Kıbrıs meselesi artık rota değiştirdi. Federasyonla sonuçlandırılması amacıyla bir müzakere süreci başlayamaz, zorlama yöntemlerle başlatılırsa da nihayetlenemez. Gerçi federasyon hedefleyen müzakere süreçleri zaten sonuca ulaşamadığı için bu kısım öngörü sayılmaz; sadece 50 yıldır tekrarlayan döngüyü yorumlamaktır. Zaten federasyon hedefli müzakerelere karşı çıkışın temelinde de bu yatıyor. Denktaş istemediği için sonuca ulaşılamıyor diyenler de teker teker denedi ve Rumların Türklerle egemenliği paylaşmaya yanaşmadığı görüldü. İki kesimin de sağ kanadını temsil edenler bir araya geldiğinde sonuç üretilemiyor dendi iki kesimden de sol kanadını temsil edenler denk getirildi ama yine olamadı. Dahası sol-sağ; sağ-sol gibi formüller de denendi. Sonuç hep aynıydı çünkü Rum liderler, Ulusal Konsey’lerinin kararlarını uygularlar. Kesin karar ise egemenliği paylaşmamak, 1960 hukukuna dönmemek. Egemenlik paylaşılmıyorsa federasyondan da bahsedilemiyor. Federasyon olamıyorsa iki seçenek vardır: KKTC’yi lağvederek Rumların çoğunluk, Türklerin azınlık olduğunu kabul edip Rum idaresindeki mevcut yapıya vatandaşlık haklarından ibaret bir hukuki donanımla girmek ya da mevcut devletin varlığının kabul edilmesi için direnmek. Kıbrıs meselesinin özü budur. 50 yıl boyunca da buydu ama konjonktür Türkiye’yi müzakere masası kurulmasını teşvik etmeye zorluyordu.
Dolayısıyla gelinen nokta, kısır döngüyü kırma ve müzakereler yoluyla zaman kaybetmeyi sonlandırma deklarasyonunun yapılmasıdır. Federasyonun görüşülemeyeceğini hem KKTC Başbakanı Ersin Tatar’dan hem KKTC Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’dan duyduk. KKTC meclisindeki toplam 50 milletvekilinin 35’i yani seçimlerde aldıkları oy oranı nedeniyle halkın yüzde 70’ini temsil eder sayıda parlamenter, federasyon görüşme döneminin bittiğini; masaya ancak iki devletli formülün getirilebileceği görüşünü paylaşıyor.
9 Ağustos 2019’da ise Anastasiadis ile KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Elizabeth Spehar’ın ara bölgedeki resmi ikametgahında bir araya gelecek. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, tek başına federasyonu savunmayı tercih etmiş bir görünüm sergiliyor. Tek başına zira Rum lider Anastasiadis, Crans Montana zirvesi sırasında Türklerle tek devlet çatısı altında yaşamak için Rumları ikna edemeyeceğini söylemişti. Görüşmelere ilişkin önerisi ise muhtariyetti. Yani Türkler kendi bölgelerinde yönetimde söz sahibi olsun ama merkezi yapıya, devleti ilgilendiren meselelere karışmasın. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, böyle bir düzenlemenin ya üniter devlette ya da iki ayrı devlette mümkün olabileceğini söyledi. Ne var ki, Anastasiadis’in tavrına rağmen federasyonun mümkün olabileceği fikrinden vazgeçmedi. Bu nedenle yarın ne konuşulacağı, nasıl bir sonuç çıkacağı merak konusu oldu.
Anastasiadis’in temel argümanı, KKTC’yi –kendi tanıdığı şekilde söylersek sayıca az oldukları için eşit ortak olamayacak olan ve devletten ayrıldıkları için isyankâr sayılan Türkleri- Türkiye’ye karşı Rum Yönetimiyle birlikte hareket etmeye davet. Bunun Kıbrıs Türk çıkarları için de daha uygun olacağını savunacak. Zaten Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün kaldırılması ve Türk askerinin çekilmesini görüşmelerin ön koşulu olarak görüyordu; buna Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini sonlandırmasını da ekledi. Bu mücadelede birlikte hareket etmeyi teklif ediyor. Peki, karşılığında ne verecek?
Anastasiadis, KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın 13 Temmuz tarihli hidrokarbon konusunda ortak komite kurulması önerisini “asla” diyerek buluşma öncesinde cevapladı. (Öneri aslında ilk olarak Derviş Eroğlu döneminde teklif edilmişti ve bunca zaman masadan çekilmemişti.) Rum Ulusal Konseyi, görüşme öncesinde bağlayıcı bir karar aldı: Geliri paylaşmak ile ortak idare bağlantılandırılmaz ama Türk kesimini gelişmelerden haberdar edecek bir komite kurulabilir denildi. Akıncı dahil KKTC yönetiminin itirazı, Rumların hidrokarbon araştırma ve çıkarma anlaşmalarını Türklerin bilgisi ve onayı olmadan yapmasıydı. Ortak komite önerisi, bu hukuki hatayı telafi edebilecek, Türkleri de işleyişe dahil edebilecekti. Bu, ortak bir devlet çatısı altında yaşamaya dönük bir iyi niyet göstergesi ve egemenliğin paylaşıldığı birlikte yaşamın denemesi olabilirdi. Anastasiadis ve Ulusal Konsey, bu kapıyı kapattı. Gelişmeler hakkında bilgilendirecek komite oluşturulabilir açıklaması da “söz hakkın, sürece katılma hakkın olmadan kenardan izleyebilirsin”dir. Keza Anastasiadis’in devlet önerisi de zaten buydu, temsilcilerin seçilir parlamentoda yerlerini alır ama sayıları kadar söz hakları olur; çoğunluk vekil sayısı Rumlarda olacağı için de süreci etkileyemez, egemenliğin parçası olamaz ancak seyredersin…
Peki, Anastasiadis’i bu buluşmaya getiren nedir? Maraş’ın KKTC denetiminde açılması için yapılan hazırlıklar… Rum Yönetimi yıllarca Maraş’ı er ya da geç kendilerine iade edilecek bir yer olarak görüyordu. Hatta olmayan belediye için Belediye Başkanı da seçiyorlardı. Dahası, defalarca Maraş’ın iadesini güven arttırıcı önlemler paketine sokmaya çalıştılar, görüşmelerin ön koşulu olarak Maraş’ın teslimini istediler. Ama dedik ya zaman değişti, zemin değişti. KKTC Yönetimi, yasal sahiplerine mülklerini vererek Maraş’ı kendi denetiminde açmaya kararlı. Rum tarafı için müthiş bir zemin kaybı. Müzakerelere inanmayan, uzatmadan meselenin adını koymak (muhtariyet) isteyen Anastasiadis için bile Maraş’ın açılmasını ve Türkiye’nin sondajlarını durdurmanın yegane yolu müzakerelerin yeniden başlaması gibi görünüyor. Ama Türkiye için de zaman değişti, zemin değişti…
Bu noktada KKTC Hükümeti’nin, Anastasiadis’in, Türkiye’nin pozisyonunu tahmin edebiliyoruz. Emin olamadığımız ise KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın tutumu.
Akıncı, federasyon zemininde birleşmenin ve Rumlarla tek devlet çatısı altında yaşamanın Kıbrıs Türkü için daha olumlu bir gelişme olacağına inanıyor. Tıpkı CTP lideri, eski başbakan Turhan Erhürman, CTP’li vekiller ve eski Cumhurbaşkanlarından Mehmet Ali Talat gibi. Ama ortada büyük bir sorun var. Rum tarafında işbaşına hangi kesim gelirse gelsin egemenliği Türklerle paylaşmaya karşı. -CTP’nin kendini kuzeydeki temsilcisi gibi gördüğü AKEL de buna dahil, keza Talat da AKEL lideri Hristofyas ile müzakere yürütmüştü.- Üstelik bunu hem Talat hem Akıncı defalarca dile getirdi. Müzakerelerde Rumları yorarak adil, kalıcı, sürdürülebilir bir barış planı ortaya çıkarmak mümkün değil. Rumlar yorulup da Türklerin yönetim ve idareye eşit olarak katılmalarını kabul edecek değil. Aksine sırf Denktaş haklıydı dememek için müzakereleri sürdürebilmek adına Türklerin temsilcileri çözülüyor ve Rumların dayattığı sisteme gün be gün yaklaşıyor. Mehmet Ali Talat’ın taviz vererek aldığı bir hak için 10 yıl sonra Akıncı’nın yeni tavizler vermeye çalıştığını ama yine de o hakkı yeniden alamadığını; bu arada Talat’ın verdiği tavizin de Rumlarca kazanılmış hak olarak cebe saklandığını görüyoruz. Veto hakkı bunlardan biridir. Keza veto hakkı olmadığında ve Türklere özel çoğunluk sayısı hakkı tanınmadığında Türklerin devlet kademesinde yer almasının da bir anlamı kalmıyor.
Akıncı, hidrokarbon konusunda ortak komite kurulması teklifinin reddedilmesini, “o zaman herkes kendi yoluna” sözleriyle karşıladı ama federasyon zeminli müzakere sürecini başlatma niyetinin canlılığı ve karşılığında neleri gözden çıkarabileceği buluşma sonrasında anlaşılacak. Anastasiadis ise öyle ya da böyle müzakerelerin başlamasını, Maraş hamlesini ve Türkiye’nin sondajlarını durdurabilecek yegane yol olarak görüyor. ABD, AB, BM de müzakerelerin başlamasını Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini sınırlandırabilecek bir yöntem olarak görüyor. Ama bu konuda belirleyici olanın Türkiye’nin sondajı bırakmayı isteyip istemeyeceği olduğunu vurgulayalım. Zira daha önceki müzakere süreçlerinde Rumlar bir taraftan sondajı sürdürüyordu… Bu da konunun en can alıcı noktasıdır.
NOT:
- KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın 13 Temmuz 2019’da Kıbrıs’taki hidrokarbon kaynaklarıyla ilgili GKRY lideri Nikos Anastasiadis'e BM aracılığıyla ilettiği öneri 9 maddeden oluşuyordu. İlk madde, temel prensipleri vurguluyordu. Ada'nın iki ortak sahibi olarak Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların doğal gaz kaynaklarında da eşit haklara sahip oldukları ve her iki toplumun da bu kaynaklardan eş zamanlı adil şekilde yararlanması gerektiği belirtilmişti. / Hidrokarbon konusunda varılacak bir uzlaşmanın, Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne ilişkin Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının mevcut pozisyonlarına zarar vermeyeceği temel prensiplerdendi. /Kararların konsensüs ile alınacağı, iki toplumun eşit temsil edileceği, BM gözetiminde ve AB'nin gözlemci olarak katılacağı ortak bir hidrokarbon komitesi kurulması; komiteye, gerek görülmesi halinde uluslararası bağımsız enerji uzmanlarının davet edilebilmesi önerisi temel maddeydi./ Ortak komitenin tarafların uzlaşacağı bir tarihte yapacağı ilk toplantıda, petrol ve doğalgaz gelirlerinin paylaşımı için bir oran üzerinde uzlaşma sağlanması öngörülüyordu./ Ortak komitenin ayrıca hidrokarbon konusunda gelecekteki çalışmalarının planlanması, kaynakların dünya pazarlarına nasıl ulaştırılacağı ve benzeri konularda yetkili olması da önerinin bir parçasıydı./ Hidrokarbon gelirlerinin toplanacağı ortak bir fonun oluşturulması ve gelecekte bu fonun önemli bir kısmının kapsamlı çözüm çerçevesinde mülkiyet sorununun çözümü ve iki tarafın dengeli gelişimine yönelik projeler için kullanılması de önerinin bir diğer maddesiydi. / Önerinin amacı, hidrokarbon konusunun bir gerginlik ve çatışma alanı olmaktan çıkarılıp verimli bir iş birliği alanına dönüştürülmesi olarak belirtilmişti. (Türkiye bu öneri paketini desteklediğini açıklamıştır.)
- 5 Ağustos 2019’da Rum parti başkanları toplantısı gerçekleştirildi (Ulusal Konsey) ve Türk tarafının ortak komite kurulması önerisi reddedildi. Alınan ve 9 Ağustos’ta KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya iletileceği belirtilen karar şöyleydi: 1. Türkiye’nin MEB’teki talepleri sadece Kıbrıslı Rumların değil aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin de aleyhinedir. Türkiye’nin istediği şey Kıbrıslı Türklerin haklarını korumak değil kendi taleplerini genişletmektir./ 2. Gelirlerin paylaşımı ile enerji kaynaklarının ortak idaresi birbirleriyle ilişkilendirilmemelidir. Birlikte idare söz konusu olamaz. /3. Kıbrıslı Türklerin gelişmelerden haberdar olmaları için bir komite kurulabilir.”