Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, mevcut durumu devam ettirmek ve dönemin Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios tarafından “Zorunluluk Doktirini” gibi hiçbir geçerliliği olmayan bir mahkeme kararının arkasına saklanarak ele geçirdiği sözde Kıbrıs Cumhuriyetini elde tutmak için, her tür yolu -etik ve yasal olup olmadığına bakmaksızın- deniyor.
Crans Montana’da 30 Haziran 2017 tarihinde çöken müzakerelerin sorumluluğu Güney Kıbrıs Rum Yönetimine ve dolayısıyla Rum lider Anastasiadis’in sırtına yüklenince, Anastasiadis kendi aklınca bir çıkış noktası yaratmaya çalıştı. Seçtiği yol ise akılları bulandırmak ve belge karmaşası yaratmak oldu.
2018 yılında yapılan seçimlerde tekrar Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı seçilince önce sanki de Crans Montana’da yayınlanan belgelerin içinde “Sıfır Asker, Sıfır Garanti” tezini, kabul edilmiş ve yer almış gibi yaymaya başladı. Arkasından da Kıbrıslı Türklerin “Eşitlik, kararlarda belirleyici oy ve devlet yönetimine etkin katılım” isteklerini “Kurulacak Devletin İşlerliğine engel teşkil edeceği” iddiası ile yeni devletin bu eşitlik nedeni ile “İşleyebilir bir Devlet” olmayacağı savını yaymaya başladı.
Aklınca, Crans Montana görüşmelerinin çökmesinin nedenlerini Kıbrıslı Türklere ve Türk tarafına yüklemek için “Türk askerinin tümü ile geri çekilmesi, garantilerin kaldırılması ve siyasi eşitliği kabul etmemeleri sebebiyle Crans Montana görüşmeleri çökmüştür” iddiasını ilgili taraflara kabul ettirmeye çalıştı.
Tüm bunları ilgili taraflar yutmayınca son çareyi “Belge karmaşası yaratarak sorundan kurtulma” yolunda buldu.
Anastasiadis’e göre BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 30 Haziran 2017 tarihinde Crans Montana’da taraflara sunduğu “Guterres Çerçevesi”nde altı başlık var. Bu başlıkların içinde Güvenlik ve Asker konusu yer alsa da BM Genel Sekreterinin “Güvenlik ve asker konularını sizin görüşme yetkiniz yok. Bunu ancak Garantörler kendi aralarında görüşüp sonuçlandırabilirler” tavsiyesi bulunmakta. Anastasiadis’in “sıfır asker, sıfır garanti” iddiası da BM Genel Sekreterinin bu görüşünden sonra geçerliliğini tamamen kaybetmiş oldu.
BM Genel Sekreteri, Crans Montana’da “varılacak çözümün hangi alanlarda nasıl uygulanacağına değinen” resmiyet içermeyen bir “Non Paper” sundu. Tarafların hiçbirinin açıklamadığı bu belgeyi, bir başka amaçla Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias açıkladı. İşin garip yanı söz konusu belge, müzakereler çöktüğü için taraflar arasında hiç görüşülemedi ve bir kenara atıldı.
Tüm bu gelişmelerden sonra köşeye sıkışacağını hisseden Anastasiadis 4 Temmuz tarihinde BM Genel Sekreterine “Sıfır asker, sıfır garanti olmazsa masaya oturmam” “mealinde bir mektup yazarak gönderdi.
İşte Anastasiadis’in Crans Montana’da “Sıfır asker, sıfır garanti talebimiz kabul edildi” iddiası bu mektuptan kaynaklanmakta. Güya kendisinin yazdığı bu mektupla içeriği BM Genel Sekreteri tarafından kabul edilmiş ve uygulamaya konmuş da Türk tarafı kabul etmemiş ve kendisi de bu nedenle müzakerelerin çökmesinden de sorumlu değilmiş.
Tam da Kıbrıs Türkçesi ile “Hikayeden zurna!” Elle tutulur, ciddiye alınacak en küçük bir tarafı bile yok.
Şimdi de suçlamalardan yılan Anastasiadis, 4 Temmuz’da dönemin BM temsilcisi Eide’nin kendilerine söz konusu bu “Non Paper” olarak addedilen belge ile ilgili açılım yaptığını ve bunun tutanaklarda olduğunu ama bu tutanakların kaybolduğunu iddia etmeye başladı.
Belli ki Kıbrıslı Rum lider kendi kazdığı kuyuya düştü ve düştüğü çukurdan kurtulmak için her yolu, her yalanı deniyor. Bakalım bu yalan rüzgarı kendisini bu defa nereye savuracak!