Deniz Berktay Deniz Berktay

Stalin'in gölgesi

08 Mart 2018
Stalinin gölgesi

5 Mart, Stalin'in ölümünün 65. yıldönümüydü. Bundan 11 yıl önce, Cumhuriyet gazetesinde, Rusya'da Stalin'e nasıl yaklaşıldığı konusunda bir pazar yazısı yazmıştım (gazetecilikteki emekleme dönemlerim diyelim). Fakat tespitlerimin güncelliğini koruduğunu düşündüğüm için, burada paylaşıyorum.

***

Üç yıl önceydi. Güney Rusya şehirlerinden birinde trenden inmiş ve bindiğim taksi dolmuşta şoföre, şehrin nüfusunun ne kadar olduğunu sormuştum. Şoför, "Bu şehrin nüfusu eskiden 1 milyondu, fakat Sovyetler dağılınca yüz binlerce kişi Batı ülkelerine, bazıları da İsrail'e göç etti" diye anlatırken, arka koltukta oturan ve görünümünden yüzyıllarca Rusya'daki merkezileşme politikalarına en fazla karşı çıkan ve bunun en fazla cefasını çekmiş Eski Müminler tarikatı üyesi olduğu anlaşılan ak sakallı rahip, hiddetle ve kelimeleri tükürürcesine dişlerinin arasından fırlatarak "Yüz binlerce kişi de Stalin yüzünden öldü. Allah onun belasını versin" diye sohbete girdi. Şoför bunun üzerine arkasına dönerek "Peder, niye öyle diyorsun? Bizim ülkenin sanayileşmesi de Stalin sayesinde oldu" diye Stalin'i savunmaya kalkınca, benim şehrin nüfusu hakkındaki sorum, ateşli bir Stalin tartışmasını başlatmış oldu. Stalin, 1924'ten 1953'e kadar Sovyetler Birliği'ni yönetmiş ve bir taraftan ülkeyi ileri bir sanayi ülkesi ve dünyanın ikinci süper gücü haline getirirken, diğer taraftan milyonlarca kişinin ölümüne neden olmuş; sonuçta, ölümünden üç yıl sonra Sovyet Komünist Partisi tarafından suçlu ilan edilerek ismi her yerden çıkartılmıştı.

Yakın bir yerde inmem gerektiği için bu ilginç tartışmanın gerisini dinleyemediysem de, sonradan hemen hemen kiminle sohbet ettiysem konu bir yerde Stalin'den açıldı.

İşin bana ilginç gelen yönü, Stalin'i övenlerin çoğu dindar, hatta muhafazakâr sayılabilecek kimselerdi ve bir taraftan halkı Stalin gibi yönetecek bir lidere ihtiyaç olduğunu söylüyor, diğer yandan da sosyalizmi ve Lenin 'i yerden yere vuruyorlardı. Onlara göre Lenin, "ülkeyi parçalanmaya ve anarşiye sürükleyen bir Alman casusu" , hatta bir akademisyenin bizzat kullandığı deyimle "şeytanın ta kendisi" idi. Merak edip de muhataplarıma "Peki, Stalin döneminde binlerce kilise kapatıldı. Siz ise dindarsınız..." diye hatırlattığımda, ya "O kadarcık kusuru olur" ya da "Kendisi de sonradan hatasını anladı" diyerek işin içinden çıkıveriyorlardı.

Rusya'da geçen günlerde yapılan ankette Stalin'e sempatinin arttığının ortaya çıkması da, aslında sosyalizme özlemden çok, "Başımızda sert bir lider olsun" anlayışını gösteriyor. Yoksa, sözgelimi, kitapçılarda Stalin'in eserlerini bulmak o kadar kolay değil.

Fakat Stalin'e sempatinin artmasına ve bazı şehirlerde onun heykellerinin dikilmesine rağmen devlet, bu zamana kadar Stalin'in itibarının iadesi için yapılan girişimlere gayet mesafeli yaklaştı. Çünkü Stalin'in itibarını iade etmek, onun dönemindeki baskı politikalarını ve siyasi cinayetleri de aklamak anlamına gelebilecek. Stalin'in mirasını sürdürdüğünü söyleyen Rusya Komünist Partisi bile, Stalin döneminde Orta Asya'ya sürülen halklardan özür dileme gereğini hissetti. Kilise de Stalin'e tepkili.

O nedenle, Stalin'e karşı, Berlin'i ele geçiren Mareşal Jukov 'u öne çıkartıyor ve Jukov'un aslında Marksist değil,

"gizli bir Hıristiyan" olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Fakat, Stalin karşıtlarının azımsanamayacak kadar çok olmasına rağmen ülke genelinde "dediği dedik lider" imajına olan bu yoğun ilgi, Rusya'nın Batı yanlısı "renkli devrim" girişimlerinin başarıya ulaşma şansı bakımından çevresindeki ülkelere benzemediğinin ve böyle bir girişim başarıya ulaşacak olsa bile bunun liberal partiler aracılığıyla olamayacağının en somut kanıtı.

Yorumlar