Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, Kıbrıs Müzakereleri söz konusu olunca gerek Kıbrıs'ta gerek Türkiye'de her daim merak konusu olan Türk temsilcilerin hareket tarzını ve dolayısıyla görüşmelerin gidişatını belirleyenin Türkiye olup olmadığı konusundaki soruyu her zamanki samimiyetiyle şöyle yanıtladı:
"Garantiler konusu haricindeki hiçbir konuda kendi önerilerimizi geliştirirken veya birtakım önerilerimizde esneklik gösterirken Türkiye dahil kimseden ne bir telkin ne de bir yönlendirme oldu. Neden derseniz bunlar bizim çok daha fazla hakim olduğumuz konulardı ve yaptığımız görevi, vatandaşlarımızın hassasiyetlerini biliyorduk. Düşündüğünüz anlamda bir sıkıntımız olmadı,ama nedense toplum olarak bir eziklik ve özgüven eksikliği sonucu iyi yönettiğimizde (ister ülkeyi isterse müzakere sürecini) dahi Türkiye'nin talimatıyla hareket ettiğimiz ya da etmemiz gerektiği gibi bir garip toplumsal ruh hali içerisindeyiz. Kanaatim odur ki bu ruh halinden hepimiz bir an önce kurtulmak zorundayız." şeklinde cevapladı.
Bu cevap iki yönüyle önemlidir. Birincisi Türkiye'nin yönlendirmesi olup olmadığını değerlendirebilecek en yetkili isimlerdendir. Bu kendisinin müzakereci kimliğinden kaynaklanır. Kısaca göz atarsak: Kudret Özersay, farklı liderler döneminde 12 yıl boyunca Kıbrıs müzakerelerini yürüten ekibin içerisinde yer almıştır. KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve ardından ikinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın müzakere heyetinde; 2002-2003 ve 2003-2004 dönemlerinde, Birleşmiş Milletler Antlaşmalar Komitesi üyeliği yaparak, Annan Planı müzakerelerinde Kıbrıs Türk tarafının müzakere heyetinde yer almıştır. Kıbrıs Türk müzakere heyeti içerisinde uluslararası hukuk uzmanı sıfatıyla İsviçre'nin Bürgenstock kasabasında yapılan müzakerelere katılmıştır. 2010 yılında üçüncü Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nun döneminde atandığı Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi görevini 8 Haziran 2012 tarihine kadar sürdürmüştür. Bu arada KKTC'de Toparlanıyoruz isimli sivil toplum hareketinin öncülüğünü yapmış; KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu tarafından 2014'te tekrar Kıbrıs Türk tarafının müzakerecisi olarak atanmıştır. 12 yıllık müzakere görevi sırasında üç farklı KKTC Cumhurbaşkanı, dört farklı Kıbrıs Rum lideri (Klerides; Papadopulos, Hristofyas ve Anastasiades) ve iki farklı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (Kofi Annan ve Ban Ki Moon) ile aynı müzakere masasında bulunmuş ve Kıbrıs Türk tarafını temsil etmiştir.
Kudret Özersay'ın cevabını önemli kılan ikinci yön ise Kıbrıs Türk halkının içine sürüklendiği eziklik ve özgüven yoksunu ruh haline ilişkin yerinde tespitidir. Zira bir gün KKTC'nin bağımsızlığının tanınması yoluna gidilecekse bunu yapacak olan ve yapması gereken Kıbrıs Türk halkıdır. Kıbrıs Türk halkı bunu, kendi devletine, demokrasisine, milletine duyduğu güvenle yapacaktır. Aynı şekilde Kıbrıs Sorunu'nun gidişatı Rumlarla yeni bir ortaklık devleti kurmak yönünde olacaksa da yine Kıbrıs Türkü kendi geleceği için en uygun koşulların oluştuğunun takibini yapmak zorundadır. Burada da kendi mevcut devlet ve siyasi yapısına, demokrasisine duyduğu/duymak zorunda olduğu güvenin güçlü olması şarttır. Kıbrıs Türkünün toplumsal özgüveni güçlü olursa müzakerelerden ne beklediği sorusunun cevabıyla süreci bizzat yönlendirebilecekdir. Aslında Kıbrıs Türkü, her şeyden önce kendi geleceğini tayin etme kudretinde olduğunun farkına varmak zorundadır.