Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Teori-Devlet ve Sistem

05 Temmuz 2019

Hemen herkesin dilindeki sihirli kelimedir Orta Doğu yahut Ortadoğu… Nasıl yazılacağı konusunda bile üzerinde tam bir mutabakat bulunmayan, çoğu kez de İngilizce yazımı üzerinden tanımlanan muğlak bir alan. 

Ancak bu alanın uzmanları bile var. Kulakları çınlasın bir büyüğüm bundan yaklaşık 15 yıl önce bir bölgenin uzmanı olmak bile zor, bölge dediğiniz alanda bile en az iki ya da üç ülke bulunur, bir ülkeyi bile layıkıyla tespit edebilmek zorken bunu yapmak insan üstü bir çaba gerektirir demişti. Bu görüşe katılmakla birlikte artık eksik olduğunu da düşünüyorum. Zira sadece ülkenin meselesini bilmek de yetmiyor dış ve uluslararası politika analizini yapabilecek teorik donanıma da sahip olmak gerekiyor. 

Türkiye'de maalesef uluslararası politika teorileri çalışmaları da genel kabullerden hareket ederek ortaya konuyor. Waltz'a göre, Nye'a göre, Cox'a göre, Walt'a göre diye başlayan cümlelerin büyük çoğunluğu maalesef ana kaynaklara inme zahmetine katlanmadan ortaya konan ikincil kaynaklarla tespit edildiği sanılan görüşlerden ibaret. Bu eksik gedik temellendirmeler ve ana kaynaklara inmeden yapılan tartışmamsı konuşmalar da özellikle uluslararası politika talebelerinin zihninde “hoca öyle diyoo” şeklinde bir yaklaşımla kalıplaşıyor. Zira temel kaynağa inmek de yetmez siyaset felsefesi de okumak lazım ki dilimizde “felsefe yapma!” diye bir argo varken bunu nasıl anlatacağımı kara kara düşünüyorum. Bu teorik eksikliğin üzerine bir ülkeyi görmeyi, neresinde köfte yendiğini, kimin karısının nereye kaçtığını bilmeyi uluslararası politika çalışması olarak gören zihniyet de meseleyi turist rehberliği ve dedikodu yazarlığına bağlama çabasında. 

Bu noktada ise en havalı alan da Orta Doğu/Ortadoğu şu Amerikan gâvurcasıyla Middle East denilen muğlak bölge. Mesela Orta Doğu'da kaç ülke vardır sorusunu sorunca karşıdaki kalabalık aynı anda cevaplamaya kalksa bu soruyu her kafadan ayrı bir ses çıkar. Ortalama sayı 20'dir. Ortalama dediğiniz andan itibaren de zaten meseleyi muğlak bir alana taşımış olursunuz. Neyse gönüllerinizi kırmayalım son 30 yıldır böyle bir şeyin varlığına inanıp da çalışan ve uzmanlaşan insanlar var çünkü. Diyelim ki 20 ülke var bu bölgede. Bu bölgede kültürel olarak beş benzemez, devlet anlayışı ile birbiriyle uzaktan yakından alakası olmayan ülkelerden bahsi geçerken meselenin bir uzmanlık alanına dönüşmesi de ayrıca şaşırtıcı bir unsurdur. Bu noktada uluslararası politika çalışmanın temel anlayışını kavrayamadan meseleyi turist rehberliğine indirgemenin etkili olduğu açıktır. Bu kadar geniş bir devlet çeşitliliğinin olduğu bir alanı çalışmayı ama ben sosyal güçlerini tanımlıyor ve çalışıyorum diye sıyrılmak pek de mümkün görünmüyor. Burada beğenene de beğenmeyene de uluslararası politika alanında eyleyen temel birimin devlet olduğunu hatırlatırım. 

Dolayısıyla mesele devletlerin devletlerle olan ilişkileri üzerinden açıkanır ki revizyonist devlet olması beklenen devletler bile belli bir süre sonra güç dengesinin yani satus quo'nun bir parçası olarak sosyal güçler, üretim ve dünya düzeninin pek de öyle gelişmediğini göstermiştir. Çok mu karışık oldu? Evet oldu! Neden mi? Çünkü bu bir bilim dalı. Nasıl ki tıp doktoruna yaptığınız gibi bana bu ilacı yaz diyerek derdinize derman bulamazsınız, ezber iki üç cümlenizle de politoloji alanında konuşamazsınız. Öncelikle bunu fark ederek teori-devlet ve sistemi anlayınız.

Yorumlar