nakit açığındaki yükselme hızlı bir şekilde sürmektedir.
Kamu Borç Stokundaki Son Artış
Son dört yılda kamunun iç ve dış net borçlanması aşağıdaki tabloda, tartışmaya yol açmayacak bir şekilde izlenebilir.
Tablodan da görüleceği gibi, 2017 yılı net borçlanma tutarı, önceki üç yılın toplamından fazla olarak gerçekleşmiştir.
Hazine Müsteşarlığı’nca 20 Nisan’da açıklanan verilere göre, 31 Mart 2018 tarihi itibariyle “kamu brüt borç stoku” 954 milyar TL’na yükselmiştir. Bunun anlamı, yıl sonuna göre 2018 üç ayındaki artış tutarı 41 milyar TL olduğu gerçeğidir. (Bu arada yıl sonunda 90.2 milyar $ olan brüt dış borç stoku da, 2018’în ilk üç ayı sonunda 91.6 milyar’a çıkmıştır) Bu tablonun yansıttığı bir diğer gerçek de, 2018’in ilk üç ayında kamu dış borç stokunda 1,4 milyar $, kamu iç borç stokunda da 46 milyar TL artış olduğu ve kamu borçlanmasının “tam hızla” sürdüğüdür.
Bilindiği gibi, 2017 Yılı Bütçe Kanunu’nda öngörülen bütçe açığı 47,5 milyar TL idi. Bu tutar aynı zamanda, 4749 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a göre, 2017 yılı için Hazine’nin net borçlanma limitini oluşturmaktaydı.
Söz konusu yılın ikinci yarısında bu borçlanma limitinin yetmeyeceği anlaşılınca anılan limit, Bakanlar Kurulu kararıyla 52,4 milyar TL’ye yükseltildi. Daha sonra bu artışın da yetmeyeceği görülünce bu kez, Bazı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7061 sayılı kanun (torba yasa) ile, net borçlanma limitine 37 milyar TL ekleme yapıldı. Böylece net borçlanma limiti 89,4 milyar TL’ye yükseltildi.
Bu arada, 2017 yılında kamu bütçesinde yaşanan bir diğer olgu da, ülkemizde giderek daha da bozulan gelir dağılımını “negatif” olarak önemli ölçüde etkileyen “faiz harcamalarında” görülen zirve olmuştur. Yıllık toplam faiz ödemesindeki en üst sınırı oluşturan 2009 Krizindeki 52,5 milyar TL’lık rekor, geçen yıl ulaşılan 55,5 milyar TL ile aşılmıştır.
Yıllar İçinde Hazine Borcundaki Gelişim
Son 19 yılın Hazine iç ve dış borçlanma artışlarını (milyar TL) aşağıdaki grafik yardımı ile irdeleyebiliriz. 2017 yılında, 2001 ve ardından yaşanan 2009 Krizi dönemlerinden bile büyük yükseliş görülmektedir. Grafikten yapabileceğimiz bir diğer çıkarım da, 2013 yılından sonraki yıllardaki borç stokundaki artışın hızlanıyor olmasıdır.
Kaynak: Hakan Özyıldız
2013 yılı sonrasındaki artışın başat nedeninin, bu dönemdeki dövizli borçların “kur etkisinden” kaynaklandığı bilinmektedir.
Bu bağlamda Hazine borçlanmasının para cinslerine baktığımızda, 2003 ile 2012 yılları arasındaki borçlanmalarda “döviz” cinsi borçlanmaların azalıp, TL cinsi borçlanmanın arttığını görmekteyiz. Oysa 2012 yılından sonraki dönemde, borçlanmanın ağırlığının TL borçlanma ürünlerine verilmiş olduğu izlenmektedir. 2000’li yılların başlarında “dövizli borçların” ağırlığı daha fazla olmakla birlikte Hazine, TL enstrümanlara yönelmek için, 2007’den sonra değişken faizli TL borç kâğıtları ile borçlanmayı tercih etmiştir. Ancak, kararın arkasında nasıl bir düşünce var idiyse, 2013 yılında bir şeyler değişmiş ve tekrar dövizli borçlanma kâğıtlarına dönülmüştür.
Borçlanma Gereksinimi
On yıllık bir zaman sürecinden bütçe nakit gelir ve giderlerine baktığımızda, nakit gelirlerdeki ortalama artış oranın yaklaşık yüzde 7 olduğunu görmekteyiz. Oysa faiz dışı harcamalardaki artış yaklaşık olarak yüzde 16 olmaktadır. Yani iki katından fazla bir fark var. Diğer bir ifade ile, gelirlerdeki artış hızı, harcamalardakinin yarısından azdır.
2008/9 Küresel Krizinden sonraki dönemde bütçenin dengelerinde önemli değişimler oldu. Nakit açıklar büyümeye başladı ve bunun doğal sonucu olarak borçlanma da arttı. Burada gözlenen bir diğer çarpıcı nokta da, Hazine’nin yeni borçlanmasının, krizin en ağır olduğu dönemde 53,8 milyar TL ş olmasına karşın, sadece 2017’deki net borçlanmasının 78,4 milyar TL olmuş olmasıdır.
Hazine’nin bu kadar fazla borç almasının bir nedeni kasada para tutmak istemesi; diğer bir nedeni de, Aralık ayındaki çok yüksek tutardaki harcama olarak durmaktadır. Geçen yılın son ayında, 76,2 milyar lira faiz dışı, 1,7 milyar lira faiz olmak üzere yaklaşık 78 milyar liralık nakit harcama yapılmıştır. Tek bir ayda bu kadar para piyasaya çıktığına göre, devletin bekleyen, gecikmiş ödemeleri yaptığı sonucuna varılmaktadır.
31 Mart itibariyle ulaşılan kamu borçlanma rakamlarından da anlaşılan o ki; yaklaşan seçimler öncesinde, yüksek ekonomik büyüme için bütçe açığını, cari açığı, KGF destekli kredileri, özetle genel olarak borçları artıran bir Hükümet tercihi yapılmıştır. Umarız, zaten aşırı borçlu olan ülke ekonomisi, yeni borçların baskısına seçimlere kadar dayanabilir.
Özün özü: Kimsenin, gelecek nesillerin gelirlerine bugünden el koymaya hakkı yoktur. Ayrıca, “borçla peynir gemisinin yürümediğini” görmek için, sadece kendi tarihsel geçmişimize bakmak yeterlidir.