Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Suriye Fotoğrafı

03 Şubat 2017
Suriye Fotoğrafı

Moda tabirdir ya yayınlarda bize falanca olayın bir fotoğrafını çeker misiniz? Şimdi size Suriye meselesinin bir fotoğrafını çekeceğim. Gerekçem de şu, pek heveslenildi Trump iktidara gelirken daha iyi çalışılacak, hassasiyetlerimizi anlar gibi ifadelerle sanki başka bir devletin başkanı değil de içimizden biri gibi muamele edilerek söylem geliştirildi. Şu Amerikan başkanlarına gereğinden fazla önem atfetme adlı geleneksel rahatsızlığımızın bir sonucuydu bu. Bir de devlet stratejisi ya da aklı olarak değerlendirilecek uygulamanın anlaşılmamış/anlaşılamamış olmasının bir sonucuydu. Zira ABD'de hükümet değişiklikleri iç politik uygulamalarda elbette ki farklılıklar arz eder ancak dış politik uygulamaları hükümet üstüdür. Suriye meselesinde ABD için PYD önemli bir rasyonel tercih. Aynı durum Rusya için de geçerli. Rusya'yı her seferinde ayrıca belirtme ihtiyacı hissediyorum zira basın yayın organlarında Rusya'nın PYD desteği hiç ele alınmıyor. Biri diğerinden daha az Türkiye aleyhinde değil yani. Gelelim fotoğrafa…


Yıl 2012 ABD'de Esad gitmeli ifadesi kullanılırken güvenlik bürokrasinin bu işin nasıl ve neden gerçekleştirilmesi gerektiğini en sert şekliyle sorguladığı bir dönem. Amerikan devlet geleneği de bürokrasiye kulak verir. Şimdinin Amerikan Savunma Bakanı o zamanın CENTCOM komutanı James Mattis, bir bilgilendirme toplantısında Suriye'ye Esad'ın devrilmesi için bir askeri operasyon yapılmaması gerektiğini ifade etti. Bu konuyla ilgili en yüksek askeri yetkilinin ağzından çıkan ifadeler Amerika'nın Suriye politikası için belirleyici oldu. Zaten Afganistan ve Irak işgalleri ile zora girmiş Amerikan ekonomisi de yeni bir cephe savaşı için zorlanmaması gereken koşullar altındaydı. Bunun dışında Esad'ın gidişinden sonra iktidara gelmesi muhtemel olan radikal gruplar da ABD'nin Esad'a müdahale etmeme politikası konusunda belirleyici oldu. Aynı şartlar daha ağır bir şekilde Rusya için de geçerliydi. Yani onlar da radikal gruplar endişesi yaşıyordu. Rusya da kırılgan bir ekonomiye hatta Amerika'dan daha kırılgan bir ekonomiye sahipti. Böylece 2012 yılında Esad'ın askeri operasyonla devrilmesi seçeneği iki düşman ülke gibi görünen ABD ve Rusya'nın benzer koşullar ve endişeler taşıması nedeniyle rafa kaldırıldı. 


Bu tarihlerde Türkiye-Suudi Arabistan-Katar askeri operasyon gerekliliği, tampon bölge oluşturulması, uçuşa yasak bölge oluşturulması gibi seçenekleri müttefikleri olan ABD'ye dayatma peşindeydi. Ancak ABD ve Rusya'nın ortak tehdit algısının iki ülkeyi Suriye konusunda birleştirdiği görülemedi. ABD'nin askeri müdahaleye ikna edilebileceği umudu 2013 yılında Esad'ın kimyasal silah kullandığı iddialarının ortaya atılmasıyla tekrar yeşerdi. Eğer bu dönemi sadece iç basından takip ettiyseniz Esad kimyasal silah kullanmıştı, ABD ve İngiltere Irak'a kitle imha silahı varlığından şüphelendiği için girmişti, dolayısıyla ABD Esad'a askeri operasyon düzenlemeliydi analizine gayet sorunsuz bir şekilde ulaşmışsınızdır. Ancak, Birleşmiş Milletler (BM) görevlileri Esad'ın ilgili depolama alanlarını ve cephaneliklerini incelediğinde benzere silahların devlet otoritesinin kaybından dolay muhalif denilen grupların eline geçtiğini de tespit etmiş konu uluslararası basın yayın kuruluşlarında ele alınmıştı. Yani Esad oldu Esed öyleyse devrilmesi algısını yaratmaya çalışan yerel basın yayın organlarının aksine kimyasal silah kullanma meselesinin sadece Esad değil muhalifler için de geçerliği olduğu tartışılıyordu. Ayrıca devlet otoritesinin azalması ya da yok olması durumunda kontrolü mümkün olmayan sonuçların orataya çıkabileceği de kimyasal silah tartışması üzerinden başlamıştı. Ancak yerel basın yayın organları konuyu Amerika'nın görevini yerine getirmemesi, tarihi sorumluluk gibi muğlak ifadeler üzerinden son derece partizan bir yaklaşımla ele almaya devam ediyordu. Üstelik bu dönem henüz IŞİD terör örgütünün sadece Irak'ın kuzeyinde bulunduğu ve adının Irak İslam Devleti olduğu ve Türkiye'de hiç tanınmadığı bir dönemdi. Bu gelişmeler istinaden ABD, 2013 yılında Suriye Dönüşüm Hükümeti kavramını bir çözüm olarak dillendirmeye başladı. Rusya da bu kavrama ilgisiz kalmadı. Bu dönüşümde amaç Rejim unsurlarına adapte edilmiş ılımlı muhalif unsurların da bulunduğu bir dönüşüm hükümetinin kurularak sorunun halledilmesi yönündeydi. Sloganik ifadeler peşinde koşturan yerel basın yayın organları bu konuları da araştırma ihtiyacı hissetmeden bir iki kelimeden oluşan ifadelerle Suriye meselesini ele almaya devam ediyordu. Bu da toplumsal yanlış algının oluşturulması hayli etkili oluyordu. Irak'ın Kuzeyinde yeşeren İslam Devleti güçlenmiş ve yavaş yavaş Suriye'nin Kuzeyine doğru yayılmaya başlamıştı. 


Esad'la dönüşüm hükümeti kuruluşu meselesi tartışmaları devam ederken Suriye'nin Kuzeyinde güç kazanan IŞİD, sorunun bambaşka bir noktaya evrilmesine sebep oldu. Artık hem Vaşington hem de Moskova için temel hedef IŞİD'in çevrelenmesi ve ortadan kaldırılmasıydı. IŞİD ile mücadele için batı yarıküre üyesi ittifaktan bir koalisyon oluşturuldu. Bir müddet sonra İncirlik Üssü bu koalisyonun kullanımına açıldı hatta Suudi Arabistan da mücadele için savaş uçağı gönderdi. Türk  ordusu da saldırılar iç kamuoyuna açıklanamaz bir hale gelince operasyona başladı. Bu süreçte tüm küresel güçler IŞİD'in ortadan kaldırılmasını hedef aldı. 


Bir başka deyişle Esad artık uluslararası koalisyonun zımnı ortağıydı. Yapılan açıklamalar da üstü kapalı olarak bu durumun kabul edildiği göstergesiydi. PYD bu mücadelede hem ABD hem Rusya için önemli bir ortak haline geldi. Obama döneminde PYD politik olarak ve hafif silahlarla desteklendi. Daha sonra umudumuz Trump iktidara geldi. Böylece Obama'nın başarısızlıkları örtülecek, artık bölgede rahat bir nefes alınacaktı çünkü artık bizim politikalarımızı anlayan biri vardı. Trump'ın ilk işi yukarıda Esad'a askeri operasyon yapılmaması gerektiğini Amerikan devletine strateji olarak benimseten, Obama döneminin CENTCOM komutanı James Mattis'i Savunma Bakanı olarak aday göstermek oldu. Bu bir politikanın devamıdır dedim dinletemedim. Herkes Trump'la ne kadar iyi çalışılacağını anlatıyordu. Ardından darbe girişimini alkışlatan Michael Flynn'i Milli Güvenlik Konseyi danışmanı olarak atadı. Yine aynı söylemler devam etti. Şimdi Trump yönetiminin PYD'nin silahlı kolu olan YPG'ye ağır silah yardımı yaptığı açığa çıktı. Rus inzibatı bölgede YPG'nin güvenliğini sağlıyor… Astana sonrası Lavrov PYD yetkilileri ile görüşerek gelecek tayin ediyor. Oyunu yanlış kurgulamanın sonuçlarını yaşıyoruz. 

Yorumlar