Dr. Yeşim Demir Dr. Yeşim Demir

Süleymani Suikastı ve Bir Dönemin Sonu

11 Şubat 2020
Süleymani Suikastı ve Bir Dönemin Sonu

ABD'nin Donald Trump'ın emriyle Bağdat'ta bulunan İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'ye yönelik suikastı bölgede dengeleri değiştirdi. Öncesindeki Bağdat'taki ABD büyükelçiliğine yönelik saldırı, olayların başlangıç kıvılcımı oldu. Kasım Süleymani ve diğer üst kademeli komutanların öldürülmesine kadar ABD ve İran her ne kadar direkt savaşa girmek istemese de Irak'ta çatışmaya girebilecekleri değerlendirmesi yapılabilirdi. Ancak beklenmedik bir saldırı sonucu Süleymani'nin öldürülmesini İran, herhangi bir stratejik üssüne veya tesisine yapılmış saldırı olarak değerlendirmektedir. Muhalifleri tarafından dahi takdir edilen, İran'da (Kirmanşah) DAEŞ'i yok eden karizmatik komutan Süleymani'nin suikasta uğraması, olayların boyutunu değiştirmiştir.

Şii dünyasında söz sahibi ve İran dışındaki hâkimiyetin sembolü olan Süleymani, İran'ın dışarıdaki demir yumruğu olarak nitelendirilmekteydi. Sadece Şiiler değil Haşdi Şabi içindeki 11-12 bin Sünni militanı gibi Sünni mezhebinden de takipçileri söz konusuydu.

İran siyasetinin deyim yerindeyse ana direğini teşkil eden Kasım Süleymani'den sonra nasıl bir İran’ın söz konusu olacağı önemli bir sorudur. Eski İran olmayabilir...

Süleymani suikastı uluslararası hukuk açısından suç teşkil etmektedir...

Tarihsel süreçte uluslararası güç kullanımı hukuki temele oturtulmuştur; gereklilik ve orantılılık kriterleri uluslararası hukukta güç kullanımının temel ilkeleridir. Tam da bu noktada son gelişmelerin uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.

2001 yılından beri ABD, El Kaide, Irak ve Suriye'de bulunan DAEŞ ve benzer örgütlere karşı operasyon yapabilmek için Askeri Kuvvet Kullanım yetkisini kullanmıştır. Ancak Süleymani suikastı bu durumun çok dışındadır. Tümgeneral Kasım Süleymani’nin Irak Hükümeti'nin resmi davetlisi olarak Irak'a gittiği sırada suikasta uğraması, uluslararası hukuk açısından suç teşkil etmektedir. Aynı zamanda Irak'ın egemenlik haklarının da ihlalidir. Suikasta uğrayan kişinin İran Devletinin resmi ordusunun bilinen bir komutanı olması da resmen İran'a savaş ilanı anlamına gelmektedir.

Ukrayna uçağının düşürülmesi İran iç siyasetini derinden etkilemiştir…

İran’ın iç siyasetindeki uzun zamandır süregelen rekabet ve anlaşmazlıklar, Ukrayna uçağının düşürülmesiyle daha da derinleşmiştir. Rejime muhalif kesim, “kötü ve verimsiz” yönetimin kaynağı olduğu gerekçesiyle hükümetin istifasını istemiştir. Hatta sistemi değiştirmenin yolunun referandum olduğu ifade edilmiştir. Dini lider Ayetullah Hamaney’in İslam Cumhuriyeti yerine laik ve demokratik bir cumhuriyet kurulması amacıyla referanduma hazırlık yapmak için kenara çekilmesi gerektiği yönünde ifadeler kullanılmıştır.[1]

Yine uçağın düşürülmesi ile ilgili verilen tutarsız bilgiler halkın ve muhalefetin gözünde yönetimi yalancı durumuna düşürmüştür. Uçağın düşürülmesiyle ilgili çeşitli iddialar da rejimi zora sokmuştur. Kasım Süleymani'nin yakın korumalarından birinin eşi ile birlikte uçakta olduğu ve bazı bilgileri sızdırma ihtimaline karşı önlem alındığı gibi iddialar bunlardandır. Muhalefetin tepkisinin bir başka nedeni ise bu olağanüstü koşullarda ülke hava sahasının kapatılmamasıdır. 

Üniversite öğrencilerinin ön planda olduğu protesto eylemleri…

 Ukrayna uçağının düşürülmesinden önce Tahran Azadlık Meydanı’nda protesto için toplanılması çağrıları zaten yapılmıştı. Uçağın düşürülmesiyle ilgili bilgilerin gizlenmesi ve uçaktaki üniversite öğrencilerinin ölümü de tepki olarak üniversite öğrencilerinin ön planda olduğu hükümet karşıtı protesto eylemlerini başlattı. Tahran’dan başlayarak diğer şehirlere de yayılan bu protestoların diğerlerinden farklı olarak bu defa ekonomik temelli olmaktan çok hükümet karşıtı, demokrasi ve özgürlük temelli olduğu söylenebilir. Ayrıca burada dikkat çekici bir durum da protestoculara destek veren kesimin toplumun orta ve üst tabakasından yani aydınlardan, sanatçılardan olmasıdır. Protestolar devam ederse Şubat ayında yapılacak seçimleri zora sokabilir.  

Ukrayna uçağının düşürülmesi ABD lehine bir gelişmedir…

Taban tabana zıt politikaları olan ABD ve İran'ın savaştan olabildiğince kaçındıkları net olarak görülmektedir. Ukrayna uçağının İran tarafından düşürülmesi ABD’nin lehine bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Çünkü dünya kamuoyu nezdinde Kasım Süleymani suikastı ile İran lehine olan durum uçağın düşmesi üzerine aleyhine dönmüştür. ABD, son gelişmelerin ardından İran'a yönelik daha sert yaptırımlar uygulayacağını açıklamıştır. Bu durum ABD’ye, AB (İngiltere, Fransa, Almanya) ülkelerini yaptırımlar konusunda yanına alma avantajı sağlamıştır. Aslında ABD ile AB’nin aynı çizgide buluşmaya giden sürece girdiği söylenebilir.

Hâlihazırda AB-İran ilişkileri nükleer anlaşma konusunda kriz belirtileri göstermektedir. Bu durum sıkıntılı ve bir o kadar da tehlikeli bir döneme girildiğinin işaretidir. Bundan sonraki süreçte AB, İran’ın, P5+1 ülkeleriyle 2015’te yapılan nükleer anlaşmaya uymasını bekleyecek aksi takdirde yeniden yaptırımlara başlayacaktır. Ancak Washington Post’un iddiasına göre, AB bu mesajı Trump'ın baskısı altında vermiştir. Eğer bu üç ülke İran'ı kınamasaydı ABD, otomotiv sektörüne yüzde 25 vergi koyacaktı. Dolayısıyla ABD’nin uyguladığı yaptırımlarla sıkıntılı süreçten geçen İran’ı daha zorlu bir dönem bekliyor denilebilir.

İran, AB ülkelerinin ABD yanında yer alan ifadelerine en üst makamdan sert tepki vermiştir. 8 yıl aradan sonra ilk defa Ayetullah Ali Hamaney, birlik ve beraberlik mesajı vermek amacıyla Cuma namazında deyim yerindeyse “ulusa sesleniş konuşması” ile hem İran halkına hem de dış dünyaya mesaj vermiştir.  İran'da Cuma namazları hem kamuoyuna hem de dış dünyaya verilmek istenen mesajlar için uygun bir ortamdır ve önemlidir. Cuma namazında Hamaney nükleer anlaşmaya da değinerek İngiltere, Fransa ve Almanya'ya da seslenmiş, İran'a diz çöktüremeyecek kadar zayıf olduklarını ifade ederek İran'ın müzakereye hazır olduğunu ancak ABD ile masaya oturmayacaklarını açıklamıştır.

Trump, İran ile yaşanan gerilimi iç politika malzemesi olarak kullanmak istiyor...

Tam da ABD seçimlerine gidilen süreçte İran ile yaşanan gerginlik had safhaya ulaşmıştır. 1980'de ABD'nin Tahran büyükelçiliğinin basılması tecrübesiyle hareket eden Trump, Başkan Carter gibi sandıkta kayba uğramak istememiş ve suikast emrini vermiştir.

Trump'ın bu gelişmeleri hem azil sürecinin üstesinden gelmek hem de seçime giden süreçte iç politika aracı olarak kullanacağı açıktır. Yine de azil süreci için Trump'a bir avantaj sağlama ihtimali çok düşüktür. Trump her ne kadar ülkeyi gereksiz yere savaşa sürüklediği yönünde tepkiler alsa da büyükelçilik baskınını, ABD topraklarına saldırı ve haysiyet meselesi olarak sunarak misilleme yaptığını ileri sürmek üzere milliyetçi ve İran karşıtı kesimin desteğini alacaktır. Ancak, önce Amerika diyerek Ortadoğu'dan çekilme sözleri veren Trump'ın tam da seçimlere giden süreçte ülkeyi Ortadoğu'da yeni bir çatışma ortamına sürüklemesi, bölgeye asker göndermesi ve burada İran'ın vekil örgütleri ile çatışmaya girerek asker kaybı ve askeri maliyetleri arttırması sandıkta cezalandırılmasına da sebep olabilir. Ayrıca bu gerginlik sonucu petrol ve gaz fiyatlarının artması da Trump'ı sandıkta zora sokabilir.

Savaş olasılığı zayıf...

ABD ile İran arasında bölgeyi de kapsayacak şekilde bir savaş çıkar mı bilinmez ancak seçimlere kadar iki ülke arasındaki gerginlik ve eylemler Trump'a fayda sağlayabilir.

ABD de İran da savaş taraftarı olmadığını göstermiştir. Zaman zaman gerilim yükselse de savaş ihtimali zayıftır. Süleymani suikastı sonrası intikam alacağını açıklayan İran'ın Körfezi vurması beklenirken İran, sadece Irak'taki ABD üslerine misilleme saldırısı gerçekleştirmiştir. İran'ın, ekonomik sorunları nedeniyle kendini bir savaşı kazanabilecek durumda göremediği söylenebilir. Hâlihazırda İran'da halkın hükümete karşı protesto gösterileri de devam etmektedir. Bu koşullarda savaş, İran rejiminin varlığını tehlikeye sokabilir.  

Olası bir savaşta kimse kazançlı çıkmaz. En az zayiat veren kazanmış olur. Savaş çıkarsa Rusya, Çin gibi devletler de müdahil olur ve sonuçları kestirilemez.

Gerçek şu ki, bu olaylar Irak'ı ve bölgeyi daha da istikrarsız bir hale getirecektir.

[1] https://www.dw.com/fa-ir

 

Yorumlar