Bazılarına göre Dışişleri Bakanlığı pozisyon olarak dış politikayı belirlemede bundan 40-50 sene önceki döneme göre çok daha az merkezi.
Artık genelde Beyaz Saray dış politikanın ana yönünü ve rengini belirleyen yer.
Ve Dışişleri Bakanı buradaki oyunculardan sadece biri ve aslında (Başkan’dan sonra) en önemlisi bile değil.
Bush döneminde Colin Powell neokonlar tarafından ABD’nin dışarıda saygı duyulan yüzü olarak kullanıldı ama önemli tartışmaların hiçbirinde sözünü geçiremedi ve sonra da eski bir peçete gibi buruşturulup atıldı.
Hillary Clinton da içerik olarak ABD dış poltikasına çok önemli katkılar yapamadı.
John Kerry ise Moskova ile işe yaramadığını kendisinin de bildiği yüzünden okunan onlarca görüşme yaptı ve Obama’yı Suriye konusunda yerinden milim oynatmayı başaramadı.
Obama dış politikanın ana parametrelerini Beyaz Saray’da çok güvendiği Denis McDonough ve Ben Rhodes gibi danışmanları ile belirledi.
Ama yine de Dışişleri Bakanlığı önemsiz bir pozisyon değil.
ABD’nin dünyaya karşı yüzü olan bu bakanlık çok önemli bir uzmanlık, birikim ve geleneği barındırıyor.
Denebilir ki, Trump gibi hem geçmişe göre oldukça farklılık gösterme hem de zaman içinde dalgalanma ihtimali yüksek olan bir dış politika izleyecek gibi görünen bir Başkan döneminde bu koltuğa oturacak kişinin kabiliyet ve kalitesi çok fark yaratabilir.
Bir kere, bu kişinin Trump’ın “devireceği çok sayıda çamı” arkasından koşarak tekrar yerine dikmek zorunda kalacağından emin olabiliriz.
Normalde diğer kritik noktalarda olduğu gibi bu bakanlığın başına da Başkan’la yakın kişisel ilişkiye sahip birinin gelmesinin avantajları olur.
Şu anda ismi geçen adaylar içinde Mitt Romney bu tanıma tam uymuyor.
Romney kendi partisinin adayı Trump’ın seçilmesini açıkça engellemeye çalışmıştı.
Ayrıca Mormon kökenli Romney Trump’a oy veren düşük eğitimli, evanjelist, kasabalı Beyazların da çok isteyeceği bir isim olmayabilir.
Ama Trump’ın geçen hafta görüştüğü Romney’nin görüntü olarak bu işi kotarabileceğini düşündüğü anlaşılıyor.
Fakat son günlerde Trump'ın seçilmesinde en önemli rolleri oynamış danışmanları Romney’e soğuk baktıklarını gösterdiler.
Romney yıllar önce ABD için en hayati dış tehdidin Rusya olduğunu söylediğinde çok eleştirilmişti.
Ama bugün birçok kişi onun bu tahmininin haklı çıktığını düşünüyor.
Sorun şu ki Trump bunlardan biri değil (gibi).
Romney’nin alternatifi eski New York Belediye Başkanı Giuliani ise hem bu görevin kendisine ait olduğunu düşündüğünü gösteren hem de başka görev kabul etmeyeceğini söylediği açıklamalarıyla puan kaybetti.
Aralarında İranlı Halkın Mücahitleri Örgütü olmak üzere bazı dış aktörlere verdiği danışmanlık ve lobicilik hizmetleri de sorun olarak görülüyor.
Giuliani’nin Senato’dan onay almasının daha zor olabileceği söyleniyor.
Yaşı, geçmişi ve fizik görüntüsü de her yıl yüzbinlerce mil yapmayı gerektiren bu görev için uygun olmayabilir.
Trump bu iki aday arasında karar veremeyip üçüncü bir adaya mesela General David Petraeus’a da yönelebilir.
Ama bu durumda, Savunma Bakanlığı için en çok adı geçen ismin James Mattis olduğu da hatırlanırsa, güvenlikle ilgili en kritik üç göreve de generaller gelmiş olacak ki bunun yakın zamanda örneği yok.
Hatta Trump’ın CIA Başkanlığına getireceği Mike Pompeo’nun da profesyonel askeri geçmişi var.
Trump bu pozisyona atama yapmakta gerçekten zorlanacak.
En azından görüntü olarak çok önemli olan bu pozisyona kısmen ılımlı v dünya ile ilişki kurmakta zorlanmayacak birinin gelmmesi beklenmeli.
Buraya da sertlik yanlısı birinin gelmesi soru işaretlerini arttırır ve yönetim içi tartışmalarda farklılığı azaltır ve groupthink ihtimali artar.
Şu anda henüz adı geçmemiş sürpriz bir isim de çıkabilir şapkadan ama şu anda en güçlü aday her şeye rağmen Romney.
Diyeceksiniz ki, “ama zaten sen Başkan da Hillary olacak” diyordun.
Orada sadece ben değil bu işleri benden çok daha yakın ve profesyobel takip eden onbinlerce gözlemci ve analist de yanıldı.
Kamuoyu yoklamaları yaktı bizi.
Neyse, Romney’nin tercih edilmesi Amerikan müesses nizamına kısmen de olsa nefes aldırabilir ve “içerde bir adamları olduğu” hissi verebilir.
Trump ayrıca kendisi hakkında zamanında çok “atıp tutmuş” Romney’e emir vermeyi cazip bulabilir:
“Mitt, şöyle geniş bir Orta Doğu turu yapmanı istiyorum: Hadi zıpla.”
Ve belki Romney'e "görevi ancak herkesin önünde özür dilersen alabilirsin" diyebilir.
Romney seçilirse Trump çok yakın çalıştğı bazı danışmanlarının hayalkırıklığını ve özellikle Giuliani’nin kırılan duygularını tamir etmek zorunda kalacak.
Ama adam çok “sempatik,” bunun da bir yolunu bulur herhalde.