Sabahattin İsmail Sabahattin İsmail

Doğu Akdeniz'de Rum Sondajlarını Engelleme Politikası Değişti mi?

26 Ağustos 2022
Doğu Akdenizde Rum Sondajlarını Engelleme Politikası Değişti mi?

Türkiye ve KKTC'nin kendi MEB alanlarını ilan etmemesinden yararlanan Rum yönetimi, 20 yıl kadar önce kendi aklına göre MEB ilan etti. 
17 Şubat 2003'te Mısır ile,  2007'de Lübnan ile, 12 Aralık 2010'da İsrail ile MEB anlaşmaları imzaladı
Türkiye ve KKTC, her defasında açıklama yaparak Rum Yönetimi’nin ilan ettiği MEB'in ve buna dayanarak bölgedeki 3 ülke ile yaptığı MEB anlaşmalarının gayrı meşru olduğunu, Türkiye ve KKTC kıta sahanlığına tecavüz ettiğini,  Kıbrıs Türklerinin de bu alanlarda meşru hak ve çıkarları olduğunu, bu hakların korunmasında kararlı olunduğunu duyurdu.
Ne ki, Rum yönetimi bu uyarılara kulak tıkayarak, gasp ettiği MEB alanını yine kendi aklına göre 13 parçaya ayırdı. 

Parseller Çakışıyor

Sözde 13 parselden, 1, 4, 5, 6, 7 numaralı parseller, Türk kıta sahanlığı ile ve 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı parseller de KKTC'nin kıta sahanlığı ile çakışıyor. Yalnızca sözde 10. ve 11. parsellerde çakışma meydana gelmiyor. 
Rum yönetimi, Türkiye ve KKTC'nin tüm uyarılarına karşın gasp ettiği 13 parseli kendi aklına göre açtığı ihalelerle uluslararası şirketlere peşkeş çekti.
Bu şirketler, Türkiye'nin direk kendilerine yönelik bilgilendirme ve sert uyarılarına kulak tıkayarak para verip ihalelere katıldı

Hangi Şirker Neyi Aldı?

 Dev uluslararası şirketler Kıbrıs Türk Halkının da eşit söz ve pay sahibi olduğu ve Rum yönetimince gasp edilmiş olan parselleri şu şekilde bölüştüler:

1-  2, 3 ve 9 No'lu parselleri İtalyan ENİ-Güney Kore KOGAS şirketleri aldı

2-  6 ve 11 no'lu parselleri  İtalyan ENİ-Fransız TOTAL şirketleri aldı

3-  8 no'lu parseli İtalyan ENİ şirketi aldı

4-  5 ve 10 no'lu parselleri  ABD EXXON- Katar QATAR Petroleum şirketi aldı

5-  12 no'lu parseli ABD NOBLE-EXXON-İngiliz SHELL ve İsrail'in DELEK şirketleri aldı.

Rum bunları yaparken Türkiye ve KKTC proaktif politika izleyerek kendi MEB alanlarımızı ilan etmek ve bölge ülkeleri ile MEB sınırlandırma anlaşmaları yapmak yerine protesto ile zaman harcadı. 
Bu dönem tek önemli insiyatif, Türkiye ile KKTC  arasında 2011 yılında  Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma Anlaşması imzalanması ve KKTC 'nin kendi kıta sahanlığı içinde her türlü araştırma ve sondaj yapma yetkisini bir anlaşma ile TPAO'ya devretmesi oldu. 
Türkiye, (hemfikir olmadığım nedenlerle) MEB ilan etmezken, geç de olsa, 18 Mart 2019'da Kıta Sahanlığı Dış Sınırlarını ilan etti
Ardından,  27 Kasım 2019'da önemli bir adım atarak Libya ile çok önemli olan Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma Anlaşması imzaladı. Anlaşma 8 Aralık 2019'da BM'de tescil ettirildi

Rum Sondajlara Başladı

Ne ki Rum yönetimi 2003'den beri yapılan uyarıları ve Türkiye-KKTC; Türkiye -Libya anlaşmalarını hiçbir şekilde dikkate almayarak ihale açma, araştırma ve sondaj faaliyetlerini gasp ettiği alanlarda sürdürdü.
Biz de sahada aynı şeyi yapacağımıza artlarından koşmaya ve protestolara devam ettik.. 
Onlar sahada fiili durum yaratan, iş yapan, biz de artlarından koşup bağıran olduk. Ön almadık, proaktif politika izlemedik. 

Yedi Gemiyi Engellemiştik

Başlangıçta donanma ile yaptığımız  engellemelere de son iki yıldır ara verdik.
Bu şirketlere ait gemiler daha önce Türk kıta sahanlığına girmeye çalıştıklarında Türk Donanması tarafından geri çevrilmişlerdi. 
Nitekim Türk donanması bugüne dek Doğu Akdeniz'de bizim de meşru hakkımız olan sahalarda doğal gaz arayan İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya ve Malta bayraklı 7 gemiyi engelledi. Engellenen gemiler şunlar:

1-  Aralık 2017'de İtalyan Odin Finder gemisi
2- Şubat 2018'de ENİ firmasına ait Sapiem 12000 sondaj gemisi
3- Mart 2018'de Alman Maria S Merian gemisi
4-  Haziran 2018'de Fransız Thetys II gemisi
5-  Ağustos 2018'de İngiliz Song of Whale gemisi
 6- Ekim 2018'de Fransız L’atalante gemisi
7- Aralık 2018'de ise Malta bayraklı Nautical Geo adlı araştırma gemisi  

Üç Sondaja Seyirci Kaldık

Bu arada Rum yönetiminin kendi aklına göre ilan ettiği 13 parselden üçünde sondajları engelleme yerine seyretmekle ve cılız açıklamalarla geçiştirdik. 
Bunlar da şöyle:

1- 2011 ve 2013'de ABD Noble Energy şirketi 12. Parseldeki Afrodit yatağında 2 sondaj yaptı. 260 milyar ayak küp doğal gaz ve 3.7 milyon varil petrol bulduğunu açıkladı

2-  10. Parselde ABD'nin Exxon Mobil- Katar'ın Qatar Petroleum konsorsiyumu 2019 ve 2021'de Glafkos- 1 sahasında sondaj yaptı. 227 milyar ayakküp doğal gaz bulduklarını açıkladılar. (Tepki için gönderdiğimiz Fatih ve Yavuz sondaj gemilerini daha sonra Doğu Akdeniz'den çektik)

3-  İtalyan ENİ - Fransız Total konsorsiyumu 2018'de 6 parselin Clypso-1 sahasında ve Mayıs 2022'de Cronos-1 sahasında sondaj yaptılar. 2.5 trilyon. ayak küp doğal gaz bulduklarını açıkladılar

Bu son sondajla ilgili henüz KKTC 'den resmi bir açıklama gelmedi.
Türkiye adına ise DİB'nı Mevlut Çavuşoğlu tarafından bir açıklama yapıldı. Açıklamada " sondajın (sözde) 6. Parselin güney parçasında olduğu, Türk kıta sahanlığının ihlal edilmediği, Türkiye ve KKTC'nin haklarının her zaman korunmaya devam edileceği " belirtildi.

Açıklama Sıkıntılı

Daha önceki 2 yazımda da ifade ettiğim gibi, kanımca bu açıklama sıkıntılıdır.
Türk kıta sahanlığı ihlal edilmemiş olabilir, ancak sondaj yapılan yerde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin eşit kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk Halkının eşit söz ve pay hakkı var. Rum yönetimi, BM ve AB de bunu inkar edemiyor. 
Ancak sanki 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti sadece kendisiymiş gibi "payınızı çözümden sonra vereceğim" diyor.
Sen, bensiz meşru Kıbrıs Cumhuriyeti olamazsın ki bana Kıbrıs Cumhuriyeti olarak pay vermekten söz edesin!
Nitekim KKTC, geçmişte Rum tarafına üç kez öneri yaparak, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin iki eşit kurucu ortağı olarak konunun birlikte yönetilmesini önerdi. 
- "Bizim onayımız olmadan MEB ilan etmeye, parsellere ayırmaya, ihale açmaya, ihale bağlamaya eşit ortak olarak söz ve pay hakkımızı engelleyip gasp etmeye hakkı olmadığını" defalarca belirttik
Türkiye de her defasında güçlü şekilde
- "Rumların gasp ettiği parsellerde Kıbrıs Türk Halkının da meşru hakları olduğunu ve bu hakları garantör ülke olarak korumakta kararlı olduğunu" duyurdu
Ne ki, Rum yönetimi tüm önerilerimizi reddederek tüm Kıbrıs'ın tek sahibiymiş gibi davranmaya devam etti, ediyor...
İşte geçmişteki engelleme faaliyetlerimiz de bunun için yapılmıştı, ama şimdi engelleme yapılmıyor....

Ne Değişti?

Peki şimdi ne değişti ki "Rum yapar, Türk bakar ve bağırır" siyasetine geçiş yapıldı?
Sondajı engelleyecek savaş gemilerimiz, veya onların dibinde sondaj yapacak sondaj gemilerimiz nerede?
Niye geçmiş yıllarda yedi gemiyi engellerken şimdi sadece seyrediyoruz? 
Bir politika değişikliği mi var?
- "Gazı çıkarsınlar, nasılsa Türkiye üzerinden geçirmek zorundadırlar, o zaman gerekeni yaparız" şeklinde mi düşünülüyor?
Eğer böyle ise bu tutumun Rum yönetiminin sözde 13. parselde yaptığı gaspa bir çeşit meşruiyet ve kalıcılık kazandıracak olması nedeniyle yanlış olduğunu düşünüyorum...
Türk Ulusunun ve Kıbrıs Türk Halkının bu soruyu sorma, öğrenme ve bilme hakkı vardır

Ruma Güçlü Şekilde Söylenmeli

Rum yönetimine güçlü şekilde şu söylenmelidir:

1- Sondajları tüm Kıbrıs adına ve "iki eşit-egemen halkın kurucu ortaklığına dayalı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak yapıyorsanız (ki öyle yaptıklarını iddia ediyorlar) o zaman kaynakların yarısı kurucu ortağınız Kıbrıs Türk Halkının hakkıdır ve atacağınız her adımda onayımızı almanız gerekir. Aksi halde meşru haklarımızı korumak için her türlü engellemeyi yaparız..Uygun görürsek sondaj yaptığınız yerin dibinde Kıbrıs Türk Halkı adına sondaj da yaparız. (Mutlaka yapmalıyız)

2- İhale ve sondajları Kıbrıs Rum Devleti olarak yapıyorsanız, o zaman da bu durumu ve paylaşımı tespit eden bir anlaşmayı eski ortağınız Kıbrıs Türk Halkının devleti KKTC ile yapmanız gerekir. Bunun için de KKTC'yi tanımanız ve Kıbrıs Rum Devleti olarak komşunuz KKTC devleti ile, Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma Anlaşması yaparak KKTC kıta sahanlığı ile MEB'ini tanımanız gerekir.
O zaman da her devlet kendine ait olanı alır, diğerine karışmaz ve dilediği yöne gider...
Rum yönetimi bu 2 şıktan birini kabul etmediği sürece yaptığı, iki sahibinden biri olduğumuz adayı, denizlerini ve meşru haklarımızı gasp etmektir. 
Garantör ülke olarak bunu önlemek Türkiye'nin meşru görevi, yetkisi ve hakkıdır.
O nedenle "Rumlar, Türkiye kıta sahanlığını ihlal etmediler, sorun yok, kendi alanlarında yaptıkları sondaj bizi ilgilendirmez " demek yerine, bundan sonra yapılacak her türlü araştırma ve sondaj faaliyeti geçmişte olduğu gibi savaş gemilerimiz tarafından önlenmelidir

Yorumlar