Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinin sıkıntılı ve belki de kritik bir dönem içinde olduğu açık. Batı muhtemelen hiçbir zaman Türkiye'yi kendisinin eşit, doğal ve kalıcı bir üyesi olarak görmedi. Türkiye'nin Batı kulübü üyeliğinin üstünde hep bir asteriks (yıldız) oldu. Türkiye daha çok üs, bariyer, tampon ya da sıçrama tahtası olarak görüldü. Batı Türkiye'nin askeri olarak yardımına gelirken bunu genelde geç, eksik ve isteksiz yaptı. AB üyeliği umudu ya da yalanı ilişkilere bir tür yakıt oldu. Şimdi bunun artık kendine saygısı olan hiç bir gözlemci tarafından gerçekçi bir ihtimal olarak görülemeyeceği bir dönemdeyiz.
Seçilme şansı nispeten daha az olmakla beraber (%40?) Donald Trump'ın başkan seçilmesi halinde Nato ittifakı da mümkündür ki tarihinin en büyük krizini yaşayacak. Türkiye Kürt meselesi nedeniyle Batı'nın tercihlerinden ciddi bir rahatsızlık ve tedirginlik duyuyor. Cemaat darbesinden sonra da Batı'nın ilgisizlik, hassasiyet eksikliği ve hatta küstahlığına muhatap olan Türkiye Batı dışı seçeneklere yönelebilir mi? Belki. Ama bundan önce yapılması gereken Batılı muhataplarımıza rahatsızlıklarımızı, taleplerimizi ve beklentilerimizi kızıp bağırarak değil "anlaşılır bir İngilizce ile tane tane" anlatmak olmalıdır. Bundan sonra da asgari taleplerimizi ve bunlara cevap bulamazsak ittifakla ilgili katkımızı nasıl sınırlamaya başlayacağımız belirtilmelidir. Karşı tarafın söyleyecekleri de dikkatle dinlenmeli ama bizi ucu açık yuvarlak sözlerle uyutup kandırmalarına izin verilmemelidir.
Türkiye'nin Batı ittifakına katkısı gerçek, çok boyutlu ve uzun dönemlidir. Bu katkının da ötesinde Türkiye'nin istikrarlı ve huzurlu bir ülke olmasında Batı'nın belki her zaman farkında olmadığı bir çıkarı vardır. Türkiye'nin bölünme, iç savaş, istikrarsızlaşma senaryolarının Batı'nın işine yarayacağını düşünmek zor değilse de yanlıştır. “Çeker giderim ha” demeden önce bu zorunlu hareketleri yapmak daha isabetli ve yapıcı olur. Kullanılan dilin içeriğinin yanında tarzının da önemli olduğu unutulmamalıdır. Güçlü ve kararlı bir diplomasi kibar ve münasip bir dille yürütülebilir. Boş iddia, tehdit ve blöflerin ilişkiye ve çıkarlarımıza katkı yapma ihtimali düşüktür. Batı ile boşanacaksak bunu yapmadan önce “oturup konuştuğumuzdan” emin olmalıyız. Batı dışındaki seçeneklerin hem getirileri hem de gerçekleşme ihtimalleri nispeten daha düşüktür. Bunu demek Batı dışı aktörlerle ilişkilerimizi geliştirmeye engel değildir. Türkiye’nin hiçbir kampa tam olarak bağlı olmadığı bir gelecek de seçenekler arasında yer almalıdır.