Hafta içinde son doğalgaz bağlantı borusu T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Viladimir Putin tarafından yerine konan Türk Akımı doğalgaz boru hattı Türkiye’nin yeni uluslararası siyasetinin bir başarısı ve yeni ufukların habercisi.
İkinci Dünya savaşı sonrasında Türkiye’ye, güya Türkiye’nin kalkınmasını sağlama amacıyla bir havuç gibi sunulan “Marshall yardımı” sonrasında Türkiye’nin sonuna kadar açtığı kapıdan ABD içeriye girmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en mahrem noktalarına kadar ulaşmayı başarmıştı, hem de hiç kimselere hissettirmeden. Bu derin sızmadan ne dönemin bakanlarının ne de başbakanının haberi olmuştu. ABD’nin derin devleti, iki-üç yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde Türkiye Cumhuriyetinin tüm Bakanlıklarını, Müdürlüklerini, Türk Silahlı Kuvvetlerini, Milli İstihbarat Teşkilatını ve Kamu İktisadi teşekküllerini (KİT) yönetir duruma gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti maalesef çok vahim bir durum içine düşmüş, tümü ile ABD’nin kıskacı ve denetimi altına girmişti.
Dünya Bankası, dönemin hükümetlerini boğazına kadar borçlandırmış, tüm ipleri eline almıştı. Kredi karşılığı zorla kabul ettirilen yaptırımlar gerçekte Türkiye’nin tam bağımsız ve bölge lideri olmasını önleyecek, kalkınmasını frenleyecek içerikteydi. Yerli sanayinin gelişmesini durdurmak, Türk üreticisini ve sanayicisini tarım ürünleri ile kısıtlamak, Köy Enstitülerinin kapılarına kilit vurdurtmak, uçak fabrikasını kapattırmak, demir yolu ve deniz yolu ulaşımı ile taşımacılığının gelişmesinin önüne engeller çıkarıp, sadece kara yollarının gelişmesine izin verdirmek gibi yaptırımlar ve kısıtlamalar Türkiye’nin uzun yıllar gelişememesine ve yerinde saymasına neden oldu.
Bariz bir şekilde olmasa da, bir şekilde bunun biraz farkına varan Başbakan Adnan Menderes, Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkilerini geliştirmek isteyince bunu CIA’nin organize ettiği çirkin bir darbe ve hayatı ile ödemişti.
Olayın tam olarak farkına varılması darbeden sonra oldu. Yıllar sonra Türkiye basınında yer alan evraklara göre durumun vahameti, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Albay Alpaslan Türkeş’in, göreve atandıktan bir müddet sonra başbakanlık ve diğer bakanlıklar içinde yaptığı inceleme ve teftiş sırasında İçişleri Bakanlığı’nda kimsenin dokunmadığı ve Amerikalıların dışında hiç kimsenin içeri giremediği bir odayı keşfetmesi ile ortaya çıktı. Bu odada CIA elemanları çalışmaktaydı ve İçişleri Bakanlığı'na dışarıdan gelen şifre, telgraflar ile bakanlıktan dışarı gönderilen tüm evraklar bu odada kontrolden geçmekte, incelenmekte, kayıt altına alınmakta, önemli olanlar da Pentagon’a bildirilmekteydi. Bu odanın, CIA'nın açık bir irtibat bürosu olduğunun farkına varan Türkeş, İçişleri Bakanlığındaki bu birimin Ankara’daki “Amerikan Yardım Ofisi”ne taşınmasını talep etti, sonra da tüm Bakanlıklar, Müdürlükler, KİT’ler, Genel Kurmay ve MİT’de araştırma başlattı. Dönemin CIA Ankara Başkanı V. Miller ile ABD Ankara Büyükelçisi araya girip odanın taşınmasını önlemek istemişse de Türkleş kararından vazgeçmeyecekti. En nihayet CIA, ABD Başkanını devreye sokunca, dönemin Milli Birlik Komitesi üyesi Albay Alpaslan Türkeş, bunun bedelini Hindistan’a sürgün edilmekle ödedi.
Demirel ve Ecevit dönemlerinde ABD’nin Türkiye’ye verdiği yardım ve kredilerin nasıl kullanılacağı konusunda TC ile ABD arasında görüş ayrılığının ortaya çıkması, ABD’nin Türkiye’nin ithalatı kısıp kalkınma hızını düşürmesini istemesi, Türkiye’nin sanayileşmesine ve hatta inşa edilmesi planlanan yeni baraj projelerine karşı çıkması, ABD’nin Kıbrıs Barış Harekatı ile afyon ekimine son verilmesini istemesi, 1971, 1980 ve 1997 darbelerini, 2000'li yıllar içinde yaşanan Balyoz, Ergenekon ve benzeri kumpasların yaşanmasını, FETÖ'nün savcılarının, FETÖ'nün polisleriyle Kozmik Oda'ya girmelerini, TSK'nın kalbine girip çok önemli askeri ve sivil planları çalmalarını ve en sonunda da 15 Temmuz darbe kalkışmasını getirdi.
Çok şükür artık ABD içimizde değil. Tüm gizli birimleri devlet içinden temizlendi.
ABD ne kadar istemiyor olsa da Türkiye-Rusya ilişkileri her gün biraz daha gelişmekte.
Türk Akımı Projesinin Türkiye’ye getirisi sadece doğalgazdan hazineye girecek yıllık 526 milyon Dolar değil. Rusya’dan yapılacak ithalatın TL ile Rusya’ya yapılacak ihracatın da Ruble ile ödenecek olması çok önemli bir gelişme. Farklı sektörlerde öne çıkmış olan Rusya ve Türkiye’nin gıda, müteahhitlik, sanayi ve endüstride birbirlerini tamamlayacak olmaları. Ve en önemlisi de Orta Doğu, Kafkaslar, Doğu Akdeniz ve Balkanlarda ABD’nin de üstesinden gelemeyeceği bir ittifak oluşturmaları…