Kosova ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin normale dönmesi Balkanlar'daki en karmaşık süreç. Karmaşık ama mevcut kapsamında tutulur ve öngörüldüğü haliyle çözümlenebilirse Balkanlardaki fırsat kollayan kriz ve diğer sorunların çözümüne de katkıda bulunabilir. Katkısı, emsal oluşturmaması ve kışkırtıcı etki yaratmamasından ibaret. Yani, beklemedeki diğer sorunlarda hareketlilik yaratmadan ve onların parlamasına neden olacak kıvılcımlar çıkmadan bir anlaşmanın sağlanması gerekiyor. Bu nedenle her iki taraf da nihai bir çözüme ulaşılması ve AB üyeliğine doğru ilerleyebilmeleri için cesaretlendiriliyor. Kosova ve Sırbistan, 7 Eylül 2018'de Brüksel'de “jeopolitik zorunluluk” olarak nitelendirilen bir anlaşmaya varmak için AB aracılığıyla müzakerelere başlayacak. AB, 2019 içinde nihai anlaşmanın sağlanmasını istiyor. Liderlerin açıklamalarındaki ayrıntılar, “Kosova Sorununun” bir süre AB ve Balkanların ana gündem maddesini oluşturacağı izlenimini veriyor. AB'den sınır düzenlemesi çağrısı yapılırken eski bir söylem Kosova'da yeniden hayat buldu ve Kosova’nın kuzeyine karşılık Preşova'nın gündeme getirileceğinin işaretleri verildi. Kosova'nın kuzeyinde yerleşik Sırpların hakları “Sırbistan'dan hiç ayrılmamış gibi olacakları şekilde” güncellenirken Sırbistan'ın güneydoğusunda bulunan ve Arnavutlarca Kosova'nın parçası olarak görülen Preşova'da benzer düzenlemelerin yapılması mümkün olabilir mi? Dün olmazdı, bugüne dek olmadı ama Makedonya ve Yunanistan isim sorununda da bugüne dek ilerleme kaydedilememişti, şimdi 30 Eylül’de “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” ismi için referanduma gidiliyor.
Preşova Arnavutlarının dahi şaşkınlıkla karşıladığı Kosova-Sırbistan müzakerelerine dahil edilme ihtimali, gerçekçi mi? Çünkü bugüne dek bu ihtimali reddeden Kosova yönetimiydi. Peki şimdi yapılan çıkış, kararlı bir politik duruş mu yoksa Sırbistan’ın baskılarına karşı bir blöf mü söz konusu? Konu azınlıklara tanınan haklarda eşitlik gözetilmesi boyutunda mı kalır yoksa Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi’nin tam olarak ifade ettiği gibi arazi değişimi ve sınır düzenlenmesi noktasına taşınabilir mi? Bugüne dek kesin olarak müzakere dışı görülen bu konu masaya taşınacak olursa Rusya’nın tepki göstereceği ve karşılık vereceği kesinken, dahası Almanya’nın açıkça, İngiltere’nin dolaylı olarak kabul edilmez gördüğü açıklanmışken bu öneri neden ABD tarafından desteklendi? ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un Kosova ve Sırbistan’ın böyle bir anlaşmaya varması durumunda ABD’nin sınır değişikliğine karşı çıkmayacağı açıklamasını Kiev’de yapması[1] ile ABD’nin o dönemki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Kosova’nın bağımsızlık kararı alması durumunda ABD’nin bunu tanıyacağı açıklamasını Moskova’da yapması –ve tek taraflı bağımsızlık ilanının önünü açması- arasında bir bağ kurmalı mıyız? –Sorarken zaten bu bağa işaret etmiş oluyoruz.- 17 Şubat 2008’de Kosova bağımsızlığını tek taraflı ilan ettiğinde ABD ile birlikte Almanya, İngiltere, Fransa –ve Türkiye de- Kosova’nın bağımsızlığını tanımıştı, Rusya –ve Çin- hala tanımıyor. Bugün Almanya ve İngiltere Balkanlarda yankıları büyük olacak türden harita değişikliklerine karşı; Rusya’nın ise Sırbistan’ın toprak kaybetmesini karşılıksız bırakmayacağı kesin ve hatta bunu Bosna-Hersek’teki Sırp Bölgesi için açılış salvosu/gambiti olarak gördüğü endişesini taşıyan kesimler mevcut. Bu tabloda ABD’nin değişikliği kabul edilebilir gördüğünü açıklaması ilginç görünüyor. Yoksa Balkanlarda artık kontur/ sürkontur noktasına mı gelindi? Sonuçta tüm kartlar sahiplerinin elinde kalacak gibi görünüyor ancak şimdi tarafların kozlarının masaya konulacağı, hangi riskleri alabileceklerinin gözlemlenebileceği bir süreç söz konusu.
Müzakerelere Hazırlanırken
Kosova-Sırbistan görüşmelerinde dümen 2013’de Almanya’ya bırakıldı ve 19 Nisan 2013 tarihli Brüksel Anlaşması ile ilişkilerin normalleşmesinin ana ilkelerinde uzlaşı sağlandı ve böylece rota iyi-kötü belirlendi, AB ne görmek istediğini kağıda döktü ve AB baskı/yönlendirme/teşvik yöntemleri Alman disiplin ve sistematiği ile devreye sokuldu. Ortaya konulan perspektif “ilişkilerin normalleştirilmesi” ifadesiyle özetleniyor, “kapsamlı normalleşme” hedefi izleniyor ancak bunun tam olarak ne olduğu, neleri gerektirdiği hususu tanımlı değil (ya da kamuoyuyla paylaşılmadı). Bu da AB’nin meşhur “yapıcı belirsizlik” modelinin Kosova meselesinde de uygulandığı anlamına geliyor. Bahsettiğimiz model de aslında bizdeki “Kervan yolda düzülür” yaklaşımına bir yönüyle benzeyen “yola çıkalım, tepki verilenler hususlarda düzenleme yaparak rotaya ulaşacağımız boşluklar bırakalım” düzenidir…
Kosova-Sırbistan görüşmeleri, Sırbistan'dan Kosova'nın kuzeyindeki bölünmüş kent Mitrovica’ya doğru yola çıkan ve üzerinde 21 dilde "Kosova Sırbistan'dır" yazılı Sırbistan bayrağı renklerine bürünmüş trenin Kosova sınırında 14 Ocak 2017’de durdurulmasıyla sekteye uğramıştı. 2018’in başında müzakerelerin yeniden başlaması mümkün olmuşsa da 16 Ocak 2018’de, Brüksel’deki görüşmelerin ilk gününde Sırp Sivil, Demokrasi ve Adalet Hareketi’nin lideri Oliver İvanoviç Mitrovica’daki parti ofisinden çıkarken silahlı saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti. Suikast görüşmeleri durdurdu. 2018 içindeki ikinci kriz 26 Mart 2018’de Sırbistan Hükümeti Kosova Ofis Direktörü Djuric’in, Kosovalı yetkililerin ülkeye giriş izni vermemesine rağmen bir Sırp buluşmasına katılmak üzere Kuzey Mitrovica'ya gelmesi ve burada gözaltına alınarak başkent Priştine'ye sevk edilmesiyle yaşandı. Djuric, daha sonra Merdare Sınır Kapısı'ndan ülke dışına çıkarıldı. 7 Eylül’e dek yeni bir kriz çıkmazsa artık Sırp Belediyeler Birliği’nin kurulması başta olmak üzere yarım kalan sınır hatlarındaki kontrollerin birlikte sağlanabilmesi, araç plakalarının tanınması, enerji, adalet alanındaki düzenlemelerde nihai adımların atılması bekleniyor. Sırbistan’ın önceliği Sırp Belediyeler Birliği’nin işlevselleştirilmesi, Kosova’nın önceliği İbar Nehri üzerindeki Mitroviça Köprüsü’nün de facto sınır olmaktan çıkarılması…
Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandır Vuçiç, 26 Ağustos 2018’de Avusturya'nın Alpbach kentinde düzenlenen uluslararası bir forumda bir araya geldi ve toplantıda 7 Eylül’de başlayacak diyalog sürecine ışık tutacak konuşmalar yapıldı. Taçi, sınır düzenlemesini tartışmaya açık olduğu mesajı verirken Vuçiç de Kosova konusundaki anlaşmazlığın "donmuş bir çatışma" olduğunu, kalıcı bir çözüm sağlanmazsa birilerinin bunu yeni bir savaşa dönüştürebileceğini söyleyerek “Hiçbirimiz bir savaş istemiyoruz ”dedi. Vuçiç’in “Balkanların en büyük iki grubu olarak biz çözmeyeceksek kim çözecek.” sözleri toplantıya damgasını vurdu. Vuciç, seçmenlerin hazır olmadığını ve muhalefet nedeniyle bir anlaşmanın yakında gerçekleşmeyebileceğini de ekledi. Sırp Ortodoks Kilisesi’nin Kosova’daki bazı kiliselerini kazandığını ama yüzlerce eski Sırp kilisesi ve manastıra ev sahipliği yapan “kutsal topraklar”ın geri kalanından vazgeçmek zorunda kalacağına atıfla bir hassasiyete de işaret etmiş oldu. Bu arada Kilise’nin Kosova’yı kaybetmeme konusundaki kesin ve değişmez tavrına rağmen Sırp Patrik Irinej’in Sen Sinod’un 30 Ağustos’taki olağan toplantısında Brüksel Zirvesi sonrası için özel bir toplantı çağrısı yapmasının beklendiğini de ekleyelim.[2] Eylül’de başlayan müzakerelerde uzlaşı uzak görülüyor ancak Kilise, imkansızın gerçekleşme ihtimalini ciddiye alıyor olabilir.
AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn da benzer şekilde“önce ulaşılmaz görünenin aniden mümkün hale gelebileceği”ne işaretle iki liderin nihai anlaşmanın Balkanlar’da istikrarı bozmayacağından emin olmasını istediğini söylemişti. Hahn, Alpbach’daki toplantıda “Diğer meseleler için bir plan olarak kullanılmaması gereken ikili bir çözümden söz ediliyor.”[3] belirlemesini yapma ihtiyacı duydu. Bu, böyle bir ihtimal konuşuluyor olsa bile Makedonya ya da Bosna Hersek için sonuç doğurmasının kabul edilmeyeceğini kesinleştirme anlamına geliyordu. Hahn sözlerini her iki Balkan ülkesinin de AB üyeliğine hak kazanmak için ilişkileri normale döndürmesi ve "dünyanın en büyük ticaret bloğunun tüm üyeleri tarafından" bir anlaşma yapıldığında, buna saygı gösterilmesi gerektiği vurgusuyla sürdürdü. Burada 2013 Brüksel Anlaşması’ndan sapmaların hoş karşılanmayacağı uyarısını görüyoruz.
Müzakerelerde Yanlış Hamle: Preşova Kozu
Preşova’yı ve sınır düzenlemesini gündeme getiren Haşim Taçi’nin tutumu incelemeye değer. Ama önce Kosova Cumhurbaşkanı Taçi’nin sınır konusunda "yaratıcı" çözümler lehine olduğu yönündeki açıklamasını Kosova Başbakanı Ramus Haradinay’ın Arnavutluk’tan cevapladığını yaratıcılığa ihtiyaç duymadıklarını ve Kosova sınırını korumaktan yana olduğunu söylediğini belirtelim. Bu Kosova içinde bir karar birliğinin olmadığının göstergesi.
Aslında Taçi de Sırbistan’ın sadece Kosova-Sırbistan arasındaki 400 kilometrelik sınırı kastederek belirsizliklerin giderilmesi talebini reddetmişti ve “Yapılması gereken tek şey, AB üyesi ülkelerin çoğunluğunun henüz bağımsızlığı tanımayan diğer beş AB üyesini ve Sırbistan'ı Kosova'yı bu sınırlar içinde tanıması için ikna etmeleridir. Bu ne kadar erken olursa, bölge için o kadar iyi olur.” demişti.[4] Bu açıklamayı da 16 Ağustos 2018’de Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Başkanı Denis Zvizdić ile Berlin'de gerçekleştirdiği görüşme sonrasında yaptığı ve Bosnalı Sırplara da bir uyarı niteliği taşıyan “Balkanlar'da hiçbir sınırın değişmeyeceği” açıklaması sonrasında yapmıştı. Ancak 26 Ağustos’ta Alpbach’ta Batı Balkan liderleri ile düzenlenen ortak basın toplantısında Taçi, "Sırbistan ile sınır düzeltmesi yapılsa bile, Sırbistan ile potansiyel bir" barış anlaşmasından korkmamalıdır.”[5] açıklaması yaptı. 8 Ağustos’ta düzenlediği basın toplantısında ise “Sınır düzenlemesinin ancak Preşova’nın Kosova’ya katılması anlamına geleceği ancak asla Kosova’nın bölünmesi ya da Sırpların özerklik kazanması anlamına gelmeyeceğini” söylemiş[6] ve sınır düzenlenmesi talebini, "Presevo vadisinin taleplerini meşrulaştırma olanağı” olarak gördüğünü eklemişti. Sonradan benzer sözleri birkaçı facebook hesabından olmak üzere yineledi. Ancak hiç birinde tam olarak neyi kastettiği netleşmedi.
European Western Balkans’a 27 Ağustos’ta verdiği röportajda ise kısmen bu belirsizliğe atıfla sorulan “Sınırın düzeltilmesinden bahsediyorsunuz ancak Kosova’nın asla bölünmeyeceğini de söylüyorsunuz; Kosova bölünmeyecekse, en azından toprak değişimi olmayacaksa bahsettiğiniz ‘bölgesel düzeltmeler’ nelerdir?” sorusuna yine açık olmayan bir cevap verip[7] Sırbistan’ın Kosova’yı tanımamak için ayak sürüdüğünü Kosova’nın ise Avrupa-Atlantik üyeliğini garantilemek için çözüm önerilerini tartışmaya hazır olduğunu söyledi. Konuyu açmaya çalışan bir başka soru üzerine ise Taçi, Preşova Vadisi’nin 1992’deki düzenlenen referandumla Kosova’ya katılma kararı aldığını ama bunun Kosova-Sırbistan müzakerelerinin parçası olmadığını da söyleyerek ama belki şimdi bu hususun da çözüme kavuşturulabileceğini ifade etti. Bu çerçevede bakıldığında Taçi’nin Preşova Vadisi söyleminin 7 Eylül’deki müzakere masasında karşılık bulmayacağını kesin olarak söyleyebiliriz. Bugüne dek Sırbistan-Kosova’nın çözülememiş sorunlarına, çözülmesi imkansız ve açıkçası AB’nin, ABD’nin, NATO’nun ya da BM’nin işi, yetkisi, görev alanı olamayacak bir hususu ekleme çabası, müzakere yeteneğinin boşa harcanması, zamanın yanlış yönetimi anlamına gelir. Dahası, pekala müzakere sürecini yavaşlatma hamlesi olarak da değerlendirilebilir.
Kosovalı Sırplar ve Preşovalı Arnavutların Hakları Eşitlenebilir mi?
Kosova tarafı bilhassa Kosova’nın kuzeyinde mukim Sırpların haklarının istenen düzeye getirilmesi konusunda önemli adımlar attı. Bunların karşılığı olarak Sırbistan’ın –hiç değilse AB üyeliği koşulu olarak- Kosova’yı tanımaya zorlanacağı beklentisini de hep taşıdı. Ancak Sırbistan'ın Avrupa entegrasyonundaki ilerlemesi için “anahtar parametre”, şimdilik “Priştine ile diyalog”dan ibaret. Özellikle Almanya, “tanıma”yı bir koşul olarak görmüyor. Sırbistan’ın Kosova’yı tanımaya ayak diremesi beklenen bir durum ama Kosova görüşmecileri açısından “verilen tavizler” artık Kosova kamuoyuna izah edilebilir olmayı aştı. Taçi belki muhalefetin baskısını böyle bertaraf etmek istiyor ancak en etkili muhalefet yürüten Vetevendosje’lı Albin Kurti, Glauk Konjufca ve ekip arkadaşlarını benim kadar tanımışsa bu yöntemin çok fena geri tepeceğini ve daha ciddi tepki alacağını biliyor olmalıydı. Kosova muhalefetine göre Preşova Vadisi’nin gündeme gelmesi ancak Sırbistan ve Rusya’nın işine gelecek bir hamledir. Zira zaten Ahtisaari Planı çerçevesinde kabul edilen adem-i merkeziyetçilik ilkeleri ve idari bölümlenme yapılanması Kosova’nın kuzeyindeki gibi doğusunda da hilal şeklinde uzanan yeni bir Sırp bölgesi ortaya çıkardı ve bura da Preşova Vadisi ile Kosova merkezi arasında yer alıyor.[8] Kosova muhalefetinin yeni Sırp bölgelerinden de Taçi ve ekibini sorumlu görmesi bir tarafa Taçi, hiç alamayacağı kesin olan Preşova Vadisi’ni şimdi gündeme getirdiği için de suçlanacak. Suçlamada Taçi’nin sınırda bir takım tavizler verdiği ve şimdi kamuoyunu buna hazırladığı; ayrıca Sırbistan ile Rusya’nın bölgedeki ana planlarını kolaylaştırdığı gerekçesi öne sürülecektir.
Öte yandan Sırbistan’ın toprak bütünlüğü müzakere konusu değil. Hatta Preşova Vadisi Arnavutlarının uğradığı hak ihlalleri de ilişkilerde normalleşme süreci başlamadığına göre Sırbistan ve Kosova’nın üzerinde birlikte çalışacağı bir husus değil. Elbetteki Kosovalı Sırplara tanınan aşırı geniş hakların Sırbistan’daki Arnavutlara tanınmaması “haksızlık” ama Kosova Ahtisaari Planı'na bağlılık sözüyle ilan edilen bağımsızlık, planın tüm maddelerine anayasal çerçeve kazandırdı. Kosovalı Sırplar Ahtisaari Planı’yla Belgrad’la doğrudan iletişim, Sırbistan belediyeleri ile işbirliği, yüksek öğretim ve sağlık konularında kendi belediyelerinde doğrudan karar verebilme, Sırbistan Milli Eğitim müfredatını takip etme haklarını elde etmiş, belediyelerde 5 bin nüfusa ulaşıyorsa kendi bayraklarını çekme, kendi anadilini resmi dil olarak kullanma, kamu kurumlarında nüfusları oranında yer alma gibi haklarla donatılmıştı, Sırp Kilisesi de özerkleşmişti. Kosova’nın dört sayfalık “Kosova Bağımsızlık Bildirisi”nde sekiz kez Ahtisaari Planı'na gönderme yapılırken Sırpların bugün müzakere edilen haklarına güvence verilmekteydi. Bugün görüşülen ise bunun bir parçası olan Sırp Belediyeler Birliği’nin kurulması ve çalışma olanaklarının oluşturulmasıyla ilgili. Bu nedenle mevcut süreçte Preşovalı Arnavutların haklarının Kosovalı Sırpların haklarıyla eşleştirilmesi, mütekabiliyet yürütülmesi için hukuki ve siyasi zemin uygun değil.
Konunun diğer bir hususunu ifade etmek gerekirse söz konusu olan iki egemen devletin bazı sorunlarını komşuluk ilişkileri çerçevesinde müzakere etmesi değil. Kosova’nın ayrıldığını kabullenmek zorunda olan Sırbistan’ın da bu müzakereler söz konusu olduğunda masada tam bir egemen devlet olarak yer aldığını söyleyemeyiz. Sınırları belirlenmiş bir çerçevede hareket ediyor. Kosova ise Sırbistan’dan bağımsız olmuş ama tam anlamıyla bağımsızlığını tesis edememiş devlet statüsünde görülmeli. Sonuçta ulusal yargısını oluşturma kurallarını belirleme, birleşik yargı sistemini oluşturma,[9] savunma politikası yürütme, ordu oluşturma, polis gücünü ülkesinin istediği yerinde kullanabilme, sınırda kendi polisini bekletebilme, gümrük kapısını işlevleştirme, gümrük vergisi uygulama gibi devlet olmanın göstergesi hususların büyük kısmında izinle yol alabiliyor. Bu izinler de işte bu müzakerelerle şekilleniyor. İki devlet arasındaki müzakerelerde ise iki taraf da Brüksel’e yetki devri yapmış kabul edilmeli, en azından AB konuyu böyle görüyor ve belirlenmiş rotanın dışına çıkılmasına veya sulandırılmasına da izin vermeyecek.
Preşova Vadisi Nasıl Bir Çözüm İstiyor?
Kosova, 2008’de bağımsızlığını ilan ettiğinde Sırbistan'ın Presevo Vadisi'nde 50 bin etnik Arnavut’u ardında bırakmış oldu; Kosova’da ise yaklaşık 1,8 milyon nüfusun arasında 120 bin Sırp azınlık olarak kaldı. Ayrıntısı açıklanmamış olsa da Sırp nüfusun yoğun yaşadığı Kosova’nın kuzeyindeki dört belediyenin Sırbistan’a; Sırbistan’da Arnavut nüfusun yoğun yaşadığı Preşova ve Bujonovac’ın Kosova’ya bırakılması zaman zaman dile getirilmiş önerilerden. Bu, sınırların etnik çizgiye uygun yeniden belirlenmesine ilişkin ütopik bir formül olarak görüldü. Ancak böyle bir arazi değişiminde de sınırın yanlış tarafında kalan insanlar olacaktır; her iki bölgede de hem Arnavutlar hem Sırplar yaşıyor. Kaldı ki Kosova’nın diğer bölgelerinde yaşayan Sırplar açısından da toplamdaki Sırp nüfusun azalması nedeniyle durum zorlaşır. Sırbistan da bir nevi koz olarak değerlendirdiği Kosova içindeki küçük Sırp devletçiğini kaybetmek istemeyecektir. Zaten Kosova’yı toprak kaybı olarak gören Sırbistan Kosova’nın kuzeyini de ancak buna karşılık bir tazminat olarak değerlendirirken ülkesinin bir bölümünü daha masada kaybetmek istemeyecektir. Diğer taraftan Karadağ’la sınır düzenlenmesi anlaşmasına karşı çıkan Arnavut muhalefet de dikkate alınmalı. Bundan çok daha geniş bir kesimin Kosova’nın kuzeyindeki belediyelerin verilmesine karşı çıkacağına emin olunabilir. Çünkü 1999’dan sonra Sırpların geri dönüşleri sağlanırken Arnavutların geri dönüşünün güvenlik gerekçesiyle engellenerek ve Sırbistan ya da Bosna’dan başka Sırpların da yerleştirilmesiyle bölgenin demografik yapısının değiştirildiğine ilişkin hafıza henüz taze. Kaldı ki Preşova Vadisi hakkındaki Arnavut algısı da böyle bir pazarlığı makul görmeyecektir. Preşovalı Arnavutlar elbette Kosova’yla birleşmek istiyorlar ama Kosova bunu böyle bir formülle gerçekleştirmek istemiyor…
Arnavutlar açısından tarihsel bir bütünlük içeren Kosova, Makedonya ve Preşova Vadisi’nin 1945’lerden itibaren parça parça bölünerek Sırbistan’a verilmesi sorunun temelini oluşturmaktadır. Nitekim, 1475 tarihli Osmanlı kayıtlarına göre Kosova, Rumeli Beylerbeyliği bünyesinde Vuçıtrin ve Üsküp Sancakları içindeki Priştine çevresinin adıydı; Balkanlardaki ilk toprak kayıplarının ardından Osmanlı 1869’da Niş, Priştina, Dibra ve Üsküp’ü de içine alan Prizren Vilayeti’ni kurdu. 1877-78 Rus savaşı sonrası vilayet merkezi Priştine'ye taşındı ve Üsküp, Prizen, Yenipazar, İpek, Yaşlıca ve Debre vilayetlerini kapsayan Kosova Vilayeti kuruldu. Tüm bu dönem boyunca Üsküp ve dolayısıyla bugünkü Makedonya’nın ortalarına dek uzanan topraklar ve Preşova Vadisi, Kosova’nın ayrılmaz parçasıydı. Osmanlı’nın çekilmesi, Yugoslavya’nın kurulması dönemlerinde de durum aynıydı. 1945’e dek. 1945’de Kosova’nın sınırları yeniden çizildi ve bugünkü sınıra uygun şekilde Kosova’nın bir parçası Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı. Böylece Arnavutların ikinci büyük bölünmesi gerçekleştirilmiş oldu. Zira 700 bin Arnavut’un yaşadığı bölge, bugünkü Makedonya’nın sınırlarına katıldı. 1954-1955’de Yugoslavya İçişleri Bakanı Aleksandr Rankoviç’in Arnavut ve Türkleri Türkiye’ye göç ettirme politikası söz konusuydu. Bu dönemde Kosova’nın sınırı Tito tarafından yeniden değiştirildi. Tito, Kosova’nın parçası olan ve Arnavut nüfusun yoğun olduğu Preşova, Medveca ve Bujanovats’ı (Preşova Vadisi) Sırbistan’a; çoğunluğu Sırp olan Zubin Potok ve Leposavic isimli iki belediyeyi de Kosova’ya bağlamıştır. Böylece Sırbistan içerisindeki iki şehir ile Kosova topraklarında bulunan üç şehrin karşı tarafa katılmasıyla sınır değiştirilmiştir.[10] Nitekim bugünün taze Kosova Devleti’nin başını çok ağrıtan Kuzey Kosova sorunu da o günlerden yaratılmış oldu. Zvecan da 1991’de Miloseviç döneminde Mitroviça şehrinin 3. büyük belediyesiydi, bölünerek ayrı bir belediye haline getirildi. Arnavutlara göre, buraya sistemli şekilde Sırplar yerleştirildi. Ama 1999’daki savaştan önce nüfus çoğunluğu yine Arnavutlara aitti. Savaştan sonra uluslararası güçlerce bir nevi güvenli bölge oluşturarak bölgeden kaçan Arnavutların kendi evlerine dönmeleri engellendi. Kosova’nın bu parçalanma sürecinin sistemli bir Sırp planı olduğuna, Načertanije’nin ile Sırp Sanat ve Bilimler Akademisi (SANU) Memorandumu’nun halen daha güncelliğini koruduğuna Arnavutlarca inanılmaktadır.
İki Taraf da İsterse Arazi Değişimi bir Seçenek mi?
Kosova Cumhurbaşkanı Taçi, 27 Ağustos tarihli röportajında müzakerelerde henüz sınırların konuşulmasına uzak olduklarını, önlerinde uzlaşılması gereken bir dizi ayrıntı olduğunu söylemişti. Buna rağmen Preşova kozunu kullandı. 2018 yılında Balkanların beklemede olan pek çok sorununda beklenmedik hızda çözümlerin sağlandığını, sorunları ve çözümlerini inceleyerek paylaşmıştık. Bunda AB’nin ve özellikle Almanya’nın Batı Balkanları siyaseten AB perspektifine bağlı tutma, Avrupa’nın güvenlik ve istikrarı için de ekonomik olarak bölgenin desteklenmesi yoluyla Balkan insanlarının kendi topraklarında kalmasını sağlama politikasının devreye girmesi etkili oldu. Tüm sorunlar için müzakereler daha yakından ve ciddiyetle takip ediliyor. Diğer sorunlarda sağlanan gelişmeler, Kosova-Sırbistan uzlaşısının da aniden mümkün hale gelivermesi ihtimalini gerçekçi tutuyor.
Almanya, Kosova-Sırbistan anlaşmazlığında iki ülkenin barış içinde bir arada yaşayacak formüle ulaşılmasını yeterli görüyor ve tanımayı şart koşmuyor. ABD’nin ise karşılıklı tanımayı tercih etse de Kosova'nın bölünmesi, Sırbistan'a tazminat olarak Kosova'nın kuzeyinin bırakılması gibi bir seçeneği tercih etmeyeceği için Alman modelini kabul edeceği düşünülebilirdi. Ancak Taçi'nin son açıklamasından hemen sonra gelen toprak tartışmasına karışmayacağı, taraflar anlaşırsa destekleyeceği açıklaması, önemli bir kozun masaya konulduğu anlamına gelmiyor mu?
ABD, gerçekten de Kosova'nın bölünmesini Kosova'nın çözümsüzlüğüne tercih edebilir mi? AB'nin kucağına asla “tek başına” altından kalkamayacağı sorunlar ve ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba bırakmak istiyorsa, evet. Balkanlardaki en ufak sınır değişikliğinin Bosnalı Sırpları tetikleyeceği çok açık. Üstelik Uluslararası Adalet Divanı'nın Kosova'nın bağımsızlığını değerlendirdiği kararında Bosnalı Sırplar için açtığı paragraflar da yeni durumda önemini ve ön alma işlevini kaybedecektir. (Aynı durumun, bu kararda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının tanınmasına getirilen "ama" paragrafları için de geçerli olacağı açık.) Bosnalı Sırpların harekete geçmesi, Sırbistan'ın ve Karadağ’ın Sancak bölgelerindeki Boşnakları tedbir almaya ve Bosna’ya destek olmaya itecektir. Makedonya da etkilenecek olursa Balkanların karışmadık köşesi kalmaz. Bu senaryo daha önce yaşandı ve tekrarına izin vermeyecek pek çok aktör var. Almanya bunun 90’lardaki versiyonunda yangına ateşle yaklaşan taraftaydı, Fransa, İngiltere ve diğerleri gibi. Ama şimdi ipleri büyük ölçüde elinde tutuyor blöflerin blöf olarak kalmasını sağlayacak imkanı var. Almanya’dan yapılan Sırbistan-Kosova anlaşmazlığının ABD'nin istek ve yönlendirmelerine göre değil AB'nin belirlediği kurallara göre yapılacağını vurgulayan son açıklamayı da bunun göstergesi olarak değerlendirelim. Dikkatten kaçmaması için Mitroviça Köprüsü’nün de facto sınır olmayı sürdürmesinin Bosnalı Sırplar için cesaret verici olacağını da not düşelim. Bu nedenle Yugoslavya’nın dağılması koşullarını belirleyen Badinter Komisyonu’nun belirlediği çerçeveye uymayı sürdürmek tutarlı bir davranış olacaktır. Gerçekten, Kosova konusu aşılsın da Almanya’yı bir de Bosna Hersek’deki ayrılıkçı Dodik ve ekibini dizginlerken görelim…
Makale ilk olarak Diplomatic Observer (September 2018 Issue 127) ve Diplomatik Gözlem (Eylül/ Sayı 80) dergilerinin Eylül 2018 sayısında yayınlanmıştır.
[1]https://www.b92.net/eng/news/politics.php?yyyy=2018&mm=08&dd=24&nav_id=104932
[2] https://www.b92.net/eng/news/politics.php?yyyy=2018&mm=08&dd=25&nav_id=104934-%2025%20ag
[3] https://www.bloomberg.com/news/articles/2018-08-26/eu-urged-to-back-serbia-and-kosovo-as-they-mull-border-change
[4] https://www.euractiv.com/section/enlargement/news/serbia-eyes-kosovo-border-review-opposed-by-merkel/
[5] https://www.b92.net/eng/news/politics.php?yyyy=2018&mm=08&dd=27&nav_id=104936; https://www.euractiv.com/section/enlargement/news/commission-encourages-border-corrections-to-settle-kosovo-serbia-relations/
[6] https://www.b92.net/eng/news/politics.php?yyyy=2018&mm=08&dd=08&nav_id=104817
[7] https://europeanwesternbalkans.com/2018/08/27/ewb-interview-thaci-kosovos-eu-future-elusive-without-agreement-serbia/
[8] Bu konudaki görüşleri için kendileriyle gerçekleştirdiğim röportajlara bakılabilir: Gözde Kılıç Yaşın, Kosova: “Sınır”Sız bir Sınırlı Devlet Modeli Bağımsızlık Bumerangı Eşiğinde Kosova, 2023 Dergisi, Şubat 2012; Gözde Kılıç Yaşın, Bağımsızlık Arayan Kosova, 2023 Dergisi, Ocak 2012; Gözde Kılıç Yaşın, Mütekabiliyet İsteyen Preşova: Sırbistan’ın Son Arnavut Esirleri, 2023 Dergisi, Şubat 2013.
[9] Örneğin 2013 Brüksel Anlaşması uyarınca Mitroviça'nın kuzey kesimindeki mahkeme başkanı ve buradaki hâkim ve savcıların önemli bir çoğunluğu Sırp olacak. Mitrovica'nın güney kesiminde ise –ki Arnavut bölgesi sayılıyor- hakimlerin 14’ü Arnavut ve 9’u Sırp olacak.
[10] Preşova’nın Kosova’dan ayrılmasından sonra da eğitim müfredatının Priştina’dan belirlenmesi, arada sınır ya da sınır kontrolünün bulunmaması, Priştina Üniversite’sinde eğitim alabilme imkanının bulunması gibi pek çok “hak” da 1999’a dek ayrılığın etkisinin hissedilmemesini sağlamıştı.