Yeni doğan bir bebeğin doğumun ilk anlarında akciğer solunumuna geçebilmek için ağlayarak verdiği ve ömür boyu devam eden hayatta kalma mücadelesi, birey seviyesinden toplum seviyesine yükseldikçe devletlerin de dâhil olduğu özel bir çaba gerektirmektedir. Bu çabanın en önemli araçlarından birisi kuşkusuz istihbarattır. İstihbaratın eski çağlardan beri tehlikelerden korunmak ve doğanın sunduğu imkânlardan yararlanmak amacıyla, insanın kendisi dışındaki çevreyi tanıma ve öğrenme isteği ile başladığı söylenebilir. Büyük bir hızla değişen ve gelişen dünyanın yeni şartları ve ihtiyaçları, başka konularda olduğu gibi istihbaratta da dinamik bir değişime neden olmaktadır. Bu değişim sürecinde 20. yüzyıla gelindiğinde sağlık ve güvenlik konularının kesişim kümesinde “Tıbbi İstihbarat” ismiyle yeni bir istihbarat branşının oluştuğu görülmektedir.
Türkçedeki ifadesi, Arapça “Ha-be-re” kökünden gelen “istihbarat” kavramının kelime anlamı “haber almak” olduğu için, bilginin temin edilmesi yönü yanlış bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Ancak hem bir meslek hem de sosyal bir bilim olan istihbaratın genel kabul gören “Bir ihtiyacın karşılanması amacıyla verilerin toplanması, tasnif edilip kıymetlendirilmesi, değerlendirilerek analiz edilmesi sonucu üretilen bilgi” şeklindeki tanımından istihbaratı hem bir süreç hem de sürecin sonucundaki ürün olarak görmek daha doğru bir yaklaşımdır. Toplumların varlığını devam ettirme ihtiyacını karşılamakla sorumlu devlet mekanizması, bu sorumluluğunu yerine getirebilmek amacıyla kendisine yönelebilecek her türlü tehdidi bilmek zorundadır. İlave olarak rekabet halinde olduğu diğer devletlerin potansiyellerini de bilerek hareket etmek mecburiyetindedir. Söz konusu “bilme” durumu için temel şart olan veriye erişim, teknolojik gelişmeler sayesinde günümüzde inanılmaz boyutlardadır. Dolayısıyla önemli olan devasa boyutlardaki veri yığınını kıymetlendirebilmek, doğru bir şekilde analiz ederek ihtiyacı karşılayacak bilgiyi üretebilmektir.
İnsanoğlunun kişi ya da toplum olarak hayatını idame ettirmesinin önündeki en büyük tehlike, sağlığının herhangi bir sebeple bozulmasıdır. Bu tehlikenin önlenebilmesi ya da olumsuz etkisinin en aza indirilmesi için ihtiyaç duyulan bilgiyi sağlayacak aracın adı tıbbi istihbarattır. Tıbbi istihbarat; halk sağlığı ve çevre sağlığını tehdit eden ve doğal ya da yapay olarak ortaya çıkabilecek her türlü risk faktörüne ilişkin verileri toplayan, ek olarak diğer ülkelerin askeri ve sivil sağlık bakım kapasitelerine ilişkin verileri derleyen, tıp ve ilişkili diğer bilim dallarındaki gelişmeleri takip eden, temin ettiği bu verileri değerlendirip analiz etmek suretiyle ürettiği bilgi, yorum ve tahminleri sivil ve askeri politikaları üretecek karar alıcılara ileten istihbarat türüdür.
Her yeniliğin makûs talihi olduğu üzere tıbbi istihbaratın da görece yeni bir alan olması ve hakkında bilinenlerin az olması sebebiyle öncelikle gerçekten böyle bir alana ihtiyacın olup olmadığına dair, sonrasında ise tıp ve istihbarat gibi köklü iki disiplinden hangisinin bir fonksiyonu olarak konumlanacağına ilişkin bazı sorulara, hatta önyargı ve eleştirilere maruz kalacağı kaçınılmazdır.
Ulaşılabilir kaynaklara göre tıbbi istihbaratı kurumsal anlamda ilk oluşturan ülke olan Amerika Birleşik Devletleri, bu istihbarat türünü askeri bir ihtiyacı karşılamak üzere kurmuştur. Amerikan ST 8-30-1 sayılı “Tıbbi İstihbarat” talimnamesinde, tarihte savaşlara eşlik eden salgın hastalıkların sebep olduğu ölümlerin savaş yaralanmasına bağlı ölümlerin çok üzerinde seyretmesinin Amerikan ordusunun II. Dünya Savaşı’ndan önceki savaşları için de geçerli olduğu sonucuna varılması neticesinde tıbbi istihbarat biriminin 1941’de kurulduğu ifade edilmektedir.[1] Sağlık ve sağlığı koruma çalışmalarının savaş planlamasındaki önemine ilişkin Amerikalıların tarihten ve yaşadıklarından çıkardıkları ders, bütün milletler için tarihin her döneminde geçerlidir. Ramazan Çalık ve Muzaffer Tepekaya, Alman ve Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak yayınladıkları makalelerinde Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndaki salgın hastalık ve savaş yaralanmasına bağlı ölüm oranlarını incelemişlerdir. Buna göre Osmanlı Devleti’nin 3. Ordusunda 1915-1918 yılları arasında hastalıktan ölenlerin sayısının savaş yaralanması sonucunda ölenlerin sayısından yirmi sekiz kat, şehit düşenlerin toplam sayısından on iki kat daha fazla olduğunu ifade edilmektedir. Benzer şekilde 1915-1918 arası dört yıllık dönemde dokuz ayrı Osmanlı ordusunda hastalıktan ölenlerin sayısı 401.859 iken yaralanma nedeniyle ölümlerin sayısı 59.462 olarak verilmektedir.[2] Savaş esnasında muharip birliklerin hastalık sebebiyle gayrı faal oranının artması savaşın kaderini doğrudan etkileyebilecek bir durumdur. Ayrıca insandan insana, hayvandan insana geçebilen veya toprak, su ya da diğer kontamine maddelerden bulaşabilecek hastalık riskleri askeri planlamalarda mutlaka yer alması gereken konulardır. Terörle mücadele operasyonları, barışı koruma misyonları gibi ülke dışında icra edilecek görevlerin planlamalarında da bu bilgilerin yer alması gerekmektedir. Bu sebeplerle tıbbi istihbarat askeri karar alıcılar, harekât planı yapanlar ve komutanlar için bir ihtiyacın ötesinde zorunluluktur.
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan, uluslararası ticaret ve turizm sebebiyle kısa sürede yayılarak pandemiye dönüşen Covid-19 hastalığı, salgın hastalıkların sivil hayata etkilerini göstermesi açısından en yakın örnektir. Dünyada birçok ülkenin sağlık sistemi yetersiz kalmış, insanlar en temel insan hakkı olan yaşam hakkının devamı için gerekli sağlık bakımına ulaşamamıştır. Ticaret, turizm, eğitim gibi birçok saha alınan tedbirlerden olumsuz etkilenmiş, ülke ekonomileri sıkıntıya girmiş, artan işsizlik oranları çok sayıda insanı mağdur etmiştir. Bununla birlikte yaşananların yeni tip Coronavirüsün doğal bir virüs olarak yayılmasından mı yoksa biyolojik bir saldırı aracı olarak laboratuvarda üretilmesinden mi kaynaklandığı, ABD Başkanı Donald Trump başta olmak üzere liderler seviyesinde dünya kamuoyu önünde sorgulanmıştır. Kaynağı hangisi olursa olsun küreselleşmenin olumsuz sonuçlarından birisi olarak önümüzdeki süreçte bütün ülkelerin bu tür risklerle karşılaşma ihtimalinin olduğu bir gerçektir. Bu sebeple bütün devletlerin diğer ülkelerdeki sağlık risklerini takip etmesi ve kendi sağlık sistemini her tür riske karşı hazır hale getirmesi gerekmektedir. Bu noktada tıbbi istihbaratın sivil maksatlı kullanımına da ihtiyaç olduğu çok açıktır. Nitekim Amerikan tıbbi istihbarat birimi olan Armed Forces Medical Intelligence Center-AFMIC (Silahlı Kuvvetler Tıbbi İstihbarat Merkezi) Amerikan ordusu içinde kurulmuş ve 1992’de Defense Intelligence Agency-DIA’ya (Savunma İstihbarat Ajansı) bağlanmıştır. Ancak 2008’de tıbbi istihbarat çalışmalarının sivil maksatlarla genişletilmesi amacıyla National Center for Medical Intelligence – NCMI’ya (Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi) dönüştürülmüştür.[3]
Tıbbi istihbarata ilişkin tartışma konularından birisi de tıp ve istihbarat alanlarından hangisinin altında yer alması gerektiğidir. Tıbbi istihbarat için gerekli verilerin çoğunlukla sağlıkla ilgili veriler olmasına rağmen gerek bu verilerin bir devlet ve toplumun güvenliği perspektifinden analiz edilme süreci gerek sürecin sonucunda üretilecek bilginin türü ve kullanım şekli itibariyle tıbbi istihbarat bir istihbarat türüdür. Yeni bir istihbarat sahası olmakla birlikte klasik istihbarat literatüründe geçen askeri istihbarat, coğrafi istihbarat, biyografik istihbarat, bilim ve teknoloji istihbaratı gibi alanlarına göre ayrılmış pek çok istihbarat türü ile de doğrudan ilişkilidir. Örneğin çevre sağlığı ile ilgili konularda çalışma yapabilmek için hava sıcaklıkları, rüzgâr akımları, çalışılan bölgedeki zehirli hayvan ve bitki türleri, hava kirliliği gibi coğrafi istihbaratla elde edilebilecek verilere ihtiyaç olacaktır. Başka bir açıdan da devlet başkanları ve yöneticilerinin sağlık durumlarının öğrenilmesi amacıyla yapılacak tıbbi istihbarat çalışması aynı zamanda bir biyografik istihbarat çalışmasıdır. Tıbbi istihbarat ölçeklere göre yapılan sınıflandırmaya göre taktik, operasyonel ve stratejik olmak üzere her üç seviyede de yapılması mümkün olan bir istihbarat türüdür. Tıbbi istihbarat birimine kurumsal olarak sahip olan ülke örnekleri incelendiğinde sadece Hindistan’ın sağlık sistemi organizasyonuna dâhil ettiği, Hindistan dışındaki birçok ülkenin istihbarat sistemi altında konumlandırdığı görülmektedir. Fransa gibi askeri maksatlı kullanımına ağırlık veren ülkelerde ise askeri sağlık sistemiyle entegre bir askeri istihbarat türü olarak faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır.
Enfeksiyon hastalıkları, vektörel ve zoonotik hastalıklar gibi halk sağlığı ile ilgili konular, iklim, kirlilik gibi çevre sağlığı ile ilgili konular, yabancı ülkelerin askeri ve sivil sağlık hizmeti kapasiteleri, KBRN (kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer) tehlike ve tehditleri, biyoteknoloji başta olmak üzere sağlık bilimlerindeki gelişmeler, sağlık verilerinin güvenliği, doğa casusluğu ile mücadele, öldürücü olmayan silahlar (non-lethal weapons), yabancı askeri ve sivil yöneticilerin sağlık durumlarının takibi, genetiği değiştirilmiş organizmalar ve biyogüvenlik gibi pek çok alan tıbbi istihbaratın çalışma konuları arasında yer almaktadır. Tıbbi istihbarat birimine sahip olmayan ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak bu alanların bazılarında veya tamamında çalışan sivil ve askeri birimleri bulunmaktadır. Ancak tıbbi istihbarat konusunda düzenlenmiş kurumsal bir yapı ve bu konuda eğitilmiş kadrolar olmadan diğer birimlerin yapacağı çalışmalar yetersiz kalacaktır. Üstelik enformasyonun artan bir ivmeyle çoğaldığı günümüzde devletlerin bu konudaki veri yığınlarını sağlıklı bir şekilde analiz edebilmesi tıbbi istihbarat birimi olmadan imkânsızdır. Bu anlamda tıbbi istihbarat sisteminin farklı uzmanlık alanlarına sahip kurumların eşgüdümlü çalışmasını sağlayacak bir iletişim rolü de vardır ve özünde gerçekleştirdiği faaliyet bir tür bilgi yönetimidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Devletin Temel Amaç ve Görevleri” başlıklı beşinci maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” hükmünü haizdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin topluma karşı sayılan görevlerini yerine getirebilmesi için merkezi istihbarat sistemi içinde tıbbi istihbarat organizasyonuna ihtiyacı vardır.
Bu makale ilk olarak DİPLOMATİK GÖZLEM dergisinin Ağustos 2020 tarihli 103, sayısında aynı başlıkla yayınlanmıştır.
[1] DOD Military Intelligence, Special Text ST 8-30-1, Medical Intelligence, Medical Field Service School Brooke Army Medical Center, Fort Sam Houston, Texas, 1951, ss. 7-8.
[2] Çalık R. ve Tepekaya M., Birinci Dünya Savaşı Esnasında Anadolu’daki Salgın Hastalıklar ve Ermeniler, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16. Sayı, 2006, ISSN: 1302-1796, s. 218.
[3] Watson M., “DIA Establishes National Center for Medical Intelligence”, The University of Pittsburgh Medical Center, Biosecurity News in Brief, 11 July 2008