Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fırat'ın doğusuna operasyon düzenleneceğini açıklamasının ardından, ABD Başkanı Trump’ın Suriye’den çekilme kararı alması Suriye’de yeni bir süreç başlattı. Bu gelişme, 2015 yılından itibaren Suriye iç savaşında Şam rejiminin yanında aktif bir rol üstlenen Rusya’nın da Suriye politikasını etkileyecektir.
Türkiye’nin Fırat'ın doğusuna yönelik operasyonu konusunda Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Moskova bu duruma, terörle mücadele ve Suriye’nin egemenliğini yeniden inşa etme zorunluluğu bağlamında yaklaşmaktadır” değerlendirmesinde bulundu. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova da “Türkiye’nin Suriye’de operasyon gerçekleştirmesi konusunda Ankara’yla yoğun koordinasyon içerisinde” olduklarını ifade etti.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Trump’ın çekilme kararına ilişkin “ABD askerlerinin Suriye’de olmaması gerekir ancak Afganistan örneğinde olduğu gibi çekilme kararı almalarına rağmen fiilen çekilmemişlerdir” yorumunda bulundu. Dışişleri Bakanı Lavrov da ABD’nin “Suriye’den çekilerek sorumluluklarını koalisyon güçlerinin omzuna yüklemeye” çalıştığını savunurken Yardımcısı Sergey Ryabkov, Trump’ın kararına ilişkin Rusya’nın kuşkusu olduğunu belirtmiş ve daha sonraki açıklamasında “Moskova, mevcut durumda ABD’nin Suriye’den tamamen çekileceğini hayal edememektedir” demiştir.
“ABD’nin çekilmesi durumunda bile liderliğindeki koalisyon güçlerinin faaliyetlerinin sona ermeyeceğini” vurgulayan Sözcü Zaharova ise “ABD’nin çekileceği alanları rejim güçlerinin kontrolüne bırakması gerekir ancak bu yönde herhangi bir anlaşma yapılmamıştır” ifadelerini kullanmıştır.
Türk heyetinin Rusya’yla görüşmek için 28 Aralık 2018 tarihinde Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaret esnasında PYD’nin Menbiç’te kontrolü altındaki kırsal alanlarından çekilerek bu bölgeleri rejim güçlerine devretmesi, Rusya tarafından olumlu bir gelişme olarak yorumlanmış ve bazı kaynaklara göre PYD’nin çekildiği noktalara rejim güçleriyle birlikte Rus askerleri de yerleşmiştir. 8 Ocak 2019’da ise Rus askerlerinin Menbiç civarındaki bölgelerde devriye faaliyetlerine başladığı resmen açıklanmıştır.
Türkiye’nin operasyon hazırlıkları ve ABD’nin askerlerini çekmesi Rusya’yı ikilemde bırakmıştır. Rusya; bir taraftan Astana süreciyle Türkiye ile sağlanan iş birliğini devam ettirmek için Türkiye’nin operasyona olumlu yaklaşırken diğer taraftan ABD’nin kısmi de olsa Suriye’den çekilme sürecinin dışında kalmamak için sahada pozisyon elde etmeye çalışmaktadır.
Rusya açısından Soçi’de Türkiye ile sağlanan İdlib Mutabakatı büyük öneme sahiptir. İdlib’de istikrarın sürmesi, Cenevre görüşmelerinin önüne geçerek daha önemli hâle gelmektedir. Rusya’nın aktif rol üstlendiği Astana sürecinin sonucunda ortaya çıkan İdlib Mutabakatı, Rusya’nın da diplomatik başarısı olarak görülmekte ve bu ülkeye uluslararası toplum nezdinde prestij sağlamaktadır. Ayrıca İdlib’de ortaya çıkacak istikrarsızlık, İdlib yakınlarında bulunan Rus askerî üslerini de tehdit etmeye başlayacaktır. Dolayısıyla Rusya-Türkiye iş birliğinin sürdürülmesi, Rusya’nın Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonunu desteklemesine veya buna engel olmamasına bağlıdır.
Diğer taraftan Rusya, Suriye’deki gelişmelerin dışında kalmak istemediğini ve ABD’nin çekilme sürecinde ortaya çıkacak güç boşluğunun diğer aktörler tarafından doldurulmasına sesiz kalmayacağını göstermeye çalışmaktadır. Menbiç’te PYD’nin çekildiği yerlerin ele geçirilmesinde rejimle beraber hareket etmesi bu refleksle olmuştur. Türkiye açısında büyük öneme sahip olan Menbiç konusunda az da olsa söz sahibi olmaya çalışan Rusya, ABD kadar olmasa da Türkiye’nin operasyonuna ve ABD’nin çekilme sürecine müdahil olmayı amaçlamaktadır. Rusya süreçte yer alarak Türkiye ile diğer alanlarda pazarlık yapma olanağı elde edecektir. Diğer bir değişle Rusya, Türkiye’nin askerî operasyonlarına “yeşil ışık” yakma karşılığında Türkiye’den Türk Akımı, S-400 hava savunma sistemleri ve İdlib’in terör gruplarından temizlenmesi gibi konularda iş birliğini devam ettirmesini isteyecektir.
Ancak Rusya’nın ABD’nin çekilmesinden sonra sahada rejim güçleriyle beraber mevzi kazanmaya çalışması aynı zamanda büyük riskler barındırıyor. Öncelikle Türkiye’nin ABD’den devralmaya çalıştığı bölge üzerinde Rusya tarafından yapılacak herhangi bir askerî faaliyet, Türkiye ile olan iş birliğini dolayısıyla da Astana sürecini sorgulanır hâle getirecektir. Suriye muhalefetinin bir kısmını kontrol eden ve diğer silahlı gruplarla diyalog yürüten Türkiye’nin Astana sürecini askıya alması, Rusya’nın Suriye’deki siyasi ve askerî kazanımlarının riske edilmesi ve Türkiye gibi bölgenin önemli bir aktörünün kaybedilmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla hem Türkiye ile iş birliğine önem atfetmesi hem de Suriye’deki sınırlı askerî kapasitesi sebebiyle Rusya’nın Menbiç’te olduğu gibi ABD’nin çekileceği bölgelerde de sınırlı askerî ve siyasi faaliyetlere girişeceği söylenebilir.
Bilindiği üzere sahada sınırlı bir kara gücüne sahip olan ve Suriye’deki faaliyetleri rejim ve İran milislerinin desteğine bağlı olan Rusya, kara operasyonlarında söz konusu müttefikleriyle ortak hareket etmektedir. Ancak Türkiye’nin askerî operasyonuna olumlu bakmayan ve Menbiç kırsalının rejim güçlerinin eline geçmesini memnuniyetle karşılayan İran, ABD’nin Suriye’den çekilme sürecine engel olmaktan da kaçınmaktadır. İran bu sürecin herhangi bir şekilde tıkanmaması için Suriye’de, Rusya ve rejim güçleri kadar aktif olmaktan da geri duracaktır. Zira İran’ın ABD’nin boşalttığı bölgeleri ele geçirmeye çalışması, ABD ve İsrail tarafından büyük tepkiyle karşılanacak ve böylelikle ABD’nin çekilme süreci sekteye uğrayacaktır. Ayrıca böyle bir durumda ABD, Suriye’deki faaliyetlerini tekrar İran üzerinde yoğunlaştıracaktır.
Sonuç olarak Suriye’de ortaya çıkan yeni sürecin asli aktörleri Türkiye ve ABD’dir. Rusya ise bu sürece dâhil olmanın yollarını aramaktadır. Bu nedenle Rusya bir taraftan Türkiye ve ABD ile diplomatik kanallardan diyalogunu sürdürmeye çalışırken diğer taraftan da sahada ortaya çıkacak güç boşluğunu doldurmaya çalışmaktadır. ABD’nin Suriye’deki varlığına bütünüyle son vereceğine inanmayan Rusya, PYD ile ABD arasında çıkabilecek anlaşmazlık ve koordinasyonsuzluk sonucu bazı alanlarda güç boşluğu doğacağını düşünmektedir. Rusya, PYD örneğinde olduğu gibi Türkiye operasyon başlatmadan önce de ortaya çıkan güç boşluğunu doldurarak sahada mevzi kazanmaktadır. Türkiye’nin bunun önüne geçebilmesi için ya ortaya çıkacak güç boşluğunu diğer aktörlerden önce davranarak doldurması veya ABD’nin (yahut PYD’nin) çekilmesinden önce o alanları devralması gerekmektedir. Ankara’nın böyle bir girişimi doğal olarak Washington ile koordine etmesi ve Moskova’yı tarafsız kalmaya ikna etmesi gerekmektedir.
Ancak Rusya ile başlatılacak diyalog sürecinde, Türkiye’nin operasyon konusunda kararlılık göstermesinin yanında sahada üstünlük sağlanması elini güçlendirecektir. ABD ile operasyona ilişkin sağlanacak koordinasyon, Rusya'nın sahada Türkiye aleyhine inisiyatif kullanmasının önüne geçecektir.
Bu makale ilk olarak İRAM-İran Araştırmaları Merkezi'nde yayınlanmıştır.