Elif Sudagezer'in Sputnik News için Gözde Kılıç Yaşın'la gerçekleştirdiği söyleşidir:
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Lozan Antlaşması'nın güncellenmesi mümkün mü?" ve "Yunanistan buna neden karşı?" gibi soru işaretlerini ardında bırakan Atina ziyaretinin ardından Gözde Kılıç Yaşın, sert söz düellolarının yaşandığı görüşmenin yanı sıra Ege ve Batı Trakya'daki durumu tüm yönleriyle Sputnik'e değerlendirdi.
Peki Erdoğan'ın bahsettiği ‘Lozan'ın güncellenmesi' neye atıfta bulunuyor? Uluslararası antlaşmaların güncellenmesi mümkün mü? Türkiye açısından bir zafer nişanesi olan Lozan Antlaşması'nın güncellenmesi neden Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından gündeme getirildi?
Konuyu Sputnik'e değerlendiren isimlerden ilki 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı Gözde Kılıç Yaşın oldu. Lozan Antlaşması'nın "Türkiye'nin tapu senedi" olduğuna vurgu yapan Yaşın, Erdoğan'ın ‘Lozan Antlaşması'nın güncellenmesine' ilişkin sözlerinin olası anlam ve saikini şu sözlerle açıkladı:
"Öncelikle şunu söyleyerek başlamak doğru olacaktır. Lozan Antlaşması, Türkiye'nin tapu senedidir; bu sebeple de Lozan Antlaşması'na dokunulmamasını isteyen taraf normal şartlarda Türkiye'dir. Bu antlaşma, aynı zamanda, Yunanistan ve Türkiye arasında denge kurar. Kıbrıs'ta ve Ege'de yaşanan gelişmeler Lozan dengesinin Yunanistan lehine bozulduğu noktalardır. Bir de Kasım ayında Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Batı Trakya'ya ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretin ardından, Yunan Cumhurbaşkanı'nın "Türk yoktur, Müslüman azınlık vardır" şeklinde sert açıklamalarda bulunmuştu. Bence, tartışmanın Lozan Antlaşması ile başlamasının arkasında bu sorunlar yatıyor."
‘BÜTÜN MESELE YUNANİSTAN'IN LOZAN ANTLAŞMASI'NI İHLAL ETMESİ'
Erdoğan'ın vurgulamak istediği asıl meselenin Yunanistan'ın Lozan'a uygun davranmıyor oluşu olduğuna işaret eden Yaşın "Bunu Yunanistan'ın hem adaları silahlandırmasında hem de Muğla ve Aydın'a bağlı ada, adacık ve kayalıklara asker çıkarıp ve üstelik burada Cumhurbaşkanlarının, Genel Kurmay Başkanlarının katıldığı fetih törenine benzer girişimlerde bulunmasında görüyoruz. Meselenin bir de Batı Trakya boyutu var. Bu meseleyi anlamak için çeşitli antlaşmaları göz önünde bulundurmak lazım. 1913'de imzalanan Atina Antlaşması; Osmanlı'dan sonra bölgedeki azınlıklara yönelik bir takım düzenlemeleri içeriyor. Sonra 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması var. Türkiye açısından Sevr'in bir geçerliliği yok ama Yunanistan'ın Sevr'i kendileri açısından halen bağlayıcı. İkisi farklı antlaşma zaten. İşte o Yunan Sevr'inin 10'uncu maddesinde orada yaşayan Müslümanların aile ve medeni hukuk ile ilgili sorunlarının İslam adetlerince çözüleceği hüküm altına alınmış. Aynı şekilde Atina Anlaşması da, Yunanistan'da kalanların pek çok hakkı yanında müftülerin seçimle gelmesini ve başmüftülük seçimini de garanti altına almış durumda. Ancak Yunanistan'daki fiili durum bundan çok farklı" dedi.
YUNANİSTAN NEDEN LOZAN'IN GÜNCELLENMEMESİ KONUSUNDA BU KADAR NET?
Yunanistan Cumhurbaşkanı'nın Lozan Antlaşması'nın herhangi bir tartışmaya açık olmadığı yönündeki sözleri "Atina'nın bu tutumunun ardında ne yatıyor?" sorusunu gündeme getirdi. Peki Atina'nın bu net tutumunun arkasında ne var? Yaşın'a göre bunun yanıtı basit; Yunanistan, Atina Antlaşması, Yunan Sevr'i ve Lozan Antlaşması'nın yükümlülüklerinin bir arada düşünülmesi ihtimalinden rahatsız, o yüzden yalnızca Lozan'a bakarak yükümlülüklerini eksik olarak yerine getirmeyi meşrulaştırmaya çalışıyor. En çok da Lozan'da Türk vurgusunun yapılmamış olmasını kendisine dayanak olarak kullanıyor. Kaldı ki Yunan Sevr'i Yunanistan'a sonradan bağlanacak topraklarda da tanınan bu hakların geçerli olacağını hüküm altına almış. Bu da 12 Adalar'da yaşayan Türkler için de aynı sorumluluğu taşıdığı anlamına gelir ve Yunanistan bundan kaçınıyor. Atina Anlaşması da verdiği hakları tüm Yunanistan için tanır. Yunanistan'ın Batı Trakya konusunda, bütün bu antlaşmaların getirdiği yükümlülüklerin hepsini bir arada değerlendirerek bütün bu antlaşmalara uygun davranması gerektiğini savunan Yaşın şöyle devam etti:
"Yunanistan kendisinin, Sevr Antlaşması ve Atina Antlaşması'na bağlı olmadığını söylüyor. Halbuki Lozan'ın Son Senet'inde 16 numara ile kayıtlı olan Protokol, Yunanistan açısından Yunan Sevr'inin geçerli olması zorunluluğunu da içeriyor. Bu anlaşma silsilesi, Yunanistan'ı Batı Trakya'daki Türklerin kendi dillerinde eğitim alması için genel bütçeden pay ayırmak zorunda da bırakıyor. Tam da bu sebepten şunu söylemek mümkün: Bugün Batı Trakya'da yaşanan bütün sorunların çözümü Lozan Antlaşması'nda olmasına rağmen antlaşmanın uygulanmaması bütün sorunların ana kaynağı."
‘YUNANİSTAN'DA 1985'TEN SONRA NE DEĞİŞTİ?'
Yaşın'ın vurguladığı önemli bir nokta da, 1985'in Yunanistan'daki Türk azınlığın aleyhine olan sürecin başlangıcı olması. 1985'e kadar Türk azınlığa verilen hakların Atina yönetimi tarafından bu tarihlerde geri alındığına işaret eden Yaşın "Yunanistan'da 1985'lere kadar Türk dernekleri vardı. Ama bu yıllardan sonra (Yunanistan'ın) hem müftülük seçimine hem de Türk ibareli derneklerin varlıklarına son verdiğini gördük. Bu bize meselenin Lozan'ın yorumlanış farkıyla ilgili olmadığını gösteriyor. Öte yandan yalnızca Türk-Müslüman azınlık değil ülkedeki Ortodoks Arnavutlar veya Makedonlar ya da Batı Trakya dışında yaşamakta olan Türkler de dahil olmak üzere her türlü azınlığın hakları bahsettiğimiz uluslar arası anlaşmalarla garanti altına alınmıştır. Ayrıca Lozan'da ‘Türk' ifadesi geçmese de Mübadele Anlaşması'nda ‘Türk' ifadesi var. Bunları ayrı ayrı düşünmek mümkün değil. Üstelik Yunanistan'daki sorun da yalnızca Türk azınlıkla sınırlı kalamayacağı gibi Batı Trakya ile de sınırlı kalamaz. Rodos veya Girit'te ibadet ve Türkçe eğitim haklarından mahrum kalan Türklerin durumu da göz önünde bulundurulmalı" dedi.
AB, TÜRK AZINLIĞIN SORUNLARINI ÇÖZEBİLECEK YETENEKTE Mİ?
Yaşın, bu sorunun yanıtını da "Maalesef, hayır" olarak veriyor. Avrupa Birliği'nden (AB) gelen "Lozan'ı aşın, Türk azınlığın haklarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında değerlendirin" gibi çıkışların pratikte bir karşılığı olmadığına işaret eden Yaşın "Batı Trakya Türkleri Avrupa Parlamentosu'nda da yıllardır mücadele veriyor. Ama AB'nin bu konuya çözüm getiremediği ortada. Sayın Erdoğan'ın sözleri bu bağlamda anlaşılmalı. Yunanistan'ın bu antlaşmaya uymaya zorlanamadığı da ortada. Sayın Cumhurbaşkanı, dünkü ifadeleriyle bu fiili durumun adını koyma girişiminde bulunmuş olmalı" dedi.
Yunanistan Cumhurbaşkanı'nın Lozan Antlaşması'nın herhangi bir tartışmaya açık olmadığı, sınırların belirlendiği yönündeki sözlerinin (Yunanistan'ın) fiilen ihlal ettiği adaları kaybetme korkusundan ileri geldiğini savunan Yaşın "Yunanistan Cumhurbaşkanı'nın Erdoğan'ın eleştirilerini Batı Trakya değil Ege adalarıyla ilgili olarak aldığını düşünüyorum. Yunanistan'a bırakılan adaların Lozan'da açık bir şekilde ismen sayıldığını görüyoruz. Yunanistan gizli saklı bir şekilde, kendisine verilmemiş adaları işgal ediyor. Üstelik de bunu yaparken, Lozan Antlaşması'nda adı sayılan adalar dışındaki adaların kendilerine ait olması gerektiği yönünde hezeyana kapılıyor. Bu baştan aşağı yanlış bir tez. Türkiye, Osmanlı Devleti'nin borçlarını tek başına ödemiş bir ülke ve Osmanlı'nın halefi olarak o adaların üstünde söz sahibidir. Ama maalesef AB'yi arkasına almış Yunanistan'a karşı, halihazırdakinden daha öte bir kazanım da çok mümkün gözükmüyor" diye ekledi.
https://tr.sputniknews.com/analiz/201712081031326659-yunanistan-lozan-antlasmasi-guncelleme-yunanistan-atina-recep-tayyip-erdogan-pavlopoulos-cipras-bati-trakya-ege-kibris-gorus-analiz/