Her ne kadar İngiltere’de 23 Haziran’da gerçekleştirilen referandum sonrası çıkan Avrupa Birliğinden ayrılma kararı İngiltere’yi bağlayan bir konuysa da, Haziran ayının ikinci yarısında yaşanan politik olaylar bir birine ulanınca, Orta Doğu’daki siyasal ve güç dengeleri adeta alt üst oldu.
26 Haziran’da Roma’da mutabakata varılan İsrail ve Türkiye'nin ilişkileri normalleştirme görüşmeleri, 2010 yılında yaşanan Mavi Marmara olayının Türkiye’nin ortaya koyduğu koşullarda tatlıya bağlandı. Buna gerçekte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 29 Ocak 2009 yılında gerçekleştirilen Davos Ekonomi Zirvesi'ndeki “One Minute” çıkışının, 7 sene sonra Roma mutabakatını ve Türkiye-İsrail yakınlaşmasını getirdi de diyebiliriz.
Aradan geçen 7 sene de İsrail Orta Doğu’da çok yalnız ve korumasız olduğunu, Yunanistan-Kıbrıs Rum Kesimi-İsrail yakınlaşmasının yapay olduğunu ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” felsefesinden öteye kendisine hiçbir kazanım getirmeyeceğini, Mısır’la olan ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde devam edeceğinin garantisinin olmadığını ve en önemlisi de Orta Doğu'da bir barut fıçısı olduğunu ve bu patlamayı da Türkiye olmadan en az zararla atlatamayacağının farkına vardı.
28 Haziran günü Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye ile ilişkileri normalleştirmeye hazır oldukları içerikli Türkiye’ye yönelik yaptığı “Barış” çağrısının zamanlaması da inanılmaz bir önem taşımakta.
Son bir hafta içinde bölgede yaşanan politik olayların içindeki en önemli gelişme ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Cumhurbaşkanı Putin’e uzattığı dostluk eli. İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesinden belki de çok daha önemli bir gelişme.
Politikanın ve siyasetin en derinlerine kadar politikacı ve akademisyen kimliği ile inmiş bir kişi olarak özellikle Türkiye’deki ve Rusya’daki bazı gazetelerde yayınlanan ve medya kuruluşlarında bahsedilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Cumhurbaşkanı Putin’ gönderdiğini iddia ettikleri yazının veya da mektubun içeriğini okuyunca gülmek geliyor içimden. Belli ki bu iddiayı ortaya atanlar, üst düzey siyaset içerikli resmi bir yazının nasıl ve hangi kelimelerle, hangi dengelerin korunmasına dikkat edilerek yazıldığının pek de bilincinde veya farkında değiller.
Son bir haftada oluşan resme baktığım zaman, Kıbrıs Rum Yönetiminin büyük bir açıkgözlülük ve politik başarı kisvesi altında Türkiye aleyhine bölgede kurmaya çalıştığı cephelerin, ne kadar zayıf olduğunu ve bir gece de kolayca çöktüğünü görmekteyim.
İtalyan ENI şirketinin Mısır’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde, Nil Deltası açıklarında dünyanın en büyük doğalgaz yatağını bulduğunu açıklamasında sonra Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik bölgesi içinde yer alan Afrodit parselinde var olduğu iddia edilen doğalgazın değeri hem sıfırla çarpıldı, hem de bu doğalgazın bir gün çıkarılması durumda, İsrail-Türkiye doğalgaz boru hattı ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya göndermekten başka bir seçeneği de kalmadı. Şimdi Kıbrıslı Rumların siyaseten elleri zayıf, ekonomik olarak da Türkiye’ye muhtaç olmak sürecine girdiler.
Ne İsrail ne de Mısır, Kıbrıs Rum Yönetimini Türkiye’ye tercih edebilecek konumda değiller. Gerek Rusya, gerekse de İsrail ve Mısır için Türkiye, artık birincil tercih konumunda. Bu durum da doğal olarak Kıbrıs Müzakerelerinin gidişatını da etkileyecek. Türkiye’nin yeni dış politikasına göre Kıbrıs Müzakereleri yıllarca daha devam edemez ve müzakerelere de bir son gün, tabirle “dead line” koymak gerekmekte artık….
Zaten, halk tabiri ile “ufaktan ufaktan” bu tarihte kulaklara fısıldanmaya başlandı….