Dr. Yeşim Demir Dr. Yeşim Demir

İran'da Arap Sorunu: AHVAZ

09 Ekim 2018
İranda Arap Sorunu: AHVAZ

Terör sınır tanımıyor... İran'ın Huzistan eyaletine bağlı Ahvaz kentinde 22 Eylül cumartesi günü İran-Irak Savaşı'nın 38.yıldönümü nedeniyle düzenlenen törene silahlı bir saldırı düzenlendi ve 29 kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı Suudi Arabistan tarafından desteklendiği bilinen etnik milliyetçi direniş grubu Al Ahvaziye üstlendi. Öncesinde de IŞİD saldırının kendisine bağlı unsurlar tarafından yapıldığını duyurdu. Ancak henüz saldırıyı kimin yaptığı netlik kazanmadı. Yaklaşık on yıldır ülkede görülen en ölümcül olan bu saldırı, ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Kasım ayında yaptırımların yürürlüğe girecek olması ile zaten var olan kargaşa ile karşı karşıya olan İran'ı daha da sarstı.

Huzistan Eyaletinin başkenti Ahvaz

Geçen aylardan beri devam eden bir gerginliğin söz konusu olduğu bölgeye tarihsel süreç içinde bakacak olursak, İran’ın Huzistan eyaletinin başkenti olan Ahvaz’ın nüfusu büyük oranda Araplardan oluşmaktadır. 1925 yılında Pehlevi yönetiminin Farslaştırma politikası çerçevesinde tarihi adıyla Arabistan olarak bilinen bölge Huzistan olarak Farslaştırılırken meşhur Muhammere kentinin adı da Hürremşehr olmuştur. Humeyni döneminde ise  Ahvazlıların dilinde “Kara Çarşamba” olarak nitelenen olaylar sırasında Ahvazlı Araplara ait kültür merkezleri tahrip edilmiş hatta devrim öncesi Humeyni ile yan yana duran Ahvaz’ın manevi lideri Şii âlimi Ayetullah Şubeyr Hagani bile gözaltına alınarak hapse atılmıştır. Ardından Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin 22 Eylül 1980’de burada yaşayan halkı Irak’a ilhak etme girişiminde bulundu. O dönem, İranlı Arapların büyük çoğunluğu bu duruma karşı direndiler.

Stratejik öneme sahip Ahvaz, 2014 rakamlarına göre dünya çapında doğalgaz rezervleri açısından ikinci, petrol rezervleri açısından ise dördüncü sırada olan bir bölgedir. İran'ın, Marun'dan sonraki en büyük kıyı petrolü yatağı olarak da bilinmektedir. Hatta bu özelliğinden dolayı ABD eski Başkanı Barack Obama döneminde ülkeye yönelik yaptırımların hafifletilmesi ile birçok dev petrol şirketinin bölgeye yatırım yapmak istediği İranlı yetkililerce açıklanmıştı. Huzistan eyaleti, İran’ın nükleer enerji faaliyetlerinin merkezi olan Buşehr'e yakınlığı ile de dikkat çekmektedir. İran petrolünün % 90’ı Ahvaz eyaleti sınırları içerisinde yer almasına rağmen bölgedeki işsizlik oranı ülkedeki genel işsizlik ortalamasının iki katıdır. Bölge Belucistan eyaleti ile birlikte İran’ın en fakir bölgesi durumundadır.

Altın Hilal...

Bölgede saldırı öncesi zaman zaman görülen protesto gösterilerinin iç nedenleri olduğu gibi dış nedenleri de göz ardı edilemez. Ahvaz bölgesine, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinden önemli miktarda para yardımı yapılmaktadır. Dolayısıyla, mücadeleci Arapların Huzistan (4/3’ü Şii)-Kuveyt-Güney Irak-Güney Suudi Arabistan’da “Altın Hilal”i oluşturma hayalleri ile nasılsa bölge birinin elinde kalır düşüncesiyle destek vermektedirler. Bölge halkında da tek başlarına başarılı olamayacaklarını, ne nüfus ne de kadro bakımından yeterli olamadıklarından bu devletlerden birinin emrine girebilecekleri yönünde bir düşünce hâkim. Dikkat çekici bir nokta da Şiilikten çok Arap oldukları vurgusu yapmaları.

Saldırıyı üstlenen belirsiz...

İlk olarak Al Ahvaziye Direniş Grubu'nun saldırıyı üstlendiği ifade edilmişse de gruba mensup yüzü kapalı bir üyenin BBC'de yayımlanan röportajında saldırıyı yapmadıkları ortaya çıktı. Bu kişi röportajında masum insanların öldürülmesinden yana olmadıklarını, barışçıl bir grup olduklarını, kanunlar çerçevesinde baskılardan kurtulmak ve hedeflerine ulaşmak istediklerini, İran halkı ile kendilerini kardeş olarak gördüklerini ve İran'ın bütünlüğünden yana olduklarını dile getirdi. 

Saldırı ile ilgili olarak İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin, Ahvaz kentindeki saldırıyı gerçekleştiren örgütün Basra Körfezi'ndeki bir devlet tarafından desteklendiğini ve saldırıyı hangi örgütün gerçekleştirdiğini ve kimlerle bağlantılı olduğunu "çok iyi bildiklerini", "İran'ın bu saldırıya asla göz yummayacağını" söylemesinden sonra dini lider Ayetullah Hamaney'in, Ahvaz'daki terör saldırısının faillerinin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) rejimleri tarafından finanse edildiğini, ABD tarafından da eğitildiğini dile getirmesi küresel ve bölgesel güç mücadelesinin olduğunu bir kez daha göstermiştir. Hemen saldırının ardından Danimarka, Hollanda büyükelçileri ile İngiltere maslahatgüzarının İran Dışişlerine çağrılarak saldırıyı yapan terör örgütünün üyelerinden bazılarının bu ülkelerde yaşadığı konusunda da tepki bildirilmiştir.

Devrim Muhafızları Genel Komutan Vekili Tuğgeneral Hüseyin Selami, saldırıda ölenlerin cenaze töreninde yaptığı konuşmada, intikam yemini ederek saldırının faillerini  cezalandıracakları yönünde intikam sözü verdi. Ayrıca Hüseyni, her ne kadar saldırganları  destekleyenleri bilseler de ortadaki güvenlik zafiyetinin kendilerinden kaynaklandığını ve saldırıdan önce gerekli istihbarata ulaşamadığı gerekçesiyle İstihbarat Bakanlığını da eleştirdi. Krokilerle de saldırının nasıl yapıldığı gösterildi. İki gruptan oluşan saldırganlardan öncü olan grup protokolün hemen arkasında diğer grup öncü grubun 20-30 m. gerisinde ve çapraz konumda saldırı yaparak kargaşaya yol açtıkları görüldü. Olayların hemen ardından Huzistan bölgesinde yardım ve yataklık yapanlara yönelik büyük çapta tutuklamalar oldu.

Bölgesel rakip BAE

Saldırı sonrası BAE adı sıkça duyulmaya başlandı. BAE-İran arasındaki bölgesel rekabet sadece Yemen Savaşı yüzünden değil ABD-İran arasındaki nükleer anlaşmanın (JCPOA) sonlandırılmasından sonra birden değişti. Son yirmi yıl içerisinde, BAE’nin zenginliği İran’a yönelik uygulanan ABD yaptırımlarının etkisiyle olduğu söylenebilir. Aynı zamanda iki devlet arasında, Basra Körfezi’nde Hürmüz Boğazı'na yakınlığı ve bölgedeki petrol potansiyeli sebebiyle önemi artan  adalar üzerinde egemenlik sorununun yeniden ortaya çıkması rekabetin boyutunu göstermesi açısından önem taşımaktadır.

Saldırı ve protestolar bir sonuca ulaşamaz...

Ahvaz’da etnik ayrımcılık temelli protesto gösterileri bir sonuca ulaşamaz. Amaç kargaşa yaratmaktır. Şöyle ki, protestolar ülke genelinde olmayıp bölgesel olduğu ve İran’ın genelinde Arap düşmanlığı olduğu düşünüldüğünde merkezi hükümet tarafından kolayca bastırılabileceği anlaşılır bir durumdur. Ancak bu saldırı önceki terör saldırılarının aksine sadece bölgesel rakipleri değil, diğer güçlerin hatta ABD'yi de içeren çok daha geniş bölgesel bir çatışmayı tetikleyebilir. Aslında, sadece bunu tetiklemek için tasarlanmış dahi olabilir.

Bu saldırı sonucu tüm dünya İran'da Arap varlığından haberdar oldu. Her ne kadar saldırı veya protestolar sonuca ulaşamasa da ülke genelindeki etnik gruplar için İran'daki en azınlık durumda olan Arapların eylemleri kışkırtıcı bir durum yaratabilir. Bölgede son zamanlarda milliyetçi Araplar denen gruplar tarafından Ahvaz'da yerli olmayanların bumi olarak nitelendirdikleri (Türk, Fars ve diğer etnik gruplar) şehri terk etmeleri için evlerini yakmaları da büyük bir tehlikelinin göstergesidir.

İran'ın bu saldırıda Suudi Arabistan ve BAE'nin izlerine rastlaması durumunda saldırıya olası cevabı ABD'nin de içinde olacağı bir savaşa yol açabileceği gibi ABD'nin Ortadoğu'da ki askeri varlığını iki katına çıkarması da muhtemeldir.

Son gelişmeler bölgede hiçbir ülkenin hatta Ortadoğu'da aktif rol oynayan hiçbir devletin güven içinde olmadığının yeni bir göstergesidir.

 

Makale ilk olarak Diplomatic Observer dergisinin Ekim 2018 sayısında yayınlanmıştır. 

Yorumlar