Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Kararlılık

11 Ocak 2019
Kararlılık

Amerikalılar aslında dış politikalarının ne denli pragmatist bir yapıya sahip olduğunu açık açık belirtiyor. Bir örnek vereyim, ABD Devlet Sekreteri Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey PYD ile olan ilişkilerinin çıkara dayalı bir şekilde olduğunu açık bir şekilde belirtti. ABD Başkanı Trump daha seçim kampanyası devam ederken Suriye'de çok fazla görünür olduklarını ve bunun artık daha fazla sürdürülemeyeceğini belirtti. Trump'tan önceki ABD başkanı Obama, dünya çapındaki askeri harcamaların Amerikan ekonomisine getirdiği büyük yük dolayısıyla artık geniş çaplı konvansiyonel savaşlardan ziyade tıpkı Irak işgali sürecinden önceki zamanda olduğu gibi özel kuvvet operasyonları ve istihbarat faaliyetlerine ağırlık vererek sorunların çözümünde müttefiklerini destekleyeceklerini belirtti. 

Bunlara benzer örneklerin sayısını o kadar artırabilirim ki bu sayfanın hacmi söz konusu örnekleri teker teker sıralamaya yetmez. Peki biz burada ne yaptık? Aklımızda oluşturduğumuz, pek çoğumuzun aslında partizan-ideolojik hastalıklarının sonucu olan efsanelere inanmak suretiyle laflar ürettik. Bakınız analiz falan değil… Bu durum bildiğiniz kuru ve boş laf üretmek! Bunun en önemli dayanak noktası ise o hayalini kurduğunuz muhteşem büyük orta doğu projesi. Bunun dışında ABD ile PYD dostluğunun yıkılamaz olduğu. Irak'ın kuzeyindeki referandum sürecini ve ardından yaşanan gelişmeleri takip etmediniz tabii. Zaten umurunuzda da değil. Neticede her şeyi açıklamak üzere kullandığınız gayet işlevsel anahtarlarınız var elinizde. Dünyayı Amerika yönetiyor, büyük orta doğu projesi vs… 

Bu kafalar aslında ve tekraren şurayı büyük harflerle yazayım da gözünüze girsin AMERİKANIN YENİLEMEZ OLDUĞUNU VE NE YAPILIRSA YAPILSIN KAZANACAĞININ PROPAGANDASINI YAPIYORSUNUZ! İster bilinçli ister bilinçsiz olsun bu propagandayı yapıyor bu zihinler. Bunun yanı sıra bir de terör destekçisi zihniyet var ki insan hakları ve barış söylemi en güçlü silahları. ABD'nin Suriye'den çekileceğini 31.08.2018 tarihli buradaki köşe yazımda belirtmiştim. Bundan sonra da bazı terör örgütü taraftarlarının kara propaganda ile Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde katliam yapacağını söyleyeceğini de belirttim. Şu anda uluslararası alanda en çok konuşulan konulardan biri de bu. Trump'ın milli güvenlik danışmanı John Bolton, Türkiye'ye gelmeden önce İsrail'de yaptığı açıklamadan sonra gösterilen tavır bu kirli ve kara propagandayı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi bakışını çok açık bir şekilde göstermektedir. 

İşte tam bu noktada da şu demokrasi ve barış söylemi ile bir yandan da terör örgütünün ekmeğine yağ süren zihinlere bir sorum var. Bu türlü şahıslar genel olarak kendilerini sosyalist tandanslı olarak halkların kardeşliği ve eşitliği gibi söylemler üzerinden tanımlarken nasıl oluyor da emperyalist dediğiniz ABD ile aynı söylemde buluşabiliyorsunuz? Yoksa bir başka emperyalist olan İngiltere'nin klasik politika uygulama anlayışı olan “düşmanımın düşmanı dostumdur” ifadesini tüm ilkelerinizi bir kenara bırakarak benimseyecek yapıda mısınız? Bunun takdiri vicdanlara aittir. 

Bir yanda aslında kendisinin ne denli gizli bilgilerle ve hiç kimsenin göremediklerini görerek teçhiz edildiğini ispat etmeye çalışan, bilinçli yahut bilinçsiz ABD propagandistleri var diğer yanda da terör örgütünün faaliyetlerini üstelik karşı olduğunu iddia ettiği ABD ile birlikte hareket ederek barış ve demokrasi söylemi ile olumlu bir halde anlatmaya çalışanlar var. Bu düşünce ikliminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Suriye'nin kuzeyi meselesini bekamızın gerektirdiği doğrultuda çözme çabası gösteriyor. Öyle tahmin ediyorum ki bu tanımladığım iki tarafın da ifadelerini takip eden ABD devlet yetkilileri seviniyordur. Zira bir devletin beka meselesinde bu denli kendi devletinin politikalarına karşı çıkabilecek vizyonda karakterlerin olması olsa olsa hasım devletlerin işine yarar. Başka da bir işe yaramaz!

Bu iç politik şartlar altında John Bolton'a gereği yapılarak ülkesine dönmesi sağlandı. Gerçekten önemli bir tavırdır bu… Sizin o düğmelere basarak dünyayı yerinden oynatan sevgili Amerika'nız için çok üzgünüm. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin uluslararası politika uygulaması açısından son derece umut verici bir durumdur bu. Bu noktada uluslararası politika teorisinden bihaber zihinler için bir tanımlama; askeri güç uygulamaları işbirliğini ortaya çıkarmak ve hedef devletleri masaya çekmek için kullanılan bir araçtır. Bunun dışında Orta Çağ'daki gibi bir yeri fethederek, işgal ederek herhangi bir gelirin elde edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Teoriden uzak kalanlar için hayli karmaşık bir cümle gibi görünebilir. Üzerinde en az bop, düğmeler vb. kerameti kendinden menkul propaganda ifadeleri kadar kafanızı yorarsanız yeterince anlaşılır hale gelecektir. Daha da netleştireyim bu askeri güç uygulamasının işbirliğine götürme sürecini. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Afrin harekâtı ile ABD'nin desteklediği terör örgütünün önemli stratejik noktalarını etkiler hale geldi. Bu da ABD'nin masaya oturmasına sebep oldu. 

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin politika yapıcıları ve askeri bürokrasisi bu hususta çok önemli ve büyük bir sınav verdi. Şu anda da denge politikası bağlamında bu ince işçiliği gayet hassas ve başarılı bir şekilde sürdürüyorlar. Tam da bu aşamada şu “amariga bop, düğmelere basıyür”, “esad ile görüşülmeli” gibi yorumlarla ahkâm kesenlere iki çift lafım var! Bir susun artık lütfen. ABD propagandası yaptığınızın farkında değil misiniz?  Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde katliam yapacağı iddialarını dile getirmeye çalışan meczupları ise Allah'a havale ediyorum. Bu noktada bir ülkenin düşünce iklimini oluşturan görüşlerin onun dış politika yapım sürecinde lehinde veya aleyhinde kullanılabileceğini ve o devletin imkân ve kapasitesinin bu türlü odaklar incelenerek etkilenerek yönlendirme çabası içine girilebileceğini sevgili “derin analistlerimiz” lütfen unutmayınız. İşte bütün bu şartlarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti kararlılıkla söz konusunu politikasını yürütmektedir ve yürütmeye de devam edecektir. 

Yorumlar