Şubat ayı ortalarında İran’ı ilgilendiren önemli gelişmeler yaşandı. 13 Şubat’ta Polonya’nın başkenti Varşova’da ABD öncülüğünde İran konulu bir konferans düzenlenirken aynı tarihte İran’da Devrim Muhafızlarına yönelik terör saldırısı meydana geldi. Ayrıca, Varşova Konferansı devam ederken 14 Şubat günü Rusya’nın Soçi kentinde Türkiye, İran ve Rusya’nın katılımıyla üçlü bir zirve gerçekleştirildi. Zirveyle aynı gün, İran’daki saldırının bir benzeri Hindistan’ın Keşmir eyaletinde meydana geldi.
Varşova Konferansı
13-14 Şubat tarihlerinde Varşova’da düzenlenen uluslararası güvenlik konferansının ana hedefi İran’a yönelik baskıları daha da artırmak için uluslararası bir koalisyon oluşturmaktı. Çoğu AB üyesi olan altmışa yakın ülkenin katıldığı konferansta 11 Ortadoğu ülkesi temsilcisi de hazır bulundu.
Varşova Konferansı’nda iki önemli husus göze çarpmıştır. Birincisi, konferansın İran aleyhinde olması nedeniyle Türkiye ve Rusya’nın konferansta yer almayışıydı. Zira, Türkiye ve Rusya, ABD’nin İran’ı baskılama yaklaşımına katılmamakta ve bu ülkeyi bölgesel meselelerin çözümünde diyaloğun tarafı olarak görmektedir. Nitekim, Varşova Konferansı İran’a karşı baskıları daha da artırmayı amaçlarken Soçi zirvesi İran’la diyalogu sürdürmeyi amaçlamaktaydı.
Konferansa ilişkin dikkat çeken ikinci husus, İsrail’in diğer Arap ülkeleriyle beraber açık bir şekilde İran’a karşı duruş sergilemiş olmasıdır. İsrail gibi bazı Körfez ülkelerinin de İran’la sorun yaşadığı ve iki taraf arasında İran’a karşı ortak hareket etmek adına gizli görüşmeler yürütüldüğü bilinmekteydi. Varşova Konferansı’yla birlikte Arap ülkeleri artık İran konusunda İsrail’le beraber açık bir şekilde hareket edebileceklerini göstermiştir.
Varşova Konferansı’nın amaç ve sonucuna bakılırsa Trump yönetimi, söz konusu toplantıyı İran’a karşı sistematik baskı kampanyasının yeni bir aşaması olarak görmekteydi. Trump’ın ilk adımı İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmek ikinci adımı ise İran’a karşı ağırlaştırılmış ekonomik yaptırımları tekrar devreye koymaktı. Bu baskı sürecinin üçüncü adımı ise Varşova Konferansı üzerinden İran’a karşı uluslararası toplumun desteğinin alınması ve ABD’nin İran politikasına olumlu yaklaşan ülkelerden müteşekkil bir uluslararası koalisyon oluşturarak İran’ın küresel sistemin dışına itilmesiydi. Konferans, Trump’ın politikalarına taraf ve karşı olan ülkelerin tespit edilmesi için de önemliydi. Trump’ın İran politikasını onaylayan ve onaylamayanların belirlenmesinin yanında, konferansa katılan ülkeler arasında radikal İran karşıtları, ılımlı ve kararsız olanların belirlenmesi de amaçlanmıştır. Özellikle nükleer anlaşmanın imzacıları arasında yer alan ve anlaşmanın korunmasını savunan Almanya, Fransa ve İngiltere’nin bu tutumdan vazgeçirilmesi hedeflenmişti. Bunun için ABD, İran’ın balistik füze programının ve Hizbullah gibi bölgedeki radikal örgütlere verdiği desteğin Ortadoğu’da güvenlik ve istikrarı en fazla tehdit eden faktörler olduğunu göstermeye çalışmıştır. Dahası ABD, bölgenin barış ve istikrarının, İran’ın maksimum derece izole edilmesiyle mümkün olabileceğini öne sürmüştür.
Varşova Konferansı’nın sonunda bağlayıcı olmayan bir sonuç bildirgesi açıklanmıştır. ABD ve Polonya tarafından açıklanan sonuç bildirgesinde, İran kaynaklı bölgesel tehditler konusunda küresel iş birliği yapılması çağrısında bulunulmuş ve İran tehdidinin Ortadoğu’yla sınırlı kalmayarak Batı’ya da yöneleceği savunulmuştur.
Soçi Zirvesi
Soçi’de Türkiye’nin girişimleriyle toplanan zirvenin ana gündem maddesini İdlib ve Fırat’ın doğusu konuları oluşturmuştur. Zirvenin her üç tarafını da ilgilendiren öncelikli konu, ABD’nin çekilmesinden sonra Fırat’ın doğusunda oluşacak güç boşluğunun doldurulmasına ilişkin izlenecek politikalardı. Taraflar, Suriye krizinin çözümüne yönelik Astana süreciyle başlayan iş birliğinin bundan sonra da sürdürülmesi konusunda hemfikir olduklarını belirtmişlerdir.
İdlib konusu ise zirvenin daha çetin gündem maddesiydi. İdlib’in istikrarı Türkiye için Fırat’ın doğusuna yönelik planladığı askerî operasyonunun bir parçasıdır. İran ile, özellikle de Rusya ile sağlanacak bir mutabakat, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonunda elini güçlendirecektir. Türkiye’nin Rusya ve İran’dan beklentisi İdlib’e yönelik herhangi bir askerî operasyon yapılmayacağına, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna düzenleyeceği askerî operasyonda tarafsız kalınacağına ve Türkiye’yle karşı karşıya gelmemeye çalışacaklarına ilişkin teminat verilmesidir.
Diğer taraftan Rusya ve İran, Türkiye’yle yürütülen iş birliğini Suriye barış sürecinde bir kazanım olarak görmektedir. Zira, her iki ülke de uluslararası toplumun dışına itilmekte ve yaptırımlara maruz kalmaktadır. Özellikle de Varşova’daki toplantıyla eşzamanlı olarak İran’ın da katılımıyla Soçi’de zirve gerçekleştirilmesi Tahran açısından olumlu bir gelişme olmuştur. Söz konusu davet, İran’ın muteber bir aktör olarak bölgesel barış görüşmelerine dâhil edilmek suretiyle uluslararası sistemden izole edilmediğini göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca İran’ın zirveye katılması; İsrail’in Suriye’deki İran üslerini vurması ve buna karşı Rusya’nın elinde bulundurduğu S-300 hava savunma sistemlerini devreye sokmaması ve İsrail’in saldıracağından haberi olmasına rağmen İran’ı bu konuda bilgilendirmemesi nedeniyle Moskova-Tahran hattında yaşanan gerginliğin giderilmesi için önemli bir fırsat olmuştur. Ayrıca Rusya’nın, davet edilmesine rağmen Varşova’da yer almaması ve ABD’nin tutumunu eleştirmesi son aylarda soğuk olan Tahran-Moskova ilişkilerinin tekrar ısınmasına zemin hazırlamıştır.
Moskova ise Ankara ve Tahran’la iş birliğini devam ettirmek amacıyla Ankara’nın beklentileri çerçevesinde, İdlib’deki statükonun korunması ve Fırat’ın doğusuna yönelik düzenlenecek askerî operasyon konularında Türkiye’yle mutabakata varılmasına olumlu yaklaşmıştır. Bunun karşılığında Rusya, Ankara ile Şam rejimi arasında belli bir iletişimin başlatılması ve ilerleyen zamanlarda da bunun geliştirilmesi konusunda Türkiye’nin adım atmasını beklemektedir.
Rusya, İdlib’e yönelik herhangi bir askerî operasyon planının olmadığını, Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliğini sağlama çabasını anlayışla karşıladığını ve ABD’nin çekilmek bir yana PYD’yi silahlandırdığını açıklayarak Ankara’yla uzlaşmaya hazır olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Varşova ve Soçi’deki toplantıların devam ettiği günlerde iki önemli gelişme daha yaşanmıştır. 13 Şubat’ta İran’ın Sistan ve Beluçistan eyaletinde Devrim Muhafızlarının bulunduğu otobüse bombalı saldırı düzenlenmiş ve saldırı sonucu 27 kişi hayatını kaybederken 20 kişi de yaralanmıştır. 14 Şubat’ta ise Hindistan’ın Keşmir eyaletinde Hint askerlerini taşıyan otobüse yapılan saldırıda 44 kişi hayatını kaybetmiştir. Hindistan saldırıdan Pakistan’ı sorumlu tutarken Pakistan bu iddiaları reddetmiştir. İran’daki saldırıyı ise İran’ın Pakistan sınırında faaliyet gösteren ve İran’ın terör listesinde olan Ceyşü’l Adl örgütü üstlenmiştir.
Pakistan’a sınır olan Sistan ve Beluçistan eyaleti, İran’ın en sorunlu bölgelerindendir. Bölge halkının Pakistan’la etnik ve kültürel bağlara sahip bulunması ve İran’daki çoğunluğun aksine Sünni oluşu, İran’ın sınır güvenliğiyle ilgili riskler yaratmaktadır.
Sistan ve Beluçistan eyaletinde meydana gelen saldırılar iç dinamiklerden kaynaklı olsa da bunlardan yararlanmak isteyen dış aktörler ortaya çıkacaktır. Ceyşü’l Adl örgütünün eylemlerinin arkasında hangi güçlerin olduğunu net olarak belirlemek zor olsa da bu örgütün İran’la ciddi sorunlar yaşayan devletlerden destek aldığı söylenebilir. İran ile Suudi Arabistan arasındaki husumet, Tahran’ın Pakistan’ı sınır güvenliği konusunda yeterince özen göstermediği gerekçesiyle eleştirmesi, Suudi Arabistan ile Pakistan’ın özel ilişkilere sahip olması ve Sistan ve Beluçistan’daki bölge halkının yapısı dikkate alındığında Tahran’la mücadele eden Ceyşü’l Adl örgütünün hangi devletlerle ilişki kurmak isteyeceğine ilişkin fikir yürütülebilir.
Sonuç
Sonuç olarak Varşova’daki toplantı ABD’nin İran’ı yalnızlaştırma politikasının aşamalarından biriydi. ABD, bu politikasını devam ettirerek destekçilerinin sayısını artırmaya çalışacaktır. Soçi zirvesi ise Suriye krizinin çözüm aşamalarından biriydi. Ayrıca zirve, Suriye’deki çözüm sürecinin tarafı olan ülkeler arasındaki gerginliklerin ele alınması için de bir fırsat olmuştur. Varşova Konferansı ve Soçi zirvesi örneklerinde görüldüğü üzere uluslararası toplum, İran konusunda iki gruba ayrılmıştır. Bir tarafta ABD’nin başını çektiği ve İran’a yönelik radikal yöntemlerin uygulanmasından yana olanlar, diğer tarafta ise İran’la sorunların diyalog yoluyla çözülmesinden yana olanlar bulunmaktadır. Bazı ülkeler İran’ı tamamen uluslararası toplumun dışına iterek yalnızlaştırmaya çalışırken Türkiye ve Rusya gibi ülkeler İran’ı uluslararası sorunların çözümünde devre dışı bırakmak yerine ona fırsat tanımaya çalışmaktadır.
Bu makale ilk olarak İRAM-İran Araştırmaları Merkezi tarafından yayınlanmıştır.