Çin, Orta Asya’da ekonomi ve ticaret alanında tesis ettiği gücü, siyasi bir üstünlüğe ve liderliğe tahvil etmeyi ve bölge ülkelerini kendisine daha fazla bağımlı kılmayı hedefliyor.
18-19 MAYIS tarihlerinde Çin’in Şi’an kentinde Çin ve 5 Orta Asya ülkesinin (Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan) katılımıyla “C+5C” zirvesi gerçekleşti. Çin’in, siyasette sembolizme büyük önem veren bir aktör olduğu biliniyor. Şi’an şehri “Büyük Çin İmparatorluğu’nun” eski başkenti. Ayrıca Orta Asya’dan geçen ve 21. yüzyılda Pekin’in ana entegrasyon projesi olan “Tek Kuşak-Tek Yol” (Kuşak-Yol projesi) içinde somutlaşan Büyük İpek Yolu bu şehirden başlıyor. Kuşak-Yol projesinin Orta Asya ülkelerinden geçerek Avrupa’ya ulaşacak olması ve bölge ülkelerinin bu planı memnuniyetle karşılıyor olmaları jeo-ekonomik anlamda Rusya’nın devre dışı bırakılması anlamına geliyor.
Orta Asya ülkelerinin de Çin’le olan işbirliğinden ticari ve ekonomik çıkar elde etmeye çalıştığı biliniyor. Bölgedeki ülkeler, Kuşak-Yol projesinin bir parçası olarak Çin yatırımını çekmek, Çin üretimini kendi topraklarında yerelleştirmek ve geçiş potansiyelini geliştirmekle ilgileniyor. Örneğin Kazakistan Devlet Başkanı Kasım-Cömart Tokayev, zirve öncesinde Çinli gazetecilerle konuşurken, “Gerçek şu ki, Çin dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, bu yüzden Çin’in rolünü tanımalı ve ülkenizle çok iyi ilişkiler kurmalıyız” açıklamasında bulunarak Çin’in hegemonyasını kabul eden bir yaklaşım sergiledi. Özbekistan ve Kırgızistan, 2022’de Çin’le demir yolu anlaşması imzalayarak Pekin’le işbirliği konusunda önemli bir adım atmış oldu.
2022’de Çin’in Orta Asya ile ikili ticareti 70 milyar dolara ulaştı. Çin’in Orta Asya ülkelerinden yaptığı tarım, enerji ve maden ürünleri ithalatı yüzde 50’den fazla artarken, bölge ülkelerine mühendislik ve elektronik ürün ihracatı yüzde 42 arttı. Ayrıca Çin, bölge ülkelerinin ana alacaklısı konumuna geldi. Bunda Rusya’ya uygulanan yaptırımların da büyük etkisi oldu. Bu noktada Kazakistan’ın uluslararası yaptırımlara uymaya başlaması, Çin’in bölgedeki ticari konumunu güçlendiren önemli bir gelişme. Özetle Çin’in ticari anlamda bölgedeki etkisini aşamalı olarak artırmaya devam ettiği söylenebilir.
Çin’in Kırgızistan ve Tacikistan’a verdiği krediler, GSYİH’lerinin beşte birinden fazlasını oluşturuyor. Çin’le olan borç ilişkileri, bölge ülkelerinin Çin’le ilişkilerinde Çin’in bazı beklentileriyle ilgili daha hassas davranmasına fırsat verdiğini gösteriyor.
Çin 2000’lerden itibaren Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini ağırlıklı olarak ticari ilişkilerle sınırlı tutmaya özen gösteriyordu. Her ne kadar Şanghay İşbirliği Örgütü, yeni güvenlik tehditlerine karşı mücadelede Çin’in de bölgesel güvenlik mekanizmasında yer almasına olanak sağlamış olsa da bir “askeri ittifak” olarak Rusya liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) Moskova’nın bölgedeki ağırlığını gösteriyordu. Fakat son dönemde KGAÖ eski saygınlığını kaybetmeye başladı. Rusya’nın Karabağ savaşındaki tutumu ve Ukrayna müdahalesi örgütün sorgulanmasına yol açmıştı.
Rusya’nın bölgedeki etkisinin azalması ABD ve Türkiye’yi de harekete geçirdi. ABD’nin açık bir biçimde Çin’in bölgedeki etkisini zayıflatmayı hedeflediğini gören Pekin, bölgeyle ilişkilerini yeni bir seviyeye çıkarmanın yollarını aramaya başladı. Şi’an’daki son toplantı da bununla ilgiliydi. Çin Devlet Başkanı Si Cinping zirvede, Çin ve Orta Asya ülkelerinin dışarıdan kışkırtılan “renkli devrimler” başta olmak üzere terör ve ayrılıkçılığa karşı ortak mücadeleye bağlı kalması gerektiğini ve Küresel Güvenlik Girişimi’ni ortaklaşa uygulaması gerektiğini söyledi. Pekin Moskova’nın bölgedeki etkisinin zayıfladığının farkında. Güç boşluğunun ABD veya Türkiye tarafından doldurulmasını istemiyor. Her ne kadar ABD’den farklı olarak Türkiye Kuşak-Yol projesini desteklese de askeri güç ve güvenlik anlamında Pekin’in bölgede çok fazla etkili olmasından yana değil. Bu nedenle bölge ülkeleriyle güvenlik alanındaki ilişkilerini daha da geliştirmeyi ve bu sayede kendi güvenliğini üst düzeye çıkarmayı önemsiyor.
Çin’in Orta Asya bağlamında en önemli kaygısı Doğu Türkistan’ın istikrarı meselesidir. Çin, bölge ülkelerinden Doğu Türkistan konusunda Pekin’i desteklemelerini ve iç işlerine müdahale etmemelerini beklemekte. Bu konuda Pekin, bugüne kadar istediğini almış durumda. Pekin, bölge ülkelerinin hiçbir biçimde Batı etkisine girmesini istemiyor. Pekin’e göre ABD’nin bölgede etkin olması Çin’in batı sınırlarının istikrarsızlaşmasına yol açabilir.
Ayrıca Pekin, ABD’nin bölgede etkili olmasının Kuşak-Yol projesini de engelleyeceği düşünüyor. Bu nedenle Çin, daha hızlı hareket ederek bölgede siyasi anlamda lider konuma yükselmeyi ve bölge ülkelerini kendisine daha fazla bağımlı kılmayı hedefliyor. Çin’in bölgede lider konuma yükselmek için istediği şartların çoğu mevcut. Bölge ülkeleri her ne kadar küresel ilişkilerde çok taraflılık ve denge politikası izlemek istese de Çin’e olan bağımlılıkları artmaya devam ediyor. Çin bir nevi sessiz yayılma politikası izliyor. Ekonomik ve ticari alanda bu hedefine ulaşmış durumda. Güvenlik ve askeri alanda daha temkinli davranmakla birlikte, başlamış olan bu trendi durdurmak niyetinde değil.
Çin bölge ülkeleriyle askeri bir pakt geliştirmeyi düşünmüyor. Ancak ikili askeri-teknik işbirliği üzerinden bölge ülkelerine silah satmaya başladığı biliniyor. Ayrıca ŞİÖ üzerinden terörizm ve ayrılıkçılıkla ilgili kayda değer işbirliği söz konusu. Çin, savunma alanında Rusya, ABD ve Türkiye’yle rekabet halinde, ancak aşamalı olarak lider konuma yükselmek de istiyor. Ukrayna savaşı devam ettiği sürece Rusya’nın bölgedeki etkisinin zayıflaması kaçınılmaz. Çin şimdiden güvenlik anlamında Rusya’nın yerini doldurmaya başladı bile.
Bu makale ilk olarak Dünya Siyaseti sayfasında yayınlanmıştır.