Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis ile Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos ve Başbakan Aleksis Çipras, Kıbrıslı Rumlara göre dünya Helenizminin en sadık ve güçlü savunucuları. Bu nedenle de gerek Ege sorununda, gerekse de Kıbrıs konusunda başları bir türlü dertten kurtulmuyor.
Anastasiadis’in, kendi kendine gelin güvey olduğu ve kağıttan kaplan olduğunu unutup yaptığı hataları görünce aklıma geçmişte seleflerinin Türkiye’yi hiç yokmuş gibi varsayarak yaptıkları geri dönüşü olmayan hatalar geliyor hemen. Sonra da akılsızlıklarına gülümsüyorum, 600 bin kişilik üfürükten bir devletin, yanı başındaki bir taş atımı uzakta olan 82 milyonluk, bir devleti yok sayarak yaptıkları içi boş kahramanlıklara ve bunun sonucunda uğradıkları hüsranlara.
Makarios’un muvafakati ile Yunanistan’ın 1964 Mart’ında Kıbrıs adasına gönderdiği 20 bin kişilik tümen sayesinde kendini aslanların aslanı sanan Yorgos Grivas, Küçük Asya Felaketinin, Rumca’da Mikra Anatoliki Katastrophi olarak tanımladıkları 30 Ağustos 1922 tarihinde Yunan ordusunun denize dökülmesinin, öcünü almak mantığı ile Erenköy bölgesinde bir avuç üniversiteli gencimiz tarafından savunulan Erenköy bölgesine saldırma kararı almıştı. Üstüne üstlük saldırı öncesinde Erenköy’de Türkleri denize dökeceği ilanlarını başta Mahi olmak üzere Rum gazetelerinde yayınlamış ve Rum halkını bu tarihi olayı da seyretmeye davet etmişti. Sadece 70 kilometre uzakta olan Türkiye’yi “yok” saymış, müdahale edebileceğine ihtimal vermemiş 5 Ağustos 1964 günü müthiş bir sayı ve silah üstünlüğü ile Erenköy’e saldırmıştı. Sonucu tam bir hezimet oldu Rumlar için. Türkiye’nin gönderdiği 64 savaş uçağı, kendilerini aslanlar zanneden RMMO mensuplarını tavşana dönüştürdü ve nasıl kaçacaklarını şaşırdılar.
Bunu hazmedemeyen Grivas, 15 Kasım 1967 günü bu sefer Makarios’un onayını almaya gerek duymadan 2 bin kişilik bir askeri güçle, sayıları 100’ü geçmeyen mücahitlerle savunulan Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırdı ve mücahit kardeşlerimizin cephanelerinin bitmesi sonrasında da köyleri ele geçirdi. Bazılarının üzerlerine mazot dökülüp yakılarak şehit edilen 24 kaybımız oldu. Akşamüstü iki köyü aynı anda ele geçiren Grivas ellerini ovuştururken, daha sabah olmadan Türkiye’nin Yunanistan’a verdiği son derece ağır “Yazılı Nota”yla köyler boşaltılmış, Grivas sınır dışına gönderilmiş ve 20 bin kişilik Yunan Tümeni adadan ayrılmak zorunda kalmıştı. Rumlar bu akılsızca saldırının olumsuz etkilerini 20 Temmuz 1974 tarihine adaya ayak basan TSK’ın karşısında tutunamayarak ağır bir şekilde ödediler.
15 Temmuz 19754 günü, geçmişten ders alınmayıp Türkiye’yi gene yok sayıp, “nasıl olsa adaya müdahale edemez” mantığı ile Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak amaçlı yapılan darbenin sonucunda adanın üçte birini bir daha ele geçirememek üzere kaybetmişlerdi.
1997 başında başlayan ve 1998 sonuna doğru füzelerin Yunanistan’a konuşlanması ile sonuçlanan dönemin Rum hükümetinin aldığı S300 füzelerinin Kıbrıs’a konuşlandırılması krizi ise bir başka aptallıktı. Türkiye bölgesel ağırlığını Rum hükümetinin üzerinde hissettirince Ruslara ödenen 270 milyon Dolar boşa gitmiş ve S300 füzeleri Girit’e yerleştirilmek zorunda kalınmıştı. Şimdi bu füzeler tamamen NATO’nun kontrolünde olmak üzere Girit dağlarında güneşlenmekte.
Doğu Akdeniz’de var olduğu iddia edilen doğalgaz konusunda Mayıs 2012’de Avrupa Komisyonu başkanı Herman Van Rompuy’un, 17 Nisan 2017’de Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, 5 Mayıs 2017’de ABD Kıbrıs Büyükelçisi Kathleen Doherty’in ve 10 Mayıs 2017’de ABD Dışişleri Bakanlığının yaptığı “Kıbrıslı Türklerle adilane bir şekilde doğalgaz ve petrol paylaşman Kıbrıs sorununa çözümü kolaylaştıracaktır” uyarılarına kulak vermeyen Anastasiadis’in “Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri yok sayıp” dikkate almaması yeni bir hezimetin habercisi gibi.
“Anlayana sivri sinek saz, anlamayan davul zurna az” atasözü büyüklerimiz, atalarımız tarafından boşuna söylenmemiş…