Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

İlişkiler Ağında Güvenli Bölge Kuruluşu

16 Ağustos 2019

Türkiye'de sosyal medya ahalisinin genel görüşünün aksine ABD'de mutabakat meselesi ortaya çıktığından beri genel olarak duyulan kaygı Suriye'nin kuzeyinde yerleşik bulunan YPG'nin avantajını kaybetmesi. Bu kaygıyı ortaya çıkaran en temel durum ise mutabakat dolayısıyla Türkiye'de yerleşik Suriyelilerin güvenli bölgeye yerleştirilmesi ve örgütün Suriye'nin güneyine doğru sürülmesi. Bu endişe mutabakat eleştirmenleri tarafından gözden ırak tutulmaya çalışılan bir durum. Şu anda Türkiye'deki mutabakat eleştirmenleri genel olarak neden Suriye ile anlaşılmadı diye soru sormak peşinde. Suriye ile niye anlaşılmadı söyleyeyim çünkü Suriye dediğiniz Esad idaresinin hamisi Rusya Federasyonu ve İran İslam Cumhuriyeti ile zaten görüşüyoruz. Suriye dediğiniz yer de Esad koltuğunda kalabilsin diye geleceğini Rusya ve İran'a teslim etmiş bir idare yani bağımsız bir devlet yok ortada. 
Şimdi şu Suriye'nin kuzeyindeki Kürt meselesini kısaca bir ele almak gerekiyor. Suriye'nin kuzeyinde mukim bulunan ve Suriye'de 1962 yılında yapılan sayımla burada kimlik sahibi olamayan Kürt nüfusun 300 bin civarında olduğu belirtilmekteydi. 1962 yılında yapılan sayımla birlikte anılan tarihten önce burada oturduğunu ispat edemeyen şahıslar Suriye vatandaşlığına alınmadı ve sonuç olarak herhangi bir haktan faydalanamadığı için de sosyal bir problemin başlangıç noktası oluştu. Elbette burada Baas idaresinin bölgesi Araplaştırma politikasının da etkili olduğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye'de henüz PYD adı pek anılmazken, 3 Mayıs 2011 tarihinde “Türkiye-Suriye Güvenlik ve Terörle Mücadele İş Birliği” başlıklı yazımda PYD'nin varlığına değinerek Suriye ile ortak bir sorun olanı olarak ortaya koymuştum. Hatta böyle bir örgüt yok diye yazıya not düşüldüğünü editörün gözünün içine bakarak müstehzi bir ifade ile güldüğümü de hatırlıyorum. Sanırım artık böyle bir örgütün olup olmadığı konusunda bir soru işareti yoktur zihinlerde.Suriye'nin kuzeyinde yaşayan Kürtlere, bölgenin Araplaştırılması çalışması ile verilmeyen kimlikler bir terör organizasyonun da temellerini atmıştır. Buraya küçük bir not düşeyim, terörizm meselesi için Ted Robert Gurr'un “Why Men Rebel?” adlı eseri önemli bir yol göstericidir. Neyse Suriye hükümeti de 7 Şubat 2011'de söz konusu terör örgütü yapılanmasına yönelik olarak bir soruşturma başlatmış hatta o dönem Türkiye ile Suriye yetkilileri yakın iş birliği gerçekleştirmiştir. Ancak Mart 2011'de başlayan gösterilerin bir müddet sonra çatışmaya, çatışmaların da bir müddet sonra iç savaşa dönüşmüş olması bu durumun çok farklı bir mecraya gelmesini sağlamıştır. Ayrıca bu satırlardan dolayı okurun Suriye'nin sürekli olarak Türkiye'nin aleyhine olan terör örgütleri ile mücadeleettiğini düşünmemesi gerektiğini de belirtmek isterim. Geçen haftaki yazım bu hususta genel bir çerçeve çizme çabasının bir sonucuydu. 
İç savaşın ortaya çıkışı ve Esad'ın iktidarda kalma çabası sonucu olarak Rusya Federasyonun askeri olarak sahada varlık göstermesi bunun ardından yaşanan olaylar ve öncesinde her iki devletin terör desteği -Rusya'nın Vladimir Feodoroviç Minorskiy (1877-1966)'den başlayarak Mahabad Devletine evrilen süreçte verdiği destek dikkaten kaçırılmamalıdır- Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için önemli bir sorun alanını oluşturmuştur. Bunun yanı sıra ABD'nin terör desteğini anlatmaya bile gerek yok zira Rusya ve Suriye'nin terör desteğini anamayan şahıslar bol bol bunu dile getirdikleri için her şey ortada. Ben ABD'nin terör desteği gayet gözler önünde olduğu için biraz da “tam bağımsızlık”, “emperyalizm karşıtlığı” gibi soslara bulanarak sizlere yedirilmeye çalışılan doğu emperyalizmi bağlamındaki terör desteğini dile getirmek istedim. Bu şartlar altında geçen haftaki yazımda da açıkladığım gibi Suriye belli bir seviyede Türkiye ile iş birliği içinde olsa da sonuç olarak Türkiye'nin aleyhine terör örgütü desteklediğini ve buna devam edebileceğini ifade ettim. PYD yetkililerinin Rusya Federasyonu ve Rusya Federasyonu yetkilileri nezaretinde Suriye Hükümeti yetkilileri ile defalarca görüştüğünü de dikkatten kaçırmayınız. 
Yani tam bu noktada mesele geliyor yine devletin kendine yardım yaklaşımı ile uluslararası sistemde eyleme kapasitesinin ne olduğuna dayanıyor. Buna bir de devletlerin daimî dostları ve düşmanları yoktur, çıkarları vardır ilkesini de eklediğimizde mesele netleşecektir. Tam bu yaklaşım ile Suriye'nin kuzeyinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası ve güvenliği için bazı adımlar atılıyor. Bu adımların yeterli olup olmadığı hususunda pek çok görüş ifade ediliyor. Bunların büyük çoğunluğu da yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığım bilgi kapsamı dışında tutularak sloganik ifadeler ve propagandist yaklaşımlarla gerçekleştiriliyor. 
ABD PYD'yi destekliyor ancak yukarıdaki satırları okuyan kişilerin Suriye ve Rusya'nın PYD'den uzak olmadığını anlaması lazım artık. Şimdi Türkiye'nin attığı adımlar Fırat'ın doğusunda bir alanın PYD örgütünden temizlenmesi yönünde. ABD'nin önemli gazetelerinden The Washington Post, Türkiye'nin sınırları dahilinde mukim bulunan sığınmacıların Fırat'ın doğusuna yerleştirilmesi planının bölgenin nüfus dengelerini değiştireceğini ifade ederek bu mutabakatın ABD'nin planlarının aleyhine olduğunu belirtti. Buna mukabil Türkiye için de ABD tarafından çeşitli kısıtlama girişimleri olduğu açık. Bunun en temel noktası ise operasyon sahasının derinliği yönünde. Sahanın genişliği hususunda ABD'nin Türkiye'nin isteklerine uyduğu görülürken, derinliği hususunda bir ayak direme mevcut olduğu aşikâr. Bunun nasıl gelişeceğini bilebilmek şu an için mümkün görünmüyor, bu gelişmeler yaşanırken sansasyonel ifadelerle ortaya çıkarak ilgi toplama çabasının da Türkiye Cumhuriyeti Devleti lehine bir faaliyet olmadığını değerlendiriyorum. Şu notu düşmek lazım elbette; eğer ABD'nin talep ettiği yaklaşık 5-10 km derinlikte bir operasyon sahası oluşturulursa bunun hiçbir katkısı olmayacak. Ancak şu ana kadar sosyal medya ve medya odaklı yapılan değerlendirmelerin pek de geçerli olmadığı göründü. Mesela anlı şanlı bir emekli generalin “tabii ki müşterek operasyon merkezi İncirlikte olacak” iddiasına sahip önemli bir twitter“bilimsel araştırması”merkezin Şanlıurfa'da kurulması ile fos çıktı. Sanırım “paşa” yanılmış. 
Burada sosyal medyada beğeni toplamak ve politik ortamı ajite etmekten ziyade bir yaklaşıma sahip olunması gerektiğini değerlendiriyorum. Öncelikle emekli dostlara şunu söylemek lazım; emeklisiniz dostlar ve cari bilgi alamıyorsunuz. Cari bilgi almaya çalışıyorsanız da o personelin zamanında size olan saygısını kullanarak o insanları da zor durumda bırakmayınız. Şu anda görüşmeler devam ediyor… Açık bir şekilde belirtilmeli ki PYD denen terör örgütünün bölgeden temizlenmesi şart. Bunun yapılabilmesi için Suriye ile görüşülmesi, Suriye hükümetinin içinde bulunduğu şartlardan dolayı son derece gereksiz. Bu durumda;
1)ABD ile görüşmelerin devam ettirilmesi ve müşterek operasyon şartlarının PYD'nin bölgeden temizlenerek mümkün olan en güneye indirilmesi
2)Rusya Federasyonu ile olan ilişkinin ABD ile görüşmelere feda edilmemesi buna mukabil de ABD ile olan ilişkilerin de devam ettirilerek denge politikasının sürdürülmesi
3)Suriyeli sığınmacıların mümkün olan en geniş nüfus ölçeğinde Fırat'ın doğusuna yerleştirilmesinin ivedilikle sağlanması en önemli şartlar olarak duruyor. 
Bu şartlar sağlanabildiği takdirde tıpkı Washington Post'taki endişeli yazılarında David Ignatius, Brett McGurk'ün dile getirdiği gibi bölgedeki nüfus dengeleri değişerek Türkiye'nin lehine bir durum ortaya çıkaktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin denge politikası ise bu hususta hareket alanını en geniş diplomatik çıkar sahasına yaymasına destek olacaktır. Ayrıca PYD unsurları meşhur M-4 yolunun ne kadar güneyine indirilirse ABD lojistik destek hattından uzaklaşması sağlanacağı için dillere pelesenk olan desteğin ortadan kalkması da mümkün olacaktır. 
PYD unsurlarının güneye inmesi Esad hükümetinin hâkim olduğu noktalara yaklaşması demektir. Bundan dolayı ilgili unsurların yeni yerleşim yörelerinde Esad ile Rusya arabuluculuğunda görüşmeleri ve kendileri için yeni bir sığınma alanı yaratmaları da mümkün olabilecektir. İşte bu duruma karşı da Türkiye'nin ABD ile olan ilişkileri devam ettirmesi önemlidir. Zira PYD'nin, M-4 yolunun güneyine inmesi durumunda Suriye'nin geleneksel terör örgütü destekleme politikası da yeniden devreye sokulabilir. Zira unutulmamalıdır ki, ABD Başkanı Trump, Amerikan askerlerinin bölgeden çekileceğini duyurunca PYD'nin önde gelenleri Esad ile de görüşmüştür. Böyle bir durumda Rusya Federasyonu ve Suriye karşısında dengeleyici unsur da ABD olacaktır. 
ABD'nin PYD'ye olan desteği giderek artarken, örgütün güneye inmesi halinde Rusya Federasyonu ve dolayısıyla Esad'ın da bu konuda eli boş durmayacağı açık bir şekilde ortadayken, bölgeye gönderilecek Suriyeli sığınmacı nüfusunun kademeli olarak artırılması ve PYD unsurlarının mümkün olan en güneye indirilerek ABD lojistik destek hattının uzatılması yapılabilecek en stratejik hamle olarak önümüzde duruyor. Görüşmeleri yürütenlerin ve sahada bulunanların işleri gerçekten zor, devletimizin çıkarı doğrultusunda adımlarını atarlarken Allah yardımcıları olsun.

Yorumlar