8 Mayıs 2018 tarihinde ABD'nin Kapsamlı Ortak Eylem Planından (KOEP) çekilmesiyle başlayan ve İran'a yaptırımlarla devam eden ABD ile İran arasındaki gerilim son haftalarda hızla arttı ve Ortadoğu'da yeni bir savaş çıkabileceği endişesini doğurdu.
İran'dan kaynaklanan tehditler gerekçe gösterilerek (İran'ın 2015 nükleer anlaşma yükümlülüklerinin bir kısmını askıya alacağını duyurarak uranyum zenginleştirme ve ağır su stokları ile ilgili kararı) ABD'nin, 120.000 askerini Ortadoğu'ya gönderme planı ile birlikte savaş gemilerini ve B-52 bombardıman uçağını Basra Körfezine göndermesi, patriot füzelerinin İran'a sınır bölgelere yerleştirilmesi savaş çıkacağı söylemlerini artırmıştır.
Aslında ne ABD ne de İran savaş çıkmasını istiyor...
Gerginliğin artmasına rağmen, her iki devletin tamamen savaştan kaçınmak istediği görülmektedir. Ancak yine de, gerginliği tırmandıran birçok faktörün mevcut olduğu söylenebilir. Şöyle ki, İran ile mücadele halinde olan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail’in kışkırtmaları ile ABD basını dahil olmak üzere bir çok kaynak tarafından İran'a yönelik savaş hazırlığı yapıldığı iddia edilmiş ancak ABD Başkanı Donald Trump bu iddiaları yalanlamıştır. Hatta Trump, savaş değil İran ile müzakere masasına oturulabileceğini söylemiş, İran ise müzakere masasına oturulmayacağını belirtmiştir.
Gerginliği tırmandıran ilk olay, Hürmüz Boğazı yakınlarında bulunan Fuceyra’da ikisi Suudi Arabistan’a ait olmak üzere BAE ve Norveç petrol tankerlerine yönelik sabotaj olmuş, bunun sorumlusu olarak da İran suçlanmıştır. Böyle bir potansiyeli olduğu inkâr edilemese de bu saldırılarla İran'ı doğrudan ilişkilendirmek çok doğru değildir. Her ne kadar yaptırımlar ile sıkıntı yaşıyor olsa da İran’ın savaş üzerine kurulu bir politikası olduğu söylenemez. Köklü bir devlet politikasına sahip İran'ın bu süreci diplomatik diyaloglar ile çözme arayışı içinde olduğu görülmektedir. Aksi yönde bir politika izlemiş olsaydı Ortadoğu'da kendine bağlı gruplar aracılığıyla saldırılar düzenleyebilirdi. Eğer İran ve ABD bir çatışma arayışında olsalardı iletişim kanallarının kapalı olması nedeniyle kışkırtmalar ve yanlış anlamalar sonucu karşı karşıya gelirlerdi. Ancak bu durum yine de çatışma olmayacağı anlamına gelmez. Çünkü hem İran'da ve ABD'de sertlik yanlısı olanların sayısı azımsanmayacak kadar artmakta hem de ABD'nin yaptırımları ile sıkışmış olan İran'ın kışkırtıcı eylemler ile tepki vermesi beklenebilir. Olası bir çatışma durumunda ise ABD, İran’ın ekonomik merkezlerini, nükleer rafinerilerini, demir-çelik tesislerini vurabilir. Doğal olarak bu durum İran’a her bakımdan sıkıntı yaratır. İran ve ABD ile ilişkilerini devam ettirmek isteyen AB ülkeleri ne kadar tarafsız kalmak istese de çatışma ihtimaline Rusya ve Çin gibi ülkelerin izin vermeyeceği açıktır.
Savaş yok psikolojik baskı var…
ABD'nin İran'a savaş açmasını gerektiren neden açıkça ortaya konmamıştır. Sadece İran'ın uranyum zenginleştirme ile ilgili çalışmaları hızlandırmaya karar vermesi üzerine 120.000 ABD askerini Ortadoğu'ya gönderilme planı gündeme getirilmiş, ABD'nin müttefiki olan ülkenin gemilerine yönelik saldırıda da İran suçlanmış ancak bu saldırıyı İran'ın yaptığı kanıtlanmamıştır.
ABD, Irak'a kitle imha silahlarını bahane ederek girmişti. Ama İran için aynı bahane geçerli olamayacak. Çünkü İran'ın nükleer silahı olmamakla birlikte Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) şartlarına uymuş olduğu açıklanmıştı. Bu durumda var olmayan bir şey nasıl geliştirilebilir.
İran ile savaş ABD'nin dezavantajı olur...
İran, bölgedeki ABD tesislerine doğrudan saldırabilmesini sağlayan Ortadoğu'daki en büyük ve çeşitli füzelere sahiptir. İran deniz kuvvetleri oldukça güçlü olup, yüzey gemilerini batırabilecek denizaltı ve botlara sahiptir. Körfezde çatışma çıkması durumunda İran, ABD ve müttefiklerine yönelik asimetrik bir savaş yürütebilir. İran, kapatma tehdidinde bulunduğu Hürmüz Boğazı’nda söz sahibi diğer iki ülke BAE ve Umman’dan daha etkilidir. Şöyle ki, İran tarafı kıyı gemi geçişine daha uygun özellik taşımaktadır. İran'ın denizaltılarının çoğu, İran Körfezi'nin sığ sularında operasyonlar için tasarlanmış 65 deniz mili hıza sahip, roketatar ve füzelerle donatılmış küçük veya orta boy sürat teknelerinden oluşan filosu ile oldukça etkili olduğu da unutulmamalıdır... Ayrıca düşman savaş gemilerine zarar verecek önemli miktarda intihar bombacısı ve döşenmiş mayınlarının olduğu da iddialar arasındadır. İran, askeri gücünün yanı sıra ABD, Rusya ve Çin’de olduğu gibi güçlü bir siber orduya da sahiptir.
Basra Körfezi dünya enerji trafiğinde kritik bir coğrafi geçiş yeri olması nedeniyle ekonomik anlamda alternatifsizdir. İran, Irak, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Suudi Arabistan ve BAE enerji ürünleri Basra Körfezi’nden dünya ülkelerine sevk edilmektedir.
Basra Körfezi’nde olası çatışmalar ve üzerinde çok tartışılan Hürmüz Boğazı’nın İran tarafından kapatılması dünya ekonomisine zarar verebilecek kapasitededir. Çünkü Dünya petrol trafiğinin yaklaşık % 40’ı, sıvı-doğal gazın ise % 33'ü Hürmüz Boğazı üzerinden gerçekleşmektedir. Avrupa’dan ve özellikle de Japonya ve Çin’den ihraç edilen malların % 60’tan fazlası da bu boğazdan Ortadoğu’ya ulaşmaktadır. Körfeze herhangi bir saldırı Brent petrol fiyatlarının 300 dolara kadar çıkmasını tetikleyebilir. Dolayısıyla birçok devlet bu durumdan rahatsız olduğunu göstermiştir. Uluslararası stratejik suyollarından birisi olması sebebiyle de başta ABD olmak üzere büyük güçlerin hassasiyetle korumaya çalıştıkları bir alandır. Dikkat edilmesi gereken bir konu da Basra Körfezi’nin ABD için önemi. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalinden sonra körfeze yerleşen ABD’nin Asya bölgesine karadan ulaşmasını kolaylaştıran bir yol olmuştur. Dolayısıyla körfezde çatışma ABD için de olumsuz sonuçlar yaratacak bir durumdur.
İran ile savaş, Irak, Suriye ve Libya'da ki örneklerinden çok daha vahim bir durum yaratabilir, küresel ve bölgesel zarar oldukça önemli boyutlarda olabileceği gibi toparlanmak da zor olur. İran’ın hem Suriye hem de Irak'ta kendine bağlı silahlı Haşdi Şabi ve Fatimuyyin Tugayları gibi grupları bulunmakla birlikte Şii Hilali içerisinde bulunan İran müttefiki Şiilerin isyan etme potansiyeli göz ardı edilmemelidir.
İran’da yaptırımlar sonrası doların ve enflasyonun yükselmesi ile ekonomik sıkıntılar yaşanmaya devam etmektedir. Ancak İran dış tehditleri fırsata çevirerek iç politikada kullanmak suretiyle ABD ve müttefiklerine karşı birlik sağlamaya çalışmaktadır.
ABD, Rusya ve Çin ile mücadele etmek istemiyor…
İran-ABD geriliminin artması, Rusya ve Çin tarafından bölgedeki siyasi ve ekonomik yatırımlarını tehdit edici durum olarak algılamaktadır. ABD şu anda İran ile savaşa girişerek, Çin ve Rusya ile karşı karşıya gelmek istememekte savaşın, Rusya’nın konumunu bölgede daha da sağlamlaştıracağını düşünmektedir. Hâlihazırda Çin ve Rusya ile karşı karşıya olduğu ticaret ve enerji savaşına ek olarak İran’a yönelik bir savaş ABD ordusunu ve ekonomisini önemli ölçüde sarsabilir.
Sonuç
İran ve ABD arasında yaşanan gerginlik aslında bölgenin şekillendirilmesine zemin hazırlanması olarak değerlendirilebilir. İddia edildiği gibi olası bir savaş bölgede İran tehdidini yok etmeyecek aksine bölgeyi yeni bir kaosa sürükleyecektir. Burada akla şu soru gelmektedir. Neden, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail direk İran’a savaş açmıyor da ABD’yi bekliyor?
Ne savaş ne de anlaşma yoluna giden ABD ve İran, kışkırtmalara ve yanlış anlamalara fırsat vermeden diplomatik ilişkilerin yolunu açmak zorundadırlar.
Hem ABD hem de İran üst yöneticileri tarafından dile getirilmeyen ancak bazı kesimler tarafından dillendirilen savaş söylemleri aslında İran’a yönelik psikolojik baskı unsuru olarak değerlendirilebilir. Bu baskı, yaptırımlar ile birlikte nükleer ve füze programlarıyla ilgili kısıtlamalar getirmek, İran’ın Irak, Suriye ve Yemen’de ki gruplara verdiği desteği azaltmak olarak sıralanabilir.
ABD için Vietnam, Afganistan ve sonrasında 2003 yılında Irak'a yönelik savaşı hem ekonomik hem de askeri bakımdan bir tecrübedir. İran coğrafi, askeri ve toplumsal yapı olarak bu ülkelerden farklı bir özellik göstermektedir. ABD'nin bu durumda İran'a yönelik bir savaş açması mümkün görülmemektedir. Aksi takdirde sıra dışı bir savaş olacağı açıktır. Ulusal çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri dikkate alındığında ABD ile İran arasında sıcak bir savaş olma ihtimali düşüktür. Yine de Trump, diplomatik ilişkileri yok saymak suretiyle İran rejimini psikolojik baskı altına alma çabası içindedir. Her ne kadar Ortadoğu'da İran tehdit olarak görülse de bölge için tek tehdit olduğu düşünülemez.