ABD'nin Doğu Akdeniz’i baştan başa geçeceği iddia edilen East-Med Boru Hattı Projesi’ni desteklemeyeceğini açıklaması, Yunanistan’da şok etkisi yaratmıştır. Hâlbuki bu projenin hiçbir şekilde gerçekleştirilemeyeceği, deniz altından bu uzunlukta boru hattı inşasının mümkün olmadığı; kaldı ki keşfedilen rezervlerin de böylesi bir maceraya değmeyecek miktarlar olduğu başından beri bilinmekteydi. ABD’nin özellikle İsrail ve Mısır’ınkiler hariç diğer rezervleri tek başına yönetecek New York merkezli bir şirket kurduğu da bilinmekteydi. Dahası Dedeağaç’ta sıvılaştırılmış gaz dolum tesisi kurması da bulunan gazın boru hatlarıyla değil; gemilerle taşınacağının açık ifadesiydi. Dolayısıyla East-Med Boru Hattı konusundaki tüm çalışmaların bölge ülkeleriyle askeri bir ittifak geliştirmek için basamak yapıldığı açıktı.
Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın destekleneceği ifadesini ABD’den hiç duyamamak derin bir kandırılmışlık hissi yaratmıştır. Bundan önce ise Doğu Akdeniz egemenlik yarışı sürecinde Mısır ve İtalya’yla imzalaması konusunda ABD’den baskı gördüğü anlaşmalar da Yunanistan’ın hiç ummadığı ve Yunan tezlerine aykırı içerikteydi. Makedonya’yla imzalamaya zorlandığı anlaşma için de aynı durum geçerlidir. Oysa ki henüz yolun başındayken Washington, Yunanistan’ın Makedonya’yla imzaladığı anlaşmanın asıl öneminin ABD’nin Balkanlar’a yönelik iddialı vizyonunu ortaya çıkarmak olduğu mesajını vermişti.[1]
Söz konusu anlaşmayla ABD, Balkanlara giriş kilidini açmaktaydı. Buna göre, Washington yönetimi bu anlaşmayı Atina’yla ilişkilerinde yaptığı/yapacağı “yatırımın” bir validasyonu olarak görmekteydi. Yani Yunanistan’ın beklentiyi karşılamadaki tutarlılığı, Makedonya konusundaki iddialarından geri adım atma kararlılığıyla ölçülmekteydi. Süreç sadece bir testti ve Yunanistan testi geçti. Nitekim ABD vaadini gerçekleştirdi ve Yunanistan, pek çok konuda iddialarını geri çekti, itirazlarını yuttu ve sadakatini gösterdi. Yine de tüm bu tavizler sonunda ABD’den Türkiye-Yunanistan dengelerini bozacak bir ödüllendirmenin geleceği beklentisi tükenmedi. Ancak bunun için hiçbir ışık da göremedi. Peki ama konunun ABD açısından anlamı nedir?
Yunanistan, ABD üssü haline dönüşürken; Amerikan silahlarıyla da donatılmaktadır. Yunanistan’ın silahlandırılmasının hangi tehdit algısı çerçevesinde yapıldığı sorgulanmaktadır. Yorumlar, Rusya’ya işaret etse de ne ABD’nin Yunanistan’da arttırdığı askeri varlığı ne de artan silahlanmanın Rusya için tehdit olması; hatta caydırıcılık yaratması mümkün değildir. Silahlar, NATO üyesi olan Türkiye’yi de tehdit etmemektedir. Yunanistan’ın diğer komşularına bakıldığında, bir tarafta yine NATO üyesi olan Bulgaristan, bir tarafta topraklarında büyük bir Amerikan askeri üssü bulunan Kosova ve diğer tarafta ise Washington yönetiminin yeni bir operasyonel üs kurmayı planladığı ve ABD’yle yakın ilişkileri olan Arnavutluk bulunmaktadır.
Ne herhangi bir komşusundan ne de Rusya’dan saldırı tehdidi algılayan Yunanistan’ın görevdeki asker sayısının çok üstünde olacak şekilde bir silah yığınağı haline getirilmesi, küresel pozisyonları gözden geçirmeyi gerektirmektedir.
Öncelikle Balkanlardaki iktidar değişikliklerinin AB'nin tercihleri aleyhine; ancak ABD’nin çıkarlarına uygun şekilde geliştiği görülmektedir. Yeni gelen iktidarların ise AB’nin ve hatta kendi ulusal çıkarlarının aleyhine; lakin ABD’nin lehine kararlar aldıkları gözlemlenmektedir.
Bu çerçevede Balkan devletlerini ilgilendiren ve bu devletlerin yapmaya zorlandığı birtakım anlaşmalar imzalanmıştır. Söz konusu anlaşmaların organizatörü ABD’ydi ve başta Almanya olmak üzere AB, mevzubahis anlaşmaların bir kısmı hakkında açıkça olumsuz görüş belirtmiş ve engellemeye çalışmıştır. Bir kısım oldu-bitti yapılan anlaşmalara ise gönülsüzce rıza göstermiştir. Gönülsüz oldukları konularda da işin AB’ye düşen kısmı; yani AB genişlemesinin sürdürülmesi sürüncemede bırakılmıştır. Dolayısıyla Washington yönetiminin Balkanlar ya da genel olarak Avrupa’ya vermek istediği şekil, AB’den destek almamıştır.
Bu kapsamda Almanya’nın ve kısmen İngiltere’nin Doğu Akdeniz merkezli gelişmeler konusunda da ABD’nin tutumunu desteklemediği açıktır. Yine Almanya, Yunanistan’ın bir ABD üssü haline getirilmesinden memnun değildir. İsim anlaşması konusunda Makedonya’ya AB adına verilen üyelik sözünü birliğin yerine getirmediği görülmektedir. Yunanistan ise isim anlaşmasında ödediği bedelin üzerine Doğu Akdeniz meselesi için Mısır ve İtalya’yla imzaladığı deniz egemenlik alanları sınırlandırma anlaşmalarında da ABD’nin eline tutuşturduğu belgeyi kabul ederek bir kez daha bedel ödemiştir.
Atina yönetimi, ABD’nin yörüngesine dâhil olabilmek için bedel üzerine bedel ödemekte, ulusal çıkarları adına savunduğu tüm tezlerde geri adım atmaktadır. Anlaşılıyor ki; ABD’nin stratejik ortağı olmak için ödediği bedeller, Yunanistan’ı AB’de yalnızlaştırmaktadır.Yunanistan’daki bazı kesimlerin bu yeni durumdan faydalanmak istemesinden kaynaklanan küçük hesapları bir tarafa bırakırsak, ülke ekonomisine büyük yük getiren silahlanmanın gayesi izah edilememektedir.
Washington yönetimine göre, ABD’nin küresel lider konumunda kalmasını sağlayacak iki temel sacayağından biri Avrupa, diğeri de Asya-Pasifik’tir. ABD, Asya-Pasifik’teki konumunu güçlendirebilmek ve rekabete girebilmek için Avrupa ayağından emin olma ihtiyacındadır. Açıkçası Çin karşıtlığı, Rusya’nın engellenmesi ve Doğu Akdeniz’i yönetme konularında AB’den beklediği koşulsuz desteği bulamamıştır Angela Merkel sonrasında ABD’nin büyük bir telaşla Balkanlardan başlayan bir Avrupa’ya yerleşme çabasında olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Beyaz Saray, kendisine yönelik Avrupa merkezli meydan okumaya son verme ihtiyacı duymaktadır. Bu çerçevede ABD’nin şu üç hedefe ulaşmak istediği düşünülebilir:
- AB ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nde (NATO) eski etkisini ve gücünü tesis etmek
- Almanya merkezli Avrupa’nın Rusya’yla etkileşimini ortadan kaldırmak
- Bunları Çin hedefini hissettirmeden Rusya tehdidine odaklanmayı sağlayarak yapmak
ABD açısından Çin’in merkezinde yer aldığı Asya-Pasifik bölgesi daha önemli bir hedeftir ve Washington, Çin’in buradaki yükselişinden ve meydan okumasından tehdit algılamaktadır. Pekin, yatırımları ve sorgusuz dağıttığı kredilerle Avrupa’ya doğru yayılmaktayken ABD, Asya-Pasifik’te Çin’e karşı ciddi/yeterli/etkili/caydırıcı bir varlık gösterememektedir. Bu nedenle ABD, dikkatleri Rusya tehdidine yönlendirirken; aslında Avrupa’ya bir operasyon yapmaktadır. Zira ABD, Avrupa devletlerini arkasına almadan, Rusya-Avrupa ilişkilerini bozmadan ve Avrupa’da etkisini yeniden tesis etmeden Çin’e karşı yürüteceği Asya-Pasifik mücadelesinde zayıf kalacaktır.
Tablonun bütününe bakıldığında Yunanistan, kullanabileceğinden fazla silah için borç yüküne girerken Türkiye’ye karşı destekleneceği ya da devlet tezlerinin kollanacağı varsayımıyla hareket etmiştir. Ancak her geçen gün, konunun Türkiye’yle ilgisinin olmadığını ve herhangi bir konuda desteklenmek bir tarafa sürekli olarak siyaseten de borçlandırıldığını görmektedir. Yunanistan uğruna savaşabileceği devlet tezlerinden vazgeçerken gerçekte hiçbir karşılık alamamaktadır. Aslında ABD’nin Avrupa’yı dize getirme ve AB’deki etkisini tesis etme politikasında Yunanistan sadece bir piyon olarak kalmaktadır.
[1] “Greece and Russia Exchange Furious Statements Over Macedonia”, Euroactiv, https://www.euractiv.com/section/global-europe/news/greece-and-russia-exchange-furious-statements-over-macedonia/, (Erişim Tarihi 15.01.2019)
Analiz ilk olarak Ankasam'da 18 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır