MAKEDONYA'nın Kumanova kasabasında Tode Mendol mahallesindeki bir eve, 9 Mayıs’ta düzenlenen operasyon sırasında evdeki silahlı grubun polise ateş açarak karşılık vermesi üzerine çatışma yaşandı ve 8’i polis 22 kişi hayatını kaybetti, 37 polis de yaralandı. Yapılan ilk açıklama söz konusu silahlı grubun Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) mensubu olduğu yönündeydi.[1] Nitekim operasyon sonrasında tutuklanan ve Kosova’dan illegal şekilde Makedonya’ya geçtiği tespit edilen 28 kişilik liste Kosova Dışişleri Bakanı Haşim Taçi’ye iletildi. Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski düzenlediği basın toplantısında, operasyonun 48 saat sürdüğünü ve polisin devlet ve kamu binalarına saldırı hazırlıkları içinde olan 40'ın üzerinde silahlı bir grupla karşı karşıya geldiğini ifade etti. Gruevski ayrıca operasyonla bir ay içinde sivillere yönelik terör saldırısı hazırlığında olan grubun engellendiğini ve böylece 8 bin kişinin ölümünün engellendiğini ileri sürdü. Ne var ki, kısa süre sonra 13 Mayıs’ta Kumanova kentindeki olaylarda sorumluluk taşıdıkları iddia edilen İçişleri ve Ulaştırma Bakanları istifa etti. İstihbarat Başkanı ve başsavcı da görevinden ayrıldı.
Gerilimi izleyen günler pek çok yorumu da beraberinde getirdi. Bunların başını 2001’de iç savaşa dönüşen etnik gerilimin yeniden canlandığı yorumu çekti. Gerçekten de 2001’deki çatışmalar Ohri Anlaşması’yla sona ermiş ve Arnavutlar anayasal düzeyde pek çok hakka kavuşmuşsa da etnik gerilim varlığını hissettirmektedir. Başkent Üsküp’te adım başı yükselen Makedon krallarının heykelleri bir yanıyla -daha çok Yunanistan ve Bulgaristan’dan yönelen- Makedon diye ayrı bir kimlik olmadığı söylemine karşı Makedonların kendi tarihlerini canlandırmak (veya tarih yaratmak) istemeleri şeklinde değerlendirilse de bir yanıyla Arnavutlara dönük bir psikolojik baskı olarak görülmektedir. Yanı şekilde Üsküp’ün her noktasından rahatça görülebilen büyük bir apartman boyutlarındaki dev haç da şehrin sahipliğine vurgu olarak algılanmaktadır. Öte yandan itiraz şansları olmasa da Makedonlar açısından Ohri Anlaşması ağır koşullar içermektedir ve üstelik Arnavutlar verilen hakları yetersiz bulmakta bazen de aşırı isteklerde bulunmaktadır. Kaldı ki Balkanların genelinde zaten milliyetçi partiler oy oranlarını arttırmakta etnik gerilim bölgenin tümünde hissedilmektedir. Ancak Makedonya’daki 9 Mayıs operasyonuna dönük protestolar, olayın etnik bir gerilim olarak algılanmadığını göstermektedir. Zira protestolarda Türkler ve Makedonlar da bulunmakta ve hükümetin istifası etnik kökenlerden bağımsız olarak istenmektedir.
Gerginlikle ilgili olarak Batı’nın Arnavutlar üzerinden Makedonya’ya Türk Akımı’ndan çekilme mesajı verdiği ve hatta bunun “Makedon Hükümeti’ne karşı darbe” olduğu[2] yorumu da yapılmıştır. Bu çerçevede Rus gazının taşınmasındaki rotada bulunan ve Rusya’yla yakınlaşarak AB’nin Rusya yaptırımlarına karşı çıkan Yunanistan’a da Makedonya üzerinden mesaj verildiği düşünülebilir. Öte yandan Makedonya’daki olası bir etnik çatışmaya Türkiye’nin de çekilmek istendiği de iddialar arasındadır. Elbette ki bu senaryo imkânsız, olmayacak ya da kastedilen kesimlerden beklenemeyecek bir hamle değildir. Rusya Devlet Başkanı Putin’in açıklaması uyarınca Türk Akımı’nın Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan üzerinden devam edeceği düşünülmektedir. Ancak Türk Akımı’nın gerçekleşmesinin önünde yıllar bulunmaktadır ve ilk aşamada Trakya’ya kadar geleceği kesinleşen gazın kalan rotası henüz planlanmış değildir. Dolayısıyla bu teori imkansız olmamakla birlikte ancak bölgeye yabancı bir gözle bakıldığında iddia edilebilecek türdendir. Zira Makedonya’da yaklaşık bir yıldır süregelen başka türlü bir gerilim zaten vardı. İşin esası Türk Akımı ile ilgili iddiada kastedilen aktörler gerçekten de bu olayın ardındadır. Ancak sebep biraz daha farklıdır. Dolayısıyla belki bir taşla iki kuş vurmuş sayılabilirler.
Bu noktada bir sorunun faydası olacaktır: Gerginlik kime yarar?
*Gerginlik Arnavutlara yarar mı?
-Arnavutlar açısından nerede yaşadıklarıyla bağlantılı olarak yeni bir baskı ortamı oluşması bakımından gerginliğin istenebileceği düşünülebilir mi? Bilhassa Sırbistan içindeki Preşova’da yaşayan Arnavutlar, bölgede Arnavutları ilgilendiren her türlü gerginlikten en fazla etkilenen coğrafya. Preşova üzerindeki baskıdan yılmış durumda. Makedonya’daki gerginlik Preşova’da her köşe başına Sırp timlerinin yerleşmesine neden oldu, haliyle haklı-haksız tutuklanma ihtimali dahi kendi başına gerginlik yaratıyor. Ancak Preşova’da halkın temsilcisi sayılabilecek tüm dini ve siyasi liderlerle yaptığımız görüşmelerden çıkan üç önemli sonuç var: -Kosova’da Sırplara verilen tüm haklar Preşova Arnavutlarına da sağlanmalı, -Preşova Kosova’nın bir parçasıdır (tarihen) - “ABD ya da AB, bize sahip çıkmazsa Sırbistan bizi yok eder.” Batı’nın ilgi göstermesi ise Kosova Savaşı’nın ve sonrasındaki bağımsızlığa giden sürecin gösterdiği üzere gerginliğin had safhaya çıkması, silahlı çatışmaların yaşanması ile doğru orantılı. Daha açık bir ifadeyle herhangi bir olay olmadıkça da durumlarında herhangi bir iyileşme ihtimali olamıyor. Dolayısıyla risk aynı zamanda kısmen fırsat da sağlar.
- Kosova Arnavutları açısından bakıldığında iktidar, bağımsızlığın başka bir ülke ya da toprak parçasıyla birleşmeme koşuluyla bağışlandığının farkında olduğu için bu konuda siyaset yürütmüyor. Ancak başta Vetevendosia Hareketi olmak üzere bu tür şartlı bağımsızlığın halkın kendi kaderini tayin hakkına aykırı olduğunu düşünen gruplar Kosova’nın Makedonya’nın batı bölgesinden ayrılmasını kabul edilemez görüyor. Uzun vadede Arnavutluk’la birleşip birleşmemeye de referandumla halkın karar vereceğini söylüyorlar. Preşova’nın Kosova’ya birleşmesi ya da Yunanistan’ın kuzey/kuzeybatı bölgelerindeki Arnavutların da ana topraklarıyla birleşmesi umulan ama hedef olarak anılan konular değil. İlk etapta halledilmesi gereken meselenin Makedonya’daki Arnavutların Kosova’yla birleşmesi olduğu ifade ediliyor. Bu çerçevede Makedonya’daki Arnavutların haklarının da kağıt üzerinde kaldığı, Ohri Anlaşması’nın tam olarak uygulanmadığı da savunuluyor. Kısacası Kosova’nın resmi değil ama “kalbi” hedefi Makedonya Arnavutlarıyla birleşmek: Kriz, ihtimal doğurur.
- Makedonya’daki Arnavutlar siyasetçiler bazında, hükümetle ortaklık yürüten gruplar, aşama aşama Ohri Anlaşması’nın işlevselliğinin artacağı kanısındalar. Genel anlamda siyasiler için Makedonya devletinin tanınmış ortağı olmanın cazip yönleri olduğu ifade edilebilir. Tabana indiğimizde devletin ayrımcı davrandığı izleniminin yaygın bir görüş olduğu ancak sıcak çatışmaların “öldürücü etkisinin” tercih edilmediği görülür. Ancak aynı zamanda eski UÇK mensuplarının silahlarının toplanamadığı, bu kesimin “her an” için hazırlıklı olduğu da bilinir. Kısacası Makedonya Arnavutlarının büyük kısmı, kalan sorunların siyaseten çözülebileceğine inançlarını korurken bir kısmı ise “özgürlük” için uygun bir zamanın geleceğini düşünür. UÇK mensuplarına devlet madalyası ve özlük hakları istenmesi[3] olayından sonra UÇK’nın eski liderleri tüm siyasi partilere bu talebin karşılanmaması durumunda eninde sonunda UÇK’nın yeniden harekete geçeceği uyarısı yapmıştı. Geçtiğimiz ay da Kosovalı bir grup Arnavut sınır bölgesinde bir karakolu ele geçirmişti. Bazen azınlıkta olan bu tür görüşler, ölümlerin yakıcılığı ile çoğunluktaki ılımlıları da kendi savaşlarının bir parçası haline getirebilirler. Yani gerginliği tercih eden bir grup Makedonyalı Arnavut’un varlığından bahsedilebilir.
*Gerginlik Sırbistan’a yarar mı?
- Gerginlik Sırbistan’ı kendi Arnavut azınlığı bakımından tedirgin eder ancak hem Arnavutlar üzerindeki denetimini legal ve meşru şekilde arttırmasını hem de kendi bir takım önlemlerindeki haklılığına delil oluşturmasını sağlar. Aynı zamanda AB ile müzakere sürecinde azınlık hakları başlığı altında yetersiz bulunan reformları için de haklılık oluşturur. Sadece Arnavutlar değil Sancak Boşnakları da kendi statülerini Sırbistan’a karşı AB’ye başvurular yoluyla dengelemeye çalışmaktadır. Bu nedenle sürekli sorun çıkaran ve –Makedonya’da olduğu gibi- her türlü hak tanınsa dahi yeni hak talepleriyle içinde bulundukları devlette gerilim yaratan Arnavut azınlık imajı, en çok Sırbistan’ın işine yarar. Öte yandan Sırbistan, Yugoslavya’nın dağılması döneminde Boşnaklar ve Arnavutlar üzerindeki zulmünü “Hristiyanlık için Radikal ve terör kaynağı Müslümanlara karşı savaştığı” söylemiyle savunmuştu. Kapalı kapılar ardında destek aldı mı bilinmez ancak Batı’nın uzun süre Bosna’daki katliamlara sessiz kaldığı, sonranda oluşturduğu “Güvenli Bölgeler”in de ölüm ve vahşet ürettiği bilinir. Sırbistan demokrasi döneminde de Radikal İslam’ın Avrupa’ya uzanışında Arnavut ve Boşnakları kullandığı söylemini kullanmıştır. Her ne kadar Makedonya’daki gerilim din çatışması boyutunda değilse de Bosna’da Vahabi oldukları gerekçesiyle Sırp polisi tarafından tutuklanan Boşnaklar konusunda “algı dengesi” ya da dikkatlerin dağılması etkisi yaratacaktır. Bir husus da Kosova-Sırbistan görüşmeleriyle ilgilidir. Olaylar Sırbistan’ın “Büyük Arnavutluk istiyorlar” söylemini yeniden gündeme getirmesini sağlamıştır ve bu da masada elini güçlendirmektedir.
Gerginlik Makedonya’ya Yarar mı?
- Makedonya halkı kapsamında baktığımızda kuşkusuz Makedon, Arnavut, Türk, Boşnak ya da diğer etnik unsurlar açısından ülkenin olağanüstü hal dönemine girmesi tercih edilir bir durum değildir. Muhalefet ve iktidar açısından baktığımızda, kontrollü gerginliğin bir takım avantajlar yaratabileceği açıktır. Muhalefet, Nisan 2014’te gerçekleştirilen seçimden hemen sonra usulsüzlük yapılan seçimlerin sonuçları tanımadıklarını, meclis oturumlarına katılmayacaklarını açıklamış ve derhal seçimlerin yenilenmesini istemişti. O günden bu yana da seçim çağrısı yapmaktan vazgeçmedi. Gerilimin nihai noktada Başbakan’ın istifasını getirmesi zorunlu erken seçimin de kapısını açacaktır. İktidar açısından ise illegal dinleme faaliyetleri ve bir gencin polis tarafından öldürüldüğüne ilişkin ses kayıtlarının sebep olduğu protestoların 2001 dönemini hatırlatan “daha ciddi” bir güvenlik sorunu nedeniyle gündemden kalkması gibi bir faydadan söz edilebilir.
Dolayısıyla saydığımız aktörlerin tümü açısından gerginliğin bir anlamı bulunmaktadır. Ancak şimdi diğer aktörlerin pozisyonunu da incelemek gerekir. Dikkatlerin Avrupa ve ABD arasında Balkanlar konusunda belli bir süredir devam eden görüş farklılıkları ve güç mücadelesine yönlenmesinde fayda bulunmaktadır. Makedonya açısından bu kadar net olmasa da Kosova için ABD Büyükelçiliği binasından yönetildiği kanısı bölgede hakimdir. Ancak Almanya da AB üzerinden bölgedeki etkinliğini arttırmaktadır. Kosova-Sırbistan görüşmelerinde Almanya, ABD’nin de onayını alarak inisiyatifi üstlenmiş ve ikili arasında 19 Nisan 2013’de bir anlaşma imzalanarak ilişkilerin normalleşmesi hedefiyle masaya oturulmuştu. Aynı anlaşma Sırbistan için tam üyelik; Kosova için İstikrar ve Ortalık Anlaşması müzakerelerini başlattı. Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın Kasım 2014’teki Sırbistan ziyaret sırasında Preşova’yı ziyaret talebi ancak Angela Merkel’in devreye girmesiyle karşılık bulabilmişti. Bugün Almanya’nın on yıl öncesine göre Balkanlar’da daha aktif rol oynadığı görülmektedir. Bunun son örneği, Kosova ve Makedonya’daki 2014 seçimlerinde Almanya’nın desteklediği partilerin yine muhalefette kalması ancak her iki ülkede de muhalefetin ilginç bir protesto gerçekleştirerek hükümetin kurulmasını engellemesidir. Önce Makedonya’da genel seçim sonrasında seçim usulsüzlüklerine dönük itirazları dikkate alınmayan muhalefet partinin tüm milletvekilleri istifa etti. Meclis oturumlarına katılmayarak iktidarı meşruiyeti olmayan bir parlamentoya mecbur kıldı. Sonra Kosova’da yine genel seçim sonrasında seçimlerden ikinci, üçüncü ve dördüncü çıkan partiler hükümeti kurmak için anlaştıklarını açıklayarak bir anlamda anayasanın hükümetin kurulması ile ilgili prosedürünü işlevsiz bıraktılar. Her iki ülkede de seçimleri zaten iktidarda olan partiler kazanmıştı ve her iki birinci parti de hükümeti tek başına kuracak çoğunluğa erişememişti. Yine her iki ülkede de daha önce karşılaşılmamış yeni durum nedeniyle yeniden erken seçime gitme ihtimali gündeme gelmişti. Kosova’da mesele Haşim Taçi’nin Başbakan Yardımcılığı’na geçmesiyle çözüldü ancak Makedonya’da ne hükümet istifa etti ne erken seçim kararı çıktı ne de iktidar ve muhalefet uzlaşı sağlayabilecekleri bir orta nokta bulabildi.
Makedonya’da polis operasyonu nedeniyle yaşanan krizin öncesine gidildiğinde ise ülkenin Muhalefetteki Makedonya Sosyal Demokratlar Birliği Lideri Zoran Zaev’in ciddi iddiaları kamuoyuna taşıdığı ve sebeple de ülke genelinde protesto dalgalarının yayılmakta olduğu görülmektedir. Bu çerçevede politikacılar, gazeteciler ve dini liderler dahil 20 bin vatandaşın Başbakan Nikola Gruevski’nin bilgisi dahilinde usulsüz ve yasalara aykırı şekilde dinlendiği ortaya çıktı. Üstelik ülkedeki büyükelçilikler ve diplomatların da dinlendiği iddialar arasında. Öte yandan her ne kadar Makedonya Başbakanı yabancı istihbarat servislerinin işi olduğunu ve kendisine dönük darbe yapılmak istendiğini söylese de Başbakan’a ait olduğuna inanılan rüşvet ve yolsuzluk yapıldığını gösteren ses kayıtları da Zaev tarafından basına sunuldu. Bunlar arasında Gruevski’nin Çinli firmalardan otoyol inşaatında kolaylık sağlamak karşılığında 20 milyon Euro rüşvet aldığını gösteren ses kaydı da bulunuyordu.[4] Devlet bütçesinden bir Mercedes için 575 bin Euro harcadığına ilişkin ses kayıtları da bir yolsuzluk örneği olarak kamuoyuyla paylaşıldı.[5] Telekulak skandalının çözümlenememesi, dinlemedeki sorumluluların bulunamaması durumunda AB için de bir başarısızlığın söz konusu olacağı, Balkanlarda da hukukun üstünlüğü ve devletin hesap verebilirliğine darbe vurulmuş olacağı yorumları yapıldı.[6] 9 Mayıs’taki operasyon krizinden sonra ise ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya Büyükelçileri’nden Gruevski’ye bu ciddi iddiaları –telekulak- araştırma çağrısı yapılarak " Makedonya Hükümeti’nin Avrupa-Atlantik toplumunun demokratik ilkelere ve değerlere taahhüdüne ilişkin ciddi şüphelerinin oluştuğu" mesajı verildi.
Hükümetin yasadışı dinleme ve Başbakan’a yönelik rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarının son noktası Makedonya polis tarafından 2011 yılında öldürülen Martin Neşkovski adlı gencin ölümünün ayrıntılarının hükümet tarafından gizlendiğine ilişkin ses kayıtları oldu. Burada Başbakan Nikola Gruevski, İçişleri Bakanı Gordana Yankulovska ve İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İvo Koteski ve Gruevski'nin Özel Kalem Müdürü Martin Protugyer arasında geçtiği iddia edilen telefon kayıtlarında Neşkovski'nin ölümünün üstünün örtülmeye çalışıldığı iddia edildi. Bu ses kaydı 8 Mayıs 2015’te paylaşılmıştı ve Kumonova’daki polis baskını da 9 Mayıs 2015’te gerçekleşti. Bu arada muhalefet lideri Zoran Zaev, 17 Mayıs’ta çok daha önemli bir ses kaydı açıklayacağını duyurmuştu. Kumonova operasyonuyla ilgili Makedonya muhalefeti kaynaklı iddia da Hükümet’in tüm bu yolsuzlukları, skandalları ve bunlardan kaynaklı protestoları unutturmak için paralı askerleri UÇK militanı suçlamasıyla tutukladığı yönünde. Kosova’dan geçiş yapanların UÇK militanı değil paralı asker olan Arnavutlar olduğu kastedilmektedir.
Bu noktada bir yandan Kosova-Makedonya sınır kontrolündeki ne tür bir ihmalin silahlarıyla birlikte UÇK ya da paralı militanların Makedonya’ya geçebildiği sorusu bir yandan bu kişiler gerçekten UÇK militanıysa bile yerleri hakkındaki bilginin ne zaman ve kim tarafından verildiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Öte yandan ise basın özgürlüğünde en zayıf ülkeler arasında yer alan, muhalif her sese dönük baskı ortamının üst düzeyde olduğu Makedonya’da Zoran Zaev’e Başbakan’ın ayağını kaydırabilecek sarsıcılıktaki ses kayıtlarını kimin sağladığı da diğer bir sorudur. Kuşkusuz ki bunlar Makedonya istihbaratı, güvenlik güçleri ve yargısının doğru cevapları –belki- bulabileceği sorular. Ancak cevapları aranırken Makedon Hükümeti’nin düşmesi neden önemlidir, hangi güçler düşmesini ister ya da tüm bunlar yabancı misyon şeflerinin dinlenmesine bir misilleme olabilir mi sorularının cevabı yol gösterici olacaktır. Bugün kesin olan Makedonya’da etnik gerilimin hiçbir zaman dinmediği, Arnavutlar arasında Kosova’yla birleşme hayalini paylaşanların hala bulunduğu, Kosova’da da Makedonya Arnavutları ile birleşmeyi isteyen ve bunun için savaşı da göze alanların bulunduğu ama son operasyonun bunlarla ilgili olmadığıdır.
* 21 Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı
[1] Kısaltmaları aynı olsa da, militanları büyük ölçüde aynı gruplardan oluşsa da, kuruluşları birbirini izlese de Kosova Kurtuluş Örgütü (Ushtria Çlirimtare e Kosovës) ve Ulusal Kurtuluş Ordusu (Ushtria Çlirimtare Kombëtare) şeklinde iki ayrı Arnavut silahlı grubu bulunmaktadır. 1995-1999 arası Kosova’da Sırplara karşı mücadele eden UÇK mensupları, 2000-2001’de Makedonya’da Makedon devletine karşı savaşmış ve Makedonya’da Ohri Anlaşması ile istikrar sağlanınca da Preşova’da kendini göstermiştir. Arnavutlar zaten Makedonya, Kosova, Preşova Arnavutlarını bir bütün olarak görmektedir. Bu nedenle UÇK denildiğinde her ikisi de ima edilmekte ancak esasen Kosova Kurtuluş Ordusu olarak anlaşılmaktadır.
[2] STRUJNI ILI DRŽAVNI UDAR U MAKEDONIJI “Turska struja” izazvala pokušaj državnog udara u Makedoniji, http://thebosniatimes.ba/clanak/167
[3] Gözde Kılıç Yaşın, Teröristlere Devlet Madalyası, 31 Ağustos 2012, http://www.21yyte.org/tr/arastirma/balkanlar-ve-kibris-arastirmalari-merkezi/2012/08/31/6724/teroristlere-devlet-madalyasi
[4] Macedonian political crisis hampers EU membership bid, 30 Mart 2015, http://www.euractiv.com/sections/enlargement/macedonian-political-crisis-hampers-eu-membership-bid-313348
[5] West calls for dialogue as Macedonia crisis deepens, 14 Mayıs 2015, http://www.irishtimes.com/news/world/europe/west-calls-for-dialogue-as-macedonia-crisis-deepens-1.2211580
[6] Waiting for EU leadership: The worsening crisis in Macedonia, 15 Nisan 2015, http://www.euractiv.com/sections/enlargement/waiting-eu-leadership-worsening-crisis-macedonia-313781