ABD’nin Türkiye politikasında bir 1) kafa karışıklığı, 2) çeşitli çelişkiler içinde kıvranma, 3) cahillik, 4) önyargı, 4) Türkiye’yi oyalama, uyutma, kandırma veya en azından 6) kendi içinde bir koordinasyon eksikliği olduğu söylenebilir. ABD Türkiye’nin en önemli iki düşmanı PKK ve Cemaat’e kol kanat germektedir. Bu devam ettirilemez olmalıdır. Ama öyle olacak mı bundan çok emin değiliz. Çünkü Türkiye konsantrasyon, koordinasyon, stratejik düşünme, karşı tarafın dert, kapasite, koz, zorluk ve zayıflıklarını hesaplama ve buna göre davranma ve derdini dünyaya “anlaşılır bir İngilizceyle tane tane anlatma” konusunda genelde eksiklik göstermektedir. “PKK-PYD aynı şeydir” demekte ama hem ABD hem de dünya kamuoyunun önüne bunu görsel, belgesel, mantıki bir şekilde koyamamaktadır. Buna karşılık “sanki ABD bilmiyor mu öyle olduğunu” denebilir ama bunu tartışılamaz şekilde “kanıtlamanın” önemi açık olmalıdır.
ABD PKK’ya ilk silah attığında anında İncirlik’in faaliyetleri ucu açık bir şekilde durdurulmalı, benzer şeyin tekrarı halinde ABD’nin eline valizinin verileceği hiçbir şüpheye imkan vermeyecek açıklıkta iletilmeliydi. Bu olay yaşandıktan kısa bir süre sonra Türkiye’yi ziyaret eden dönemin ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, “ben Türklerin bu konuyu çok önemli bir sorun olarak gördüklerine dair bir izlenim edinmedim” demişti. Bu durumda yapılacak şey a) yaptığı görüşmelerin tutanaklarını elden geçirmek, eğer tersi şeyler söylendiyse bunu dünyayla paylaşmak, yok görüşmelerde zaaf varsa o gezide kimlerle görüştüyse onları görevden almak olmalıydı. Ama belki bundan da önce devletin içinde dış, güvenlik, terör politikalarını günlük, anlık, ayrıntılı, stratejik, uzun dönemli olarak koordine şekilde takip etme, tartışma, politika oluşturma, uygulama, uygulamayı izleme ve varsa gerekli düzeltme ve değişiklikleri yapacak kurum, personel, kültür ve iş yapma yöntemlerini yerleştirmektir.
ABD uyarı ve eleştirilerimize tınmadığında bunun kendisi için bir bedeli olmalıdır. Bu bedel sadece şikayet etmenin çok ötesinde somut, acıtıcı, hızlı ve kesin olmalıdır. İncirlik hem Türkiye’nin egemenliği açısından bir problem, hem de ABD için kısa vadede, kolaylıkla, aynı kalite, güvenlik ve maliyetle yerine yenisi koyulamayacak bir kolaylıktır. Vazgeçilemez olmayabilir ama Ankara’nın İncirlik’i sadece arada bir içi ve arkası boş tehditler şeklinde değil gerçekten somut dış politika getirileri sağlayacak şekilde kullanılabilmesi gerekir. Türkiye ABD’ye bu kadar değerli bir üs veriyorsa karşılığında ABD’den bir şeyler alabilmelidir. ABD İncirlik’in bir pazarlık kozu olarak kullanılmasına blöf ve tehditlerle karşılık verebilir. Bunlara karşı hem zihinsel hem psikolojik olarak hazırlıklı olunmalıdır. Türkiye ABD’den ekstra bir şey istiyor değildir. ABD’den istediğimiz sadece kendi güvenliği ve varlığına kasteden aktörlerle ilişkisini değiştirmesidir. Uzun süredir Türkiye’nin çıkarları aleyhine davranmayı alışkanlık hakline getirmiş ABD’ye karşı sözde değil özde ve pratikte sert olmak gerekmektedir. Sert söylemler kamuoyunun belli kesimlerinin hoşuna gitse de sonuç almak için yeterli değildir. Hatta bazen ters tepebilmektedir. ABD ile kameraların önünde yumuşak, “içerideki görüşmede” sert ama yapıcı ve yaratıcı önerilerle gelmek, temel çıkarlarımıza dikkat edilmemeye devam edilirse somut acıtıcı adımlarla karşılık verilmelidir.
ABD Türkiye’den çok daha güçlü bir devlet olabilir. Ankara’nın ABD’ye karşı oynayabileceği kartların sayısı, büyüklüğü, kullanışlılığı da sınırsız olmayabilir. Ama bu kartlar hiç yok değildir. Söz konusu meseleler Türkiye için hayati konulardır, ABD için değil. Bu konularda daha fazla bedel ödemeye hazır olan tarafın biz olması bize “tırmandırma üstünlüğü” (“escalation dominance”) vermelidir. Bu her konuda bizim dediğimiz olmalı, olabilir anlamına gelmez. Ama bu coğrafyada, varlığımızı ilgilendiren konularda, ABD’ye karşı elimizdeki kartları gerekirse kullanabileceğimizi karşı tarafa hissettirebilmeliyiz. ABD Türkiye’yi zayıf, akılsız, fevri, yalnız, tehlikelere açık, fazla alternatifi olmayan, ABD desteğine muhtaç hissettirmeye çalışır. Bir süre sonra buna kendisi de inanmaya başlamış olabilir. Öyle olmadığımızı kanıtlamak ilişkideki abukluğu sona erdirmek için gerekli olabilir. ABD ile başka bir ilişki mümkündür. Bu kendimizi saydırmakla olur. Bunun için bedel ödemek ve bazı riskler almak gerekebilir. Bunu yapmaya gücümüz ve cesaretimiz yoksa mevcut durum kendini belki ucundan biraz farklı şekillerde üretmeye devam eder. Türkiye’de refleksiv olarak ABD yanlısı ya da onun dediklerine uyma eğiliminde olan bazı seslerin de artık bakış açısı ve tutumlarını değiştirmeye başlamaları cesaret vericidir.