Rum lider Anastasiadis’in ilginç yaklaşımları ve söylemleri var.
Kendini adeta Kıbrıs adasının kralı zannediyor bizi de tebaası.
Anastasiadis, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs adasının yer altı, yer üstü tüm zenginliklerinde hakkı ve payı olduğunu kasten göz ardı ederek, kendisinin de başı olduğu Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tek yanlı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede sondaja başlayacaklarını açıklaması ortalığı gene karıştırdı. Anastasiadis, Avrupa Birliğine güvenerek ne Türkiye’nin ne de Kıbrıslı Türklerin uyarılarını dikkate almayacak kadar kendini havalarda görüyor.
Makarios da “Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için Kıbrıslı Türklere yapacağım kanlı saldırılara Türkiye müdahale etmeye cesaret edemez. Etse bile nasıl olsa Amerika ve Avrupa Türkiye’nin müdahalesine mani olur düşüncesi” ile 21 Aralık 1963 gecesi Kıbrıslı Türklere karşı saldırılarını başlatmıştı. Her kanlı saldırıdan sonra da Rumların elinde ve yönetiminde olan Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu’nda da Kıbrıslı Türklerle alay etmek ve morallerini bozmak için “Bekledim de gelmedin” şarkısını çaldırırdı.
Dönemin Çalışma Bakanı EOKA’cı Tassos Papadopulos da, Türklere karşı giriştikleri kanlı bir saldırıdan sonra işler ciddiye binip Türkiye sesini yükseltince, ABD Elçisine “Türkiye müdahale etmeye kalkışırsa, 45 dakikada adayı Kıbrıslı Türklerden temizleriz” gibi megalomanik bir telgraf çekmişti.
Türkiye’yi dikkate almadan yaptıkları saldırılar ve adayı Yunanistan’a bağlamak amaçlı gerçekleştirdikleri darbe bardağı taşırınca megalomanik heveslerinin altında ezildiler. 45 dakikada adadan sileceklerini ve tümünü katledeceklerini varsaydıkları Kıbrıslı Türkler beklenmedik bir direniş gösterip, adaya ayak basan Türk Silahlı Kuvvetlerini durduramayınca çareyi Türk Ordusunun önünden, arkalarına bakmadan kaçmakta bulmuşlardı.
Türkleri hiçe saymanın bedeli felaket olmuş, adanın üçte biri ellerinden kayıp gitmiş bu akılsız davranış ve düşüncelerinden dolayı. Bırakın Kıbrıslı Türklerin tümünü 45 dakikada katletmeyi, kaybettikleri toprakları geri almaları bile hayalden de öteye gitmişti. Tam 30 yıl KKTC topraklarına ayaklarını bile basamamışlardı bu akıldışı megalomanilerinden dolayı. 24 Nisan 2003 tarihinde kapıları açmak kararını almasaydık, halen daha KKTC topraklarına uzaktan dürbünle bakacaklardı.
Şimdi Anastasiadis de aynı hatayı yapıyor. Sırtını dayadığı Avrupa Birliğinin ve Hristiyan dünyasının kendisini sonuna kadar koruyacakları varsayımı ile Türkiye’ye kafa tutmaya çalışıyor ve uyarılarını dikkate almıyor, aynen Makarios’un 50 sene evvel yaptığı gibi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, Rumların tek yanlı ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgede Temmuz ayında sondaja başlamaları durumunda bunun müzakereleri olumsuz etkileyeceğine dikkat çekerek, gerginlik yaratan girişimleri ortadan kaldırmak için ya kazıları ertelemek ya da çözümü süratlendirmek gerektiğini belirtmesi Anastasiadis’i belli ki kızdırmış.
Paskalya yortusu nedeniyle Larnaka’ya bağlı Delikipo’daki “Korgeneral Stilianu Kalamburci” kışlasını ziyaretinde yaptığı konuşmada “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının müzakere altında olmadığını, asla bu konuyu müzakere etmeyeceğini ve müzakere masasına, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarıyla ilgili herhangi bir şeyin gelmesini kabul etmediğini ve etmeyeceğini” söyledi. Yani kendisi ne isterse o konu konuşulacak müzakere masasında ve başka bir konu görüşülmeyecek demeye getirdi konuyu.
Ben Akıncı’nın yerinde olsam Anastasiadis’in bu açıklamasına karşı hemen bir açıklama yaparım ve “Müzakere masasında, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Ek I, İttifak ve Garantiler Anlaşmasını, Türkiye’nin garantörlüğünü ve adadaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığı ile ilgili herhangi bir şeyin gelmesini kabul etmediğini ve etmeyeceğini” belirtirim.
Rum’un anlayacağı tek dil, göze göz, dişe diştir.
Umarım Akıncı ve ekibi işbaşına geldikleri 2015 yılı Nisan ayından günümüze kadar geçen 2 yıl içinde Rumları iyice tanımış ve Kıbrıs ile ilgili düşüncelerini anlamışlardır…