Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Suriye'de Dönüşüm Çabaları

13 Temmuz 2019

Bundan yaklaşık altı yıl önce bir dönüşüm hükümeti meselesinden bahsettiğimde hayli müstehzi ifadelerle karşılaşmıştım. Oysa ABD’de 2012 yılı itibarıyla dönemin CENTCOM Komutanı James Mattis’in görüşlerinin de etkili olmasıyla, Suriye’de tıpkı Irak’ta olduğu gibi bir askerîharekât sonucu idarenin değiştirilemeyeceği bunun yerine geride kalma yönteminin kullanılarak diplomatik savaşın öne çıkarılması gerektiği konuşuluyordu.

CENTCOM komutanlığı sırasında Suriye’ye bir hava harekâtının kesinlikle uygun olmadığını belirten James Mattis’den Savunma Sekreteri olduğu dönemde Suriye’ye bir işgal harekâtı düzenlemesi beklentisi oluştu. Tabii bizim analistlerin en büyük sorunu bizatihi kendi düşünceleri olduğu için bunu kavramakta güçlük çektiler. Zira Obama döneminin CENTCOM komutanı, Trump döneminin Savunma Bakanı olan asker şahıs bir anda politik bir dönüşüm geçirmeli ve başkan ne istiyorsa onu yapmalıydı. Öyle de oldu zaten. ABD’de tek güç olan Trump, Suriye’yi işgal etti, Esad’ı devirdi ve şimdi vahşi işgal planını devam ettiriyor. Zaten bütün gizli örgütlerle ortaklığı olan bu şahıs her istediğini her istediği zaman her istediği şekilde yapmaya muktedir biridir. Öyle olmadı mı yoksa?

Neyse biz hayal dünyasını terk edip acı gerçeklere dönelim. Obama döneminde başlayan asker sayısını azaltma ve müttefiklerin askeri yükün paylaşması stratejisi Trump döneminde de devam ediyor. Obama döneminde ortaya konulan Suriye Hükümetinin Dönüşümü yaklaşımı da öyle… Burada daha farklı gelişmeler de yaşanıyor. Bu dönüşüm hükümeti çabalarının başladığı tarihten bugüne Rusya Federasyonu faktörü, Suriye olayında giderek yükselen ve etkisini artıran bir aktör oldu. Bunun sonucu olarak da Esad şu andaki varlığını tam olarak Rusya Federasyonu’na borçlu hale geldi.

Tabii bu durum aynı zamanda Rusya Federasyonu’nun güç dengesinde yeniden eski konumuna yaklaşmasına da zemin hazırladı. Hatta şu anda nükleer silahların kısıtlanması tartışmaları bağlamında neredeyse 1950-60’ların benzeri bir şekilde görüşler dile getiriliyor. Uzun lafın kısası Rusya Federasyonu’nun stratejik çıkarları neticesinde Suriye’de Esad’a cansiperane bir şekilde verdiği destek uluslararası politika incelemesini bir devletin propagandasını yapmak şeklinde anlayan önemli bir kesim tarafından da dünyanın yegâne gücü Rusya şeklinde yorumların yapılmasına sebep oldu.

Kantarın topuzunu tutturamayanlar için bir kez daha belirteyim, sizin ABD’niz de Rusya’nız da Çin’iniz de uluslararası politika sisteminde eyleyen büyük güçlerdir ve birbirleriyle etkileşim içindedir. Yani kapı gibi ABD’nin karşısında duruyor görüşü ile ABD bunların hepsini çıtır çıtır yer görüşü arasında uluslararası politika değerlendirme cehaleti arasında en ufak bir fark yoktur. İşte bu etkileşimden dolayıdır ki artık Rusya Federasyonu da Suriye’de bir anayasa komitesi oluşturulması muhaliflerin bu komiteye dahil edilmesi hususunda çaba sergiliyor.

Bu noktada Putin’in İran ile ABD arasındaki krize istinaden söylediği bir sözü hatırlatmak isterim; “biz itfaiyeci değiliz, her yangını söndürelim.” işte bu ifade de aslında bir kısıtlılığın göstergesi olarak gün gibi ortada duruyor. Bu kısıtlılık durumu sadece Rusya Federasyonu için değil aynı zamanda ABD ve Çin için de geçerli. Bir dönemin meşhur tanımlaması süper güç ifadesinden aklınıza tek eliyle koca bir uçağı taşıyan Süpermen gelmesin.

İşte bu kısıtlılık çerçevesinde yaklaşık 2012 yılı sonlarından beri ortada olan bir fikir, tarafların birbiri olan ilişkilerinde dengeyi kendi lehlerine sağlama çabasıyla adım adım ilerliyor. Bundan yaklaşık yedi yıl önce sadece söylem olarak dile getirilen dönüşüm ve anayasal çalışmalarda artık Rusya Federasyonu da bir taraf ve yaklaşıma karşı çıkmıyor. Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcilği görevine atanan Geir Pedersen, 6 Temmuz 2019’da, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir görüşme gerçekleştirdi ve Suriye Anayasa Komitesinin oluşumu konusunda daha hızlı olunacağı yönünde bir mutabakata varıldı.

Şimdi bu gelişmeleri ve bakış açısını yukarıda ortaya koyduğum çerçevede;

1)ABD ve Rusya Federasyonu büyük güçler olarak birbirleri ile belli şekillerde etkileşim ve hatta iş birliği içindedir.

2)Rusya Federasyonu da sonsuza kadar Esad’ın desteklenmesini sağlayamaz

3)Muhalifler diye adlandırılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından bölücü terör örgütünün uzantısı olan unsurlar konusunda ABD ve Rusya Federasyonu’nun bir rahatsızlığı yoktur.

4)Suriye’nin toprak bütünlüğü meselesi anayasal değişim ile birlikte yürütülebilir halde görüldüğü Rusya Federasyonu tarafından da kabul edilmiştir.

5)Rusya Federasyonu-İsrail ilişkisi de önemi görmezden gelinerek afaki, komplo teorisi bağlamında ifadelerle konu tanımlanamaz.

İşte bu ilkelere bağlı olarak Suriye’deki söz konusu dönüşümün artık görülmesi ve buna dayalı olarak da tedbirlerin, politik hareket tarzının konuşulması gerekmektedir. Yoksa kerameti kendinden menkul gizli teşkilatlar Suriye’de İdlip meselesi üzerinden Türkiye ile Rusya’nın arasını açmaya çalışıyor gibi buram buram Rusya propagandası kokan, ABD bize bir yaptırım uygularsa belimizi doğrultamayız, hem ne hava savunması biz NATO üyesiyiz zaten diye buram buram ABD propagandası kokan düz mantık ve sansasyonla süslü yaklaşımlarla bir yere varmak mümkün olmayacaktır. Unutmayınız ABD ve Rusya Federasyonu ve İsrail ortak bir paydada buluşmaktadır.

Putin ile Netanyahu, 25 Haziran 2019 tarihinde gerçekleştirilen ABD, Rusya Federasyonu ve İsrail güvenlik yetkililerin katıldıkları toplantıdan sonra bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Türkiye’de oturduğunuz koltuktan bakınca gördüğünüz sarsılmaz İran-Rusya ittifak ilişkisine de yeniden bakınız zira 8 Temmuz 2019’da gerçekleştirilen bu telefon görüşmesi öncesinde yapılan üçlü toplantı yeterince ipucu veriyor. 

Yorumlar