Ekonomik büyüme ve mevcut taahhütlerini yerine getirebilmesi için dış kaynak girişine kesin gereksinim duyan Türkiye ekonomisinin “risk göstergelerinin yükseliş” halinde olduğu izlenmekte. Söz konusu risk göstergesinin yükselmesi Türkiye için, ekonomik, politik ve jeopolitik kırılganlıkları hızla yükselen bir görüntü sergilemektedir.
Ülkelerin risk ölçümlerinden başat olanlarından biri, CDS’ler “Credit Default Swap - Kredi Risk Takası” ölçümlemesidir. İlgili ülkenin kamu borçlanma senetlerine yapılan yatırımın “sigorta primi” anlamını taşıyan CDS’lerin yükselmesi, ülke riskinin de artması anlamına gelmektedir. Bloomberg’in aktarmasına göre, Türkiye CDS’lerinin 2016 Ekim ayındaki değeri 253’dür. Bu risk primi ile Türkiye, yükselen ülkeler içinde, primi 276 olan Brezilya’nın hemen ardında, ikinci sırada yer alıyor. Üçüncü sırada, 242 prim ile, Türkiye ile at başı giden Güney Afrika yer almaktadır. Dördüncü sıradaki Rusya’nın risk primi ise iniş halinde ve 218’e kadar düşmüş durumda.*
Türkiye'nin CDS değerleri yıllar itibariyle dalgalı bir seyir izleyemektedir. Bu bağlamda, küresel krizin başladığı 2008’de 321’i gördüğü, ancak hızlı büyüme temposu yakaladığı 2010’da 167’ye indiği, büyüme temposunun çok yavaşladığı son zamanlarda risk priminin de yükseldi ve bugün 250’ler ile ifade edildiğini gözlemekteyiz.
Diğer yandan, son dönemdeki uluslararası derecelendirme kuruluşlarının not indirimleri de, ülkeye yatırım yapan yabancıları, CDS risk primi değerinin yanında etkilemektedir. Özellikle hisse senedine ve kamu borçlanma senetlerine yatırım yapan “sıcak parayı”, kısa vadeli sermaye hareketlerini yakından etkilemektedir. Bu dış kaynak biçimi Türkiye için oldukça önem kazanmış durumda ve stok olarak 40-42 milyar Amerikan Doları arasında değişen portföy yatırımı başta gelmektedir. Özellikle emeklilik fonları, dereceleme kuruluşlarının yatırım yapılamaz ikazlarını dikkate almakta ve notu bu seviyeye düşen ülkelerden yatırımlarını çekmektedirler. Nitekim Merkez Bankası verilerinden Türkiye’de de not indirimlerinin ardından net sermaye çıkışları görülmektedir.**
Bu çıkışların ardından dolar/TL paritesi yukarı doğru seyretti ve Moody’s’in not indirimi öncesi 2.94 TL olan 1 doların fiyatı, izleyen haftalarda 3.12 TL’ye kadar çıktı ve o seviyeleri basamak yapma eğiliminde olduğu öngörülmektedir. Amerikan Doları’nın bu ölçüde değer kazanması, Türkiye ekonomisi için olumsuz bir gelişmedir. Bilindiği gibi ülkenin dış borç stoku ve bunun kısa vadeli kısmı oldukça yüksek. Bu gelişmenin borçlu kuruluşlar için etkisi, borcun TL karşılığında ek maliyetler ve kur zararları anlamına gelmektedir. Öte yandan yılda 200 milyar dolar dolayında ithalat yapan Türkiye için dolar/TL paritesindeki hazmedilmesi güç artışlar, ithal girdi ve makine-teçhizatta maliyet artışına ve bir maliyet enflasyonuna yol açmaktadır.***
Ekonomik büyümesi ağırlıklı olarak dış kaynaklara bağlı olan Türkiye’nin, anılan gelişmeler altında büyümesini nasıl sürdüreceği merak konusu olmaktadır. Öte yandan, büyümenin en önemli taşıyıcısı olan iç talebin de giderek düştüğü, dış talebin de artık büyümeye kaldıraç oluşturmadığı izlenmektedir.
Kısaca, iç güvenlik, politik ve jeopolitik risklerle boğuşan; FED’in Aralık ayında yapacağı faiz artışı ile, kaynak temininde zorlanması olası olan; derecele kuruluşlarının notlarının düşmesi ve CDS priminin yükselmesi riskleri ile karşı karşıya olan ülkenin işi çok zor görülmektedir.
(*): “Türkiye CDS 253,63”, Bloomberg, 29.10.2016 sa.10:19,http://www.bloomberght.com/cds/turkiye-cds
(**):TCMB Data,21.10.2016,http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tcmb+en/tcmb+en/main+menu/statistics/monetary+and+financial+statistics/weekly+securities+statistics/data
(***):Mustafa Sönmez,”Risk indicators growing for Turkish economy”,Al Monitor,27.10.2016,http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2016/10/turkey-economy-risk-factors-building-up.html