Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Suriye Politikasında Revizyon

04 Ocak 2017
Suriye Politikasında Revizyon

Geç olmak ve çok kayba yol açmak kaydıyla da olsa en sonunda Suriye politikası olması gereken düzleme yakın bir şekilde işlemeye başladı. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, tarafların görüşmelere başlaması, ılımlı muhaliflerin destekleneceğinin belirtilmesi; bunlar Türkiye’nin Suriye politikasının olması gereken yerleri. Ancak ciddi bir sorun var yetkililerin karşısında o da PYD/YPG terör örgütü. Zira Moskova’da Rusya-İran-Türkiye üçlüsünün attığı imzada PYD/YPG terör örgütü olarak yok. PYD/YPG ile bölücü terör örgütünün irtibatı ya da stratejik çıkarlarının ne derece yakın olduğunu anlatmaya sanırım gerek yok. Bu durum, Arap Pınarı koridoru açılırken de böyleydi şimdi de böyle. Yani o tarihte uygulanan yanlış politikalar da söz konusu örgütün elini güçlendirdi. Türkiye’nin IŞİD ile mücadele koalisyonuna silahlı desteğini ABD’nin planladığı tarihte vermemesi de söz konusu terör örgütünün uluslararası alanda rasyonel bir aktör olarak dikkatleri üzerine çekmesine sebep oldu. Zira hem ABD hem de Rusya IŞİD’in çevrelenmesi ve ortadan kaldırılması için sahada operasyon yapacak ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket edecek bir teşkilatlanma ihtiyacı içindeydiler. ABD ve Rusya’nın bu stratejik çıkarı PYD’nin Suriye’nin Kuzeyinde bir aktör olarak varlık göstermesini temellendirdi.

Şimdi biraz geriye gidelim. Unuttuğumuz dönemlere. Türkiye ile Suriye’nin Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği dönemi. Avrupa Birliğine sizin Şengeniniz varsa bizim de Şamgenimiz var dediğimiz zamanlar. Türkiye’de KCK davası daha başlamadan ve söz konusu dava sürdüğü dönemde; Suriye devlet yetkilileri PYD militanlarını derdest ediyordu. Yani ikili ilişkiler Adana Protokolü sonrası giderek iyileşmiş ve güvenlik işbirliği alanında temel faaliyetlerin başlamasını tetiklemişti. Şimdi sanırım daha iyi anlaşılıyordur bu satırların yazarının neden geçmiş dönem Esad gitmeli politikasına karşı çıktığı. Devletlerin çıkarları olur dostları olmaz. Çıkarlar sürerken de sonu belli olmayan maceralı politikalara yelken açılırsa sonuç hüsran olur. Tarih bu batık gemilerin enkazlarıyla doludur. Yani Esad gitmeli politikasına karşı çıkışın altında bin kilometreye yakın en uzun kara sınırına sahip olduğumuz ülke ile kendi güvenliğimizi sağlama ve devletimizin çıkarlarını koruma kaygısı yatmaktaydı. Gelinen durum ortada… PYD/YPG yapılanması Türkiye Cumhuriyeti için açık ve net bir güvenlik tehdididir! Peki ne olacak?

Astana toplantısı geniş katılımlı ve muhalifleri de belli ölçekte kontrol altına alınacak. Zira artık taraflar çok yorgun ve iç savaş sürdürülebilir seviyeyi çoktan geçti. Rusya’nın da ABD’nin de büyük aktörler olarak buruya daha fazla zaman, para ve insan gücü harcamak istemediği ortada. Rusya 2014 yılının sonlarından itibaren çok daha faal bir görünüm sergilese de kırılgan ekonomik yapısı onu da zorluyor. İran zaten bölgesel bir aktör. ABD’nin İran’ı belli bir ölçüde kontrol altına almak üzere uyguladığı yumuşa politikasında önümüzdeki dönemde temelini Obama’nın attığı yaklaşımlar dolayısıyla değişiklikler gerçekleşecek. İran yeniden ambargolarla yüzleşecek ve bu Tahran’ın dış müdahaleci politikası için bir sorun alanı. Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminin ardından idari yapısal sorunlarla uğraşıyor ve ekonomik göstergeler çok parlak değil. Suriye’de Esad idaresini söylemeye bile gerek yok; Rusya desteği olmasa nefes almaya mecalleri kalmadı. Muhalifler denilen yapının kimlerden oluştuğu belli değil ve sürekli ölüyorlar. Birbirlerini de öldürüyorlar tam bir karmaşa hali söz konusu. Dolayısıyla artık tüm seçeneklerin değerlendirildiği bir ortamda işleri bir şekilde ortak mutabakata oturtma zorunda kalacak taraflar var masada. Masada ABD’nin olmayışı zihinleri yanıltmasın. ABD 20 Ocak 2017’den itibaren tekrar masada ve yönlendirici olarak bulunacak. Yalnız artık lütfen kimse ABD’den Esad’ın devrilmesi için bir askeri operasyona liderlik yapmasını beklemesin, Amerikalılar bunun olmayacağının mesajlarını çok çok erken bir tarihte verdiler görmek isteyen gözlere. Dolayısıyla bu süreçte bir çözümün zorunlu olarak ortaya çıkması söz konusu. İşte tam burada Türkiye’nin çıkarları devreye sokulmalıdır. Çünkü Suriye meselesinde Türkiyesiz veyahut Türkiye’ye rağmen bir çözüm mümkün değildir. Türkiye tek başına bir faaliyette bulunamaz çözümün gerçekleştirilmesi adına ama Türkiye olmadan da bir çözüm söz konusu değildir. İşte bu kilit rol iyi kullanılabilirse Türkiye’nin eli güçlü bir hale gelecektir. Bu yaklaşım asimetrik mücadelede küçük birlik harekâtının temel öğesi olan Lidell Hart’a dayalı bir stratejidir. Tam burada Türkiye PYD meselesinin olmazsa olmaz kırmızı çizgisi olduğunu ifade etmek zorundadır. Her ne kadar Rusya, Suriye’de çok güçlü bir görünüme sahip olsa da; yaşanan ekonomik sorunlar bu savaşı daha fazla efektif olarak sürdürmeye muktedir olmadığını göstermektedir.

Türkiye’nin Suriye meselesine dönük olarak şu anda IŞİD ve PYD sorunu vardır. IŞİD meselesi üzerinde belli bir seviyede sağlanan küresel mutabakat Ankara’nın elini nispeten rahatlatırken; PYD meselesi ise Türkiye’nin maalesef yalnız olduğu bir alandır. İşte bu yüzden yukarıdaki taktiğin dikkate alınarak, Türkiyesiz ve Türkiye’ye rağmen çözüm olmayacağı düşüncesiyle bir asimetrik mücadelenin verilmesi gerekmektedir. Aksi halde Türkiye’nin en uzun kara sınırı ve dolayısıyla iç güvenliği tehlike altında olmaya devam edecektir.

Yorumlar