ABD, son birkaç haftadır Irak hükûmetiyle yürütülen yoğun görüşmelerin ardından bu ülkedeki askerî varlığıyla ilgili somut adımlar atmaya başladı. İlk olarak 19 Mart’ta Irak’ın Suriye sınırındaki Kaim Askerî Üssü'nden çekildi. 26 Mart’ta ABD ve diğer Uluslararası Koalisyon Güçleri'nin de bulunduğu Musul'un 60 km güneyindeki Kayyara Hava Üssü'nden çekildiğini ve Ninova Valiliğindeki karargâhını Irak Savunma Bakanlığına devrettiğini bildirdi. 29 Mart’ta da ABD güçleri Kerkük’teki K1 Hava Üssü'nü yapılan resmî törenle Irak’a devretti. Böylelikle ABD, Irak’taki askerî üs sayısını altıya indirmiş oldu.
Irak’ta yaşanan gelişmeler ABD’nin Irak’taki askerî politikalarında değişikliğe gittiğini göstermektedir. Irak’taki küçük askerî üslerini Irak Ordusu'na devreden ABD, diğer üslerindeki asker sayısını artırırken bir taraftan da hava savunma sistemleri ile bu üsleri daha da güvenlikli hâle getirmeye çalışıyor. İran ise ABD’nin Irak’taki askerî faaliyetlerini “tehlikeli ve bölgede gerginliğe ve istikrarsızlığa yol açabilecek nitelikte” olarak tanımladı.
31 Mart’ta ABD, Irak Silahlı Kuvvetleri ile ortaklaşa kullandığı Aynu'l-Esed Hava Üssü'ne ilk Patriot Hava Savunma Sistemlerini konuşlandırdı. Erbil’deki Harir Üssü'ne de Patriot Hava Savunma Sistemleri sevk edildiği ve Kuveyt’te bulunan iki adet Patriot Sistemi'nin de Irak’a gönderilmeye hazır durumda olduğu belirtildi.
10 Mart’ta ABD Kongresinde açıklama yapan ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Kenneth McKenzie, “İran’ın muhtemel saldırılarına karşı Irak’taki Amerikan askerlerinin güvenliğini sağlamak amacıyla hava ve füze savunma sistemlerinin sevkiyatını yapacaklarını” söyledi.
Pentagon bu girişimiyle aslında Irak’taki saldırılara karşı savunmasız olan askerî tesislerden kurtulmaya ve elinde bulunan diğer askerî üslere yönelik olası hava saldırılarına karşı güvenliğini daha da güçlendirmeye çalışıyor. ABD’nin Irak’taki askerî üslerinde 5.200 askeri bulunuyor. Uluslararası Koalisyon Güçleriyle beraber bunların sayısı 7.500'e yakındı ancak martın sonlarından itibaren Koalisyon Güçleri koronavirüs salgını gerekçesiyle Irak’tan çekilmeye başladı.
Irak'ın amacı Süleymani suikastından sonra yabancı kuvvetlerin ülkeyi terk etmelerini sağlamaktı. Ancak ABD çekilmeyeceğini açıklamıştı. Çünkü ABD'nin Irak'tan çekilmesi prestij kaybına yol açacağı gibi Irak'ı İran'a bırakması anlamına da gelecektir. Bu durum Trump’ın hanesine bir dış politika başarısızlığı olarak ekleneceğinden Amerikan iç siyasetini de olumsuz etkileyecektir.
Diğer taraftan da İran’ın ABD’nin “maksimum baskı politikasına” karşı uyguladığı “dolaylı baskı politikası” Irak’taki Amerikan varlığını tehdit etmektedir. Amerika'daki başkanlık seçimlerinden önce Irak’taki ABD üsleri tekrar hedef hâline gelebilir. Trump başkanlık seçimi öncesinde Amerikan askerlerinin ölümüne yol açacak gelişmelerden kaçınmaya çalışıyor. Dolayısıyla da Irak’ta İran ve onun kontrolündeki Haşdi Şabi gruplarına karşı savunma pozisyonuna geçmektedir.
Irak’taki üslerinin savunma zafiyeti olduğu sürece ABD’nin İran’a karşı daha temkinli davranması gerekiyordu. Bu üslerin güçlendirilmesi ve İran’ın füze saldırılarına karşı daha korunaklı hâle getirilmesi ise ABD’nin kendini daha çok güvende hissetmesini ve gerektiği durumda Irak’tan İran saldırılarına karşı daha sert karşılık vermesini sağlayacaktır.
Pentagon’un amacı İran saldırılarına karşı zayıf yönlerini güçlendirerek üslerinin en üst düzeyde güvenliğini sağlamaktır. Ayrıca İran’la girişeceği çatışmalarda İran'a maksimum zararı vermektir.
Bu makale ilk olarak İRAM İran Araştırmaları Merkezi'nde yayınlanmıştır.