Bugün (5 Mart) Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin Moskova’da İdlib krizini görüşmek için bir araya gelecek. Ocak ayında başlayan bölgedeki çatışmalar şubatta şiddetlenmiş ve 1 Mart’ta Türkiye’nin Bahar Kalkanı Harekâtı’nı başlatmasına yol açmıştı. Bu süreçte yaşananlar, Şam yönetimini aşarak Türkiye ile Rusya’nın doğrudan karşı karşıya gelme riskini artırmıştı. Fakat ne Türkiye ne de Rusya doğrudan bir savaştan yanadır.
İdlib krizinin başladığı günden bu yana Türkiye’nin hedefi, İdlib’de yaşanan çatışmaları kendisi için ciddi bir güvenlik krizine dönüşmeden engellemektir. Bu yönde Türkiye yoğun diplomatik çaba sarf etmesine rağmen Rusya yapıcı çözüm konusunda isteksiz davranmış ve daha çok Türkiye’nin geri adım atmasını beklemiştir. Rusya bu taktiğini diplomatik ortamda olduğu gibi sahada da uygulamaya çalışmıştır. Ancak 27 Şubat’ta Serakib’de yaşanan olaylar Türkiye’nin Rusya’ya yönelik siyasi kararını da değiştirdi. Suriye’de Rusya’nın müttefiki rejim güçlerine karşı kapsamlı operasyon başlatan Türkiye, bölgedeki güç dengesini Şam Cephesi aleyhine değiştirerek Rusya’nın siyasi kararlarını etkiledi.
Bu gelişmelere bakıldığında Erdoğan-Putin görüşmesi sahada yaşanan olaylar üzerinden yapılacak ve her iki taraf da kendi taleplerini öne sürecektir. Buna göre Türkiye, Rusya’dan Şam yönetimine baskı yaparak saldırıların durdurulmasını ve Soçi Mutabakatı’na uygun olarak rejim güçlerinin gözlem noktalarının dışına çekilmesini istemektedir. Rusya ise benzeri bir şekilde Soçi Mutabakatı’na atıfta bulunarak Türkiye’nin İdlib’deki terör unsurlarını temizlemesini istemektedir. İdlib krizinin başlamasına neden olan faktörler farklı olsa da Rusya’nın resmî söylemi bu yöndedir. Taraflar geri adım atmak istemese de İdlib’in daha büyük sorunlara yol açma ihtimalinin de farkındadır. Erdoğan’ın Moskova’ya gitmesi, krizin çözümü için bir çaba olduğu gibi aynı zamanda Rusya’ya yapılan bir jesttir. Rusya bu jesti iyi değerlendirebilirse uluslararası saygınlığını koruyabilir.
5 Mart’ta liderlerin yapacağı görüşmenin sonuçlarıyla ilgili iki ihtimal var; ya herhangi bir uzlaşmaya varılamayacak ve kriz devam edecek ya da bir anlaşmaya varılarak yeni bir süreç başlatılacak. Görüşmelerden bir sonuç alınamaması durumunda İdlib krizini tırmanması Rusya’nın aleyhine olacaktır. Çatışmaların sona ermemesi Türk Ordusu’nun Suriye rejimi güçlerine yönelik ağır tahribatının devam etmesi anlamına gelir ki bu da rejimin zayıflamasına yol açacaktır. Rejimin zayıflaması, sahada Rusya’nın zayıflaması anlamına gelir. Rusya’nın zayıflaması ise İran’ın güçlenmesine olanak sağlar. Rusya’nın rejimin yanında çatışmalara daha yoğun bir şekilde dâhil olması ise Rusya’nın savaş riskiyle karşı karşıya gelmesi demektir. Rusya’nın askerî operasyonlardan siyasi bir sonuç elde edememesi durumunda Suriye politikası başarısız olacaktır.
Moskova’da bir uzlaşmaya varılması, İdlib’deki çatışmaların azalmasına ve krizin çözümü konusunda yeni bir sürecin başlamasına imkân sağlayacaktır. Böylece Türkiye ile Rusya’nın savaştan kaçınarak birbirlerinin hassasiyetlerini daha iyi anlayacağı bir ilişki biçimi kurulabilir. Türkiye bu durumda İdlib’in uluslararası statüsü konusunda yeni girişimler başlatabilir. Bu durumda Türkiye, Rusya’nın da hassasiyetlerine cevap verebilecektir. Rusya’nın Suriye’de önemli aktörlerden biri olarak kalmasına ve Türkiye’yle Astana Süreci çerçevesinde iş birliğini devam ettirmesine olanak sağlayacaktır. Astana Süreci’nin sona ermesi ise uzun vadede Rusya’nın zararına olacaktır. Diplomatik olarak Rusya’nın Suriye barış sürecinde başarılı olabilmesi de Türkiye’yle iş birliğine bağlıdır.
Sonuç olarak 5 Mart’ta yapılacak olan Erdoğan-Putin görüşmesi çıkar dengelerinin ortak noktada buluşturulmasına yönelik olacaktır. Sahada önemli olduğu gibi diplomatik ortamda Rusya karşısında önemli başarı elde eden Türkiye, Moskova görüşmelerinde daha avantajlı durumdadır. İdlib krizinin çözüme kavuşturulması noktasında Moskova’da bir uzlaşıya varılması ve ilk aşama olarak çatışmaların sonlandırılmasıyla Erdoğan-Putin görüşmesi uluslararası güvenliğe hizmet etmiş olacaktır. Fakat barışın ve güvenliğin sağlanması ve sürdürülmesi aynı zamanda Rusya’nın yapıcı adımlar atmasına da bağlıdır.
Bu analiz ilk olarak İRAM-İran Araştırmaları Merkezi'nde yayınlanmıştır.