Özdemir Akbal Özdemir Akbal @ozdemirakbal

Bir Kez Daha Türkiye'nin Denge Politikası

10 Nisan 2019
Bir Kez Daha Türkiyenin Denge Politikası

Denge ifadesi gördüğüm kadarıyla maalesef vatandaş ve dış/uluslararası politika analizini kendi zaviyesinden gerek sadece ekonomik, gerek sadece askeri yahut sadece sosyolojik kavramlarla açıklamaya çalışan kesimler tarafından rahatsız edici bulunuyor. Öncelikle şunu söylemek isterim ki; bu kesimlerin günlük dil kullanımına dair atıfta bulunarak anlamlandırdığı “denge” kelimesi ile dış/uluslararası politika analizi yapılması hususunda kullanılagelen “denge” teriminin beş benzemez bir yapısı vardır. 

Bu kavramların yanlış anlaşılmasında uluslararası politika çalışmalarını “bir gidip görme bilimi” yahut “sıtrateci” olarak tanımlayan temel okumaları “halk anlamaz yahu”, “televizyonda bunlardan bahsedilmez” görüşüyle atlayarak popülarite tanrısına kendisini kurban veren deve dişi gibi akademisyenlerin de büyük bir suçu vardır. 

Şimdi gelelim güç/tehdit dengesi ve kendine yardım kavramını kavrayabilmiş kitlenin anlayacağı şekilde meseleyi konuşmaya. Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti dış politika yapım süreci ve içinden geçtiği durum vesilesiyle önemli bir beka sorunu yaşamaktadır. Bu tartışılmaz bir gerçektir. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulduğu dönemden beri çeşitli vesilelerle de tezahür etmiştir. Buna istinaden de devlet yetkilileri içinde bulunulan coğrafyanın gerek ve şartlarına uygun bir şekilde hareket etme zorunluluğunun ortaya çıkardığı politik ortama uygun hareket etmektedir. Bu yapısal bir haldir. 

Bu halden dolayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın iki büyük gücü olan ABD ve Rusya Federasyonu ile dengeli bir politika yürütmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları dâhilinde oluşturulan bir sözde “entelijansiya” ile ya ABD ya Rusya tercihine itilmeye çalışılmakta bu iki devletle de ilişkinin kurularak devam ettirilmesi stratejisi de temel kaynakları bile ne denli kavradığı tartışmaya açık olan zihinler tarafından alaya alınarak yıpratılma çabası içine girilmektedir. 

Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin temel güvenlik ve hatta beka sorununun bir parçası da Suriye'nin kuzeyinde gerçekleşen hadiselerdir. Burada gerçekleşen hadiseler neticesinde ABD ile olan ilişkiler hayli gerilmiştir. Bu gerginliğin Rusya Federasyonu ile kurulan ilişkilerle dengelenmesi politikası da son derece yerindedir. 

Ancak bu ilişkinin ortaya çıktığı ortamda yukarıda bahsi geçen “entelijansiya”nın Rusçu kesimi de Ankara'nın kayıtsız şartsız Rusya Federasyonu ile ilişki kurması gerektiğini zaten tarihten gelen de iyi ilişkilerin bulunduğu gibi anakroni ile dolu bir temel önerme ile iddialarını ortaya atmaktadır. Hatta dış politika yapım sürecinde etkili olan Milli Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı gibi kurumların en tepe noktasındaki yetkililerin yani bakanların ifadelerini bile reddeder haldedirler. 

Söz konusu Rusçu “entelijansiya” karşısında ise uzun yılladır ABD ile ittifak ilişkisine sahip olduğu, ilişkilerin bozulduğu takdirde ekonomik sorunların büyüyeceği iddiasını ortaya koyan Amerikancı “entelijansiya” bulunmaktadır. ABD ile kayıtsız şartsız ilişkinin devam ettirilmesi gerekliliği ifadelerini tıpkı Rusçu “entelijansiya” unsurları gibi güç/tehdit dengesi kavramlarını aşağılama yoluyla topluma enjekte etmeye çalışan bu grubun en temel söylemi ise zamanında devlete hizmet ettiği iddiası ile emekli dış politika bürokratlarının şahsi görüşlerini devletin olması gereken politikası gibi sunmasıdır. 

Her iki grup da birbiri ile taban tabana zıt görüşlere sahip olmakla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenlik meselesini anlamak istemeyen ve Ankara'nın kayıtsız şartsız Vaşington yahut Moskova uhdesinde faaliyet göstermesi gerektiği satır arası mesajlarını vermeye devam ediyor. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu şartlar altında kendi çıkarları çerçevesinde gerektiği şekil ve şartlarda gereken ülkelerle irtibatını korumaya devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bazı yaklaşımlara göre bir yandan F35 üretimi ve temini diğer yandan da S-400'leri satın alma sürecine devam etmesi “çorba” olarak açıklanabilir. Ancak bu durum tam olarak bir denge politikası gereğidir. 

Şöyle açıklayayım, bu durum 5 Haziran 1964 tarihinde dönemin ABD Başkanı Lydon Johnson tarafından gönderilen mektupla başlayan süreci andırmaktadır. Bunun hemen sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti 9 Mayıs 1967'de SSCB ile Seydişehir Alüminyum Fabrikasının kurulması için mutabakata varmıştır. Bunun yanı sıra Devlet de bölgede tüm güvenlik tedbirlerini almıştır. Aynı dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ABD ve başka ülkelerle de çeşitli alanlarda işbirliği yapmıştır. Bunun adı denge politikasıdır.
Biraz daha geriye gidelim. Kurtuluş Savaşı yıllarında SSCB ile yapılan saldırmazlık anlaşması doğu sınırlarının garanti altına alınmasını sağlamıştır. Ancak Ankara, Fransızlar ve İtalyanlarla da anlaşmıştır. Bunun adı da denge politikasıdır. 

Ancak ne Johnson mektubu Kıbrıs Barış Harekâtının yapılmasını engellemiştir ne de SSCB ile yapılan sanayi anlaşmaları Türkiye'nin SSCB'nin peyki olmasını sağlamıştır. Bunun adı da denge politikasıdır. 

Ankara'nın SSCB ile imzaladığı saldırmazlık anlaşması da Atatürk'ün 29 Ekim 1933'te SSCB'nin şimdilik dostumuz olduğu halde ileride dağılması durumunda orada yaşayan Türklere yönelik politika yürütmemiz ve buna hazır olmamız gerektiği ifadesi de bir denge politikasıdır. 

İşte tam bu meseleler ve burada sayılamayan başka şeyler dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir yandan ABD ile ilişkilerini yürüterek F35 meselesinde adım atarken öte yandan da Rusya Federasyonu ile ilişkilerini yürüterek S400 meselesinde adım atar. 

İşte tam bu meseleler ve burada sayılamayan başka şeyler dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir yandan Rusya Federasyonu ile ilişkilerini yürüterek Suriye'nin toprak bütünlüğü için girişimlerde bulunurken öte yandan da ABD ile Suriye'de gelecek dönemin planlamasını yapar. 

İşte tam bu meseleler ve burada sayılamayan başka şeyler dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir yandan Rusya Federasyonu ile ilişkilerini yürütürken diğer yandan da Kırım'ın işgali hususunu, Doğu Türkistan'daki insan hakları ihlallerini sonuna kadar savunur. 

Yorumlar