ABD’nin tarihteki en sert ve kapsamlı yaptırımlar olacağını söylediği İran’a yönelik 4 Kasım'da da güçlendirilecek yaptırım kararı kademeli olarak başladı ve 6 Ağustosta döviz işlemleri, uçak ve otomotiv parçalarının ticareti ile ilgili kısıtlamalar getirilerek etkisini gösterdi.
ABD, İran konusunda oldukça ciddi bir tutum sergiliyor. ABD, İran’a yaptırım uygulayarak onu etkisiz hale getirmek ve diğer devletleri yanına çekerek yalnızlaştırmak istiyor. Bu durum müttefikleriyle uzun zamandır devam eden ilişkileri de tehlikeye atmaktadır.
ABD’nin yaptırım kararlarının tarihi geçmişi var…
Bir devlet diğerine kendi taleplerini veya uluslararası normlarını kabul ettirmesi, statükoya geri dönülmesi gibi belirli siyasi hedeflerini kabul ettirmek için yaptırım uygulayabilir. Yaptırımlar Soğuk Savaş Dönemi sonrasında özellikle ABD’nin sıkça başvurduğu bir dış politika aracı olmuştur. Müdahil olduğu hemen hemen bütün uluslararası sorunlarda yaptırımlara başvurmaktadır. Askeri harekâtın çok ciddi ve masraflı, diplomatik adımların da yetersiz kaldığı bu gibi zamanlarda ekonomik yaptırım uygulanır bir eylem olmuştur.
ABD'nin tüm ülkeyi hedef alan yaptırımları toplamda beş ülke için uygulanıyor. (İran’a 1979/2006, Kuzey Kore’ye 1950, Suriye’ye 1986, Sudan’a 1993, Küba’ya 1958) Bu yaptırımların büyük kısmı on yıllardır yürürlükte. Yaptırımlar tarihsel süreç içinde 1979'daki İran İslam Devrimi'nden sonra başlamış, ardından "rehine krizi" (1980-1983) ile devam etmiş, İran-Irak savaşının (1980-1988) 3'üncü yılında silah ambargosuyla bir kez daha uygulanmıştır*. Batı'da İran'ın nükleer silah üretme çabası olarak değerlendirilen nükleer faaliyetlerin hız kazanması gerekçesiyle 2006 yılında İran'a uygulanan ambargolar arttırıldı. 2015'te ise bu yaptırımlar varılan nükleer anlaşma uyarınca kademeli olarak kaldırıldı. Ancak 8 Mayıs 2018’de ABD’nin anlaşmadan çekilmesiyle ilişkiler yeni bir boyut kazandı.
İran, Ortadoğu’daki çatışmalar arasında en önemli aktörlerden biri olmakla birlikte Hizbullah ve Hamas’a olan desteğiyle sadece İsrail ve ABD’nin güvenliğini tehdit eden devlet olmayıp, nükleer ve balistik silahların edinilmesi ile nükleer güç sahibi devletler arasındaki dengeleri de değiştirmek yolunda ilerleyen bir devlet olarak da tanımlanabilir.
Bugüne kadar ABD’nin yaptırım uygulamaları ve İran’ı tecrit çabaları İran’ın tavırlarında herhangi bir değişikliğe yol açmamış olmakla birlikte ABD’nin de İran’a karşı tavrı değişmemiş hatta daha radikal bir hal almıştır.
Yaptırımların kötü etkisi
Geçmişte uygulanan yaptırım kararları İran parasını, dolar karşısında yaklaşık % 70 değer kaybına uğratmış, İran ekonomisini durgunluğa sürüklemiş, insanların satın alma gücünü giderek azaltmış ve yoksulluk oranı iki katına çıkmıştı.
Yaptırımlar doğrudan gıda ve ilacı içermese de, ilaç ithalatını finanse eden ve sınırlı tıbbi malzemelere yol açan bankacılık ve ticareti sınırlandırdı, hayati önem taşıyan ilaçlara ulaşmada sıkıntılar yaşandı. 2011 ile 2012 yılları arasında ABD ve Avrupa’dan ithal edilen ilaçlar % 30 oranında düştü. Her ne kadar yöneticiler tarafından yaptırımların esnek bir ekonomiye ulaşmak için bir fırsat olduğu ifade edilmiş olsa da tarım, tekstil ve otomotiv gibi yerli endüstriler ciddi şekilde zarar görmüştür.
Yaptırımların uygulandığı 2006 - 2015 döneminde İran ekonomisinde büyüme hız kesmiş, petrol üretimi yavaşlamış ve kişi başına düşen milli gelir 6.600 dolar seviyesinden 5.900 dolar seviyesine gerilemişti. Yaptırımların kalkmasıyla birlikte ekonomide büyüme yeniden hızlandı ve kişi başına düşen milli gelir de 2017 sonu itibarıyla 6.900 dolara yükseldi.
ABD’nin İran’a kapsamlı bir ekonomik yaptırım uygulama tehdidi inandırıcı değildir. Son 30 yılda ABD tüm ekonomik yaptırımları uygulamış, ancak tek taraflı yapılan bu baskılar etkili sonuçlar vermemiştir. Bu noktadan sonra eğer ABD kendi başına hareket etmek durumunda kalırsa, bir sonraki adım askeri harekât olabilir. Ancak, ABD bunun içinde müttefik bulmalıdır. İran’a bir askeri harekât düzenlemesi şu an için mümkün görünmemekle birlikte kolay da değildir. Çünkü İran, coğrafya ve nüfus olarak hem Afganistan hem de Irak’tan farklı, silahlı kuvvetler olarak daha güçlü, mezhepsel olarak Irak’tan daha homojen, ülkeye ve devlete aidiyetlik konusunda hepsinden çok daha ileride bir yapıya sahiptir.
Türkiye İran’a uygulanan yaptırımın tam içinde…
İran, Türkiye'nin önemli komşularından biri ve iki ülke arasında güçlü ekonomik bağlar var. Ancak son yaptırımlar ile Türkiye-İran arasında ihracat ve ithalat düşmüş, birçok Türk bankası İranlı müşterilerin ödemelerini durdurmuştur. Yaptırımların yeniden uygulamaya konması Türkiye'yi çok zor bir duruma düşürmek suretiyle Türk Lirası, ABD dolarına karşı keskin bir düşüş gösterdi. Bu durum yeni değildir. 2015 öncesi ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından İran'a uygulanan yaptırımlarda da Türkiye olumsuz etkilenmişti. Bu etki bir anlamda Türk ekonomisinin küresel ekonomiye bağlı olmasından da kaynaklanmaktadır.
Türkiye, Rusya’dan sonra en fazla İran’dan turist alıyor. Petrol ve doğalgaz gibi enerji ithalatı için İran'a ve Rusya’ya önemli ölçüde bağımlıdır. Bu durum karşısında ABD, İran yerine Suudi Arabistan'dan petrol alınmasını telkin ediyor. Zaten geri kalan petrol ihtiyacını Kuveyt ve Suudi Arabistan'dan karşılıyoruz. Ayrıca mesafe uzadıkça maliyetinin arttığı da ayrıca bir sorundur. Diyelim ki petrolü kısıtladık peki doğalgaz kısıtlamasını nasıl yapacağız. Bu sıkıntı asıl 4 Kasım’da kendini gösterecek gibi. Küresel petrol fiyatlarının ve iç talebin artmasının Türkiye'deki cari açığın artması, enflasyonu artırıp ekonomik büyümeyi azaltacaktır.
Bloklaşmaya doğru gidişat söz konusu…
Uluslararası destekten yoksun olan yaptırımlar bir de yanlış yöntemlerle uygulamaya konulunca başarısız bir dış politika aracı haline dönüşmektedir.
AB ülkeleri İtalya, Almanya ve Çin bu yaptırım kararı karşısında İran’a destek mesajları verdiler. Geçmiş yaptırım dönemlerinde, İran'ın en yakın müttefiklerinden Rusya yaptırımlara destek vermiş olsa da bugün tam tersi durum söz konusudur ve İran’ın yanında olduğunu belirtmiştir. Bu mesajlar akla bloklaşmalar ile dengeler mi değişiyor sorusunu getiriyor.
NATO müttefiki, stratejik ortağımız ABD tarafından yapılan baskı dolayısıyla Türkiye’yi Rusya ve İran’a yaklaştırmaktadır. Türkiye’nin son günlerde yaşadığı sıkıntı karşısında İran, devlet ve millet olarak Türkiye’nin yanında oldukları ve olacakları yönünde destek mesajı vermiştir. Hatta bölgede Rusya, Çin, Türkiye, İran yakınlaşmasının yeni bir birliğe yol açacağı da öngörülebilir. Daha da ileri gidilecek olursa 1964 yılında Türkiye-İran-Pakistan arasında ekonomik gelişme temposunu hızlandırmak, haberleşme ve ulaştırma, ticaret, petrol, turizm, bankacılık ve sigortacılık, teknik ve kültürel alanlarda işbirliğini sağlamaya yönelik bir örgütlenmeye gidilmesi için kurulan RCD gibi “bölgesel kalkınma teşkilatı” kurulmalıdır.
Bölgede sadece ekonomik olmayan önemli bir oyun vardır. Unutulmaması gereken İran hapşurursa Türkiye nezle olur, Türkiye hapşurursa İran nezle olur…
Geçmişte ABD’nin önce yaptırım uygulayıp sonra uluslararası işbirliği için destek araması hedeflerine ulaşmaktaki etkinliğini azaltmış olduğu gibi bugün de aynı durum söz konusudur.
Yaptırımların uluslararası hukuk açısından meşruiyeti tartışmalıdır. Çünkü yaptırımlar ilgili ülke halkına zarar verdiği ölçüde hukukiliğini kaybetmekte ve insan hakları göz önünde bulundurulduğunda hukukiliği tartışma konusu olmaktadır.
*https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45040383
Makale ilk olarak Diplomatik Gözlem Dergisi'nin Eylül 2018 sayısında yayınlanmıştır.