Bircihan D. Dilek Bircihan D. Dilek

ABD’nin S-400 CAATSA Yaptırım Kararına Türkiye Nasıl Reaksiyon Gösterebilir?

03 Ocak 2021
ABDnin S-400 CAATSA Yaptırım Kararına Türkiye Nasıl Reaksiyon Gösterebilir?

Gerek ABD gerekse Avrupa Birliği tarafından “el üstünde tutulan” ve aynı zamanda bir NATO üyesi olan Yunanistan’a göre, yetmiş yıla varan bir süreçte NATO’nun güney kanadında yüksek görev anlayışı ile onlarca kat daha fazla hizmet veren Türkiye’ye bir NATO müttefiki olan ABD tarafından CAATSA yaptırımı uygulandı. Sovyetler Birliğine karşı adeta bir ileri karakol görevi yürüten Türkiye sayesinde, Batı Avrupa ülkeleri güvenlik için daha az bütçe ayırırken, kalkınmaya yoğunlaşarak refah seviyelerini arttırmışlardır.

ABD’nin bölgemize yönelik genel politikası yani Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Kafkaslar, Ege ve Balkanlar’la ilgili gizli ajandası kapsamında uyguladığı politikaların ülkemizin millî çıkarları ile örtüşmediği ve sinir uçlarına dokunduğu artık sokaktaki vatandaşın dahi bildiği bir gerçektir ve Türkiye’de ABD karşıtlığı çok yüksek seviyelere ulaşmıştır.

ABD’nin Türkiye’ye CAATSA Yaptırım kararı, ilk günden itibaren iç kamuoyunda genel olarak ABD’nin bölgemize yönelik politikalarının bir işaret fişeği olarak algılandı ve konu medyada ABD’nin Türkiye’ye yönelik genel politikası kapsamında tartışıldı.

Bu yorumların hepsine içtenlikle katılmakla birlikte konuya daha soğukkanlı bir yaklaşımla bakmakta da yarar bulunmaktadır.  

Bir NATO üyesi ülke olan Türkiye’nin, “neden NATO silah aile grubundan bir Hava Savunma ve Füze Sistemi almayıp Rusya üretimi S-400 sitemi aldığı, sisteme yönelik risk analizi yapılıp yapılmadığı, alınmadan önce muhtemel sonuçlarının neler olacağının öngörülüp görülmediği ve mevcut sisteme nasıl entegre edileceğinin tartışılıp tartışılmadığı” gibi konular geldiğimiz yaptırım aşamasından önce hep tartışıldı, görüşüldü, yazıldı ve çizildi. Bu konular ilgili makamlarda yeterince tartışılarak gelecek nesillere yol göstermesi amacıyla “alınan dersler” kapsamında değerlendirilmelidir. 

Artık geldiğimiz noktada bu konulara girmeden, ABD yaptırımının daha fazla büyümeden, ülkemize ve gelecek nesillerimize daha fazla yük oluşturmayacak şekilde nasıl çözümlenebileceğini düşünmeliyiz.

İşte bu noktada adım adım gitmekte yarar var, yani önce ABD CAATSA yaptırımı içindeki ifade edilen sorunları çözmeye çalışmak daha isabetli olacaktır. ABD’nin ülkemize yönelik bölgesel tehditlerini ayrıca masaya yatırabilir, daha sonra ele alacağımız bir konu olarak kenarda tutabiliriz.

Şimdi öncelikli olarak yaptırımın içeriğine dikkatle bakmak gerekiyor. Yaptırım içeriği belli bir mantığa oturtulmuş. Yaptırım metninde özetle; 

  • ABD, Türkiye’nin aldığı S-400 sisteminin, ABD Askeri Sitemlerinin ve Personelinin güvenliğini tehlikeye maruz bırakacağı,
  • Türkiye’nin S-400 sistemi satın alarak Rusya savunma sektörüne önemli bir fon aktarımı yapmış olduğu, bu S-400 tedariki ile Rusya’nın Türk Savunma Sanayi ve Silahlı Kuvvetleri ile bir temas sağlamış olduğu,
  • NATO ile Birlikte Çalışabilir Sistemler olmasına rağmen, Türkiye’nin S-400 alım kararı ile F-35 programından “belirsiz (pending) olarak çıkarıldığını”, 
  • Türkiye’nin Rusya Savunma ve İstihbarat sektörü ile alım/satım yapmasına müsamaha gösterilmeyeceği,
  • Türkiye’nin S-400 konusunu en kısa sürede ABD ile koordine içerisinde çözümlemesi gerektiği,
  • Türkiye’nin ABD için değerli bir bölgesel güvenlik ortağı (partneri) olduğu, Türkiye’nin S-400 sahipliği konusunun ortadan kaldırılarak, onlarca yıllık tarihi geçmişe sahip savunma sanayi iş birliğinin önündeki engelleri kaldırmak istedikleri, ifade edilmektedir.  

Önümüzdeki süreçte, ABD’nin bu yaptırımı kapsamında ABD ve Türkiye arasında bir pazarlık masası kurulması kuvvetle muhtemel görünüyor. Eğer bu masa kurulursa ne yapılmalı?

Karşı-Yaptırım

Türk tarafı masaya eşit seviyede oturmalıdır. Yani karşı yaptırım uygulamalıdır. Karşı yaptırım eşit seviyede olmalıdır. Bu kapsamda en uygun olanı Kürecik Radarının faaliyetlerinin ikinci bir tarihe kadar geçici olarak durdurulması olacaktır.  

Çünkü Balistik Füze tehdidine karşı Türkiye’nin halen kullanabileceği bir sistem yok; Kürecik Radarı yaptırımı ile Avrupa kıtası, Ortadoğu’dan gelebilecek Balistik Füze tehditlerine açık hale gelecektir. Bu da NATO müttefiklerimizin bizim haklılığımız ile ilgili bir empati yapmasına neden olacaktır.

ABD’ye Çözüm Teklifleri

Masa kurulması durumunda Türkiye, “ABD’nin askeri teknolojisinin ve personelinin güvenliğinin tehlikeye girmesi konusundaki endişelerini” ABD’den Türk tarafına izah etmesini isteyebilir. 

ABD lütfedip izah ederse Türk tarafı bunu değerlendirip ikna olursa uygun olarak değerlendirdiği çözüm tekliflerini açıklayabilir. Çözüm teklifleri olarak aşağıdaki seçenekler kullanılabilir;

  • Türkiye, satın aldığı S-400 sistemini aktive etmeden önce, ABD’nin güvenlik endişelerini ortadan kaldıracak şekilde S-400 sistemini Türk Savunma Sanayi tarafından NATO standartlarına uygun olarak modifiye edilebileceğini bu süreçte NATO tarafından oluşturulacak bir heyetin bu çalışmaları denetleyebileceğini, ancak bunun karşılığında Türkiye’nin tekrar F-35 programına kaldığı yerden devam edeceğinin taahhüdünün verilmesini talep edebilir.

Diğer bir seçenek olarak;

  • Türkiye, satın aldığı S-400 sistemini aktive etmeden önce S-400 sistemini Türkiye’nin belirleyeceği bir ülkeye, Rusya ile koordine içinde, transfer (satış) edilebileceğini ancak bunun karşılığında ABD’nin en kısa sürede Türkiye’ye aynı kapsamda en son versiyon Patriot Hava Savunma ve Füze Sitemini vereceğini (satacağını) ve Türkiye’nin tekrar F-35 programına kaldığı yerden devam edeceğinin taahhüdünün verilmesini talep edebilir.

ABD’nin yukarıdaki iki tekliften birisine olumlu bakması, ABD’nin Türkiye ile birlikte çalışma isteğinin hala mevcut olduğunun bir işareti olacaktır. Bu aynı zamanda mevcut S-400 sorununun çözülebileceği anlamını taşıyacaktır.

ABD’nin Teklifleri Kabul Etmemesi Halinde

ABD’nin askeri sistemlerinin ve personelinin güvenliği ile ilgili yaptığı izahatla ilgili olarak Türkiye’nin ikna olmaması veya ABD tarafından her iki teklifin de “ret” edilmesi halinde, ABD’nin gizli ajandası kapsamında Türkiye’yi “köşeye sıkıştırmak” veya Türkiye’den “uslu çocuk” rolü oynamasının istendiği sonucuna varabiliriz.

Ayrıca ABD’nin zaten F-35’leri Türkiye’ye vermek istemediği, Türkiye’nin S-400’leri satın almasının tesadüfî bir sebep olarak kullanıldığını, bu kapsamda da bu yaptırımın bir başlangıç olacağı ve yenilerinin takip edebileceğini, anlamak doğru bir tespit olacaktır

Artık bu aşamada taviz verilemez, çünkü tavizler yeni tavizleri doğurur. Bu durumda mevcut istikametten dümen kırarak başka bir yola meyletmek ve yeni manevralar yapmak zorunda kalabiliriz.

Bu tip zorluklarda geçmişe dönüp bakmak tarihimizden ders almak bize yardımcı olacaktır. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı var olmalarının yegâne koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” sözünden güç alarak ve büyük devlet adamı ve siyasetçi İsmet İnönü’nün 1964’te Kıbrıs sorunu ile ilgili TIME dergisine verdiği demeçteki “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır.” tecrübesinden hareketle;

  • S-400 sistemleri barış konuş yerlerine intikal ettirilerek harekât görevine verilmelidir. Rusya’dan ilave bir S-400 sistemi daha sipariş verilerek kademeli bir radar kaplama sistemi kurmalıyız ve caydırıcılığımızı arttırmalıyız.
  • İkinci bir tarihe kadar karşı-yaptırımlara İncirlik ve benzeri diğer tesisler de eklenebilir

S-400’lerin aktive edilmesi ile birlikte NATO’daki durumumuz ne aşamaya evrilecek zaman içinde görülecektir. Gelişmeler aşama aşama ele alınabilir. Ancak yaptırımlar daha kapsamlı şekilde artabilecektir.

Bu şartlarda fazla savrulmadan ABD ve Avrupa Birliğinin alacağı tutumları sabırla gözleyerek ve ABD ve Rusya arasında kaldığımız sorunlarda denge mekanizması işleterek; etrafımızda stratejik, ekonomik ve teknolojik bir çekim alanı oluşturabilecek şekilde bağımsız bölgesel güç olma yolunda ilerlemek en çıkar yol olarak görülmektedir.

Bu süreçte savunma sanayi alanında Ana (Core) sistemleri kendimiz yapacak şekilde çekim alanımızdaki ülkelerle birlikte askeri projelere (Stealth Uçak/İHA, Elektronik Harp, Motor, Hipersonik Füze vb.) önemli kaynak aktararak makul sürelerde sistemleri geliştirmeli ve konumumuzu güçlendirmeliyiz. Bu noktadan sonra yurt dışından yüksek maliyetli silah sistemi almamalıyız.

Sonuç

CAATSA yaptırımı konusunda bir müzakere ortamı oluşması ve Türkiye’nin yapacağı tekliflerin ABD tarafından dikkate alınması önemli bir ilerleme olarak kabul edilmelidir. Yukarıda sunduğumuz seçeneklerden birincisi bizim açımızdan en uygun olanıdır.

İkinci seçenek arzu etmememize rağmen, çözüme giden bir yol olması açısından önemlidir. Çünkü S-400 sistemlerini paketleyip depoda çürütmektense başka bir ülkeye satarak elde edilecek finansmanla mevcut sistemlere entegre edilebilecek son versiyon Patriot sistemlerinin alınması ve F-35 projesine geri dönüş hakkının elde edilmesi daha önemli bir kazanım olacaktır.

F-35 uçakları ile ilgili olarak ülkemizde bu uçakların tedarik edilmesi halinde çok masraflı olacağı, lojistik ve yedek parça kapsamında çok büyük sıkıntılar çıkabileceği, millî amaçlara yönelik olarak kullanılamayacağı konusunda düşünceler ifade edilmektedir. Bu düşüncelerde haklılık payı vardır. Ancak 5. nesil olarak ifade ettiğimiz bu tip uçakları ABD’den değil de Rusya ve Çin’den de alsanız aynı sorunlarla karşılaşmanız mümkündür. Ülkelerin millî çıkarları çatıştığında sadece ABD değil Rusya ve Çin de yedek parça akışında ve lojistik faaliyetlerde yavaşlatma yapacaklardır, bu kaçınılmazdır. Ayrıca ABD’nin F-35’i, Rusya’nın SU-57’si ve Çin’in J-20 uçakları görev sistemleri ve kullanılan yüksek teknolojik altyapı ve yapay zekâ açısından birbirinden çok farklı olmayacaktır. Bu tip uçakların havada iken üretici ülkeler tarafından kontrol edilebileceği, uydu üzerinden sinyal göndererek havadaki uçağın motorunun durdurulabileceği gibi medyada ve insanlarımız arasında paylaşılan benzeri endişeler her üç ülke uçağı için de geçerli olacaktır.

Tedarik edilen sistemlerle birlikte teknoloji transferi talebine artık üretici ülkeler olumlu yaklaşmamaktadır. Teknoloji transferini vermeyi kabul etse bile eski versiyon sistemlerin teknolojisini vermektedir. Çünkü teknoloji transferi vatan toprağı kadar değerli hale gelmiştir. Bu nedenle teknoloji transferine yüksek bedeller ödemek yerine, bu bütçeyi yerli üretime kaydırarak ve daha çok çalışarak istenilen teknolojiye erişmek daha mantıklı bir seçim olacaktır.

Türkiye, ABD'nin arkasında sadece NATO'nun ikinci büyük ordusu değil, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve özellikle Karadeniz'deki dayanak noktasıdır. Türkiye'nin NATO'yu zayıflatmak için terk etmesi gerekmiyor. Sadece Türkiye'nin iş birliği eksikliği stratejik açıdan önemli ve bu üç bölgedeki ittifakı zayıflatabilecek durumdadır.

Türkiye’nin ittifakta kaldığı, ancak Türkiye’nin katılmadığı veya Türkiye ile iş birliği yapılmayan bir senaryoda, NATO'nun Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve özellikle Karadeniz’deki varlığı ve ittifak üyelerini destekleme yeteneği ciddi şekilde azalacaktır. Türkiye denklemden çıkarılırsa, her üç bölgede de NATO büyük sorunlarla karşılaşacaktır.

Bu makale ilk olarak Diplomatik Gözlem dergisinin OCAK 2021 sayısında yayınlanmıştır. 

Yorumlar