TBMM’nin Ankara’da açılışı, egemenliğin hanedandan alınıp millete devredilişidir. Yüzyıllar boyu hayal edilmesi bile mümkün olmayan demokratik parlamenter rejimin temelinin atılışıdır.
1. Dünya Savaşından Osmanlı Devleti’nin yenilerek çıkması üzerine İtilaf Devletleri ile Mondros Ateşkes Antlaşması yapılmış ama anlaşmaya rağmen İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgale başlamıştı. 1918 yılı Kasım ayından itibaren Devletin başkenti İstanbul dahil olmak üzere işgaller genişleyerek ve yayılarak devam etmişti. Özellikle Yunan kuvvetlerinin İzmir ve Batı Anadolu’yu işgale başlamaları İtilaf devletlerinin topraklarımızı bölme ve parçalara ayırma niyetini net olarak ortaya koymuştu.
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Çanakkale Boğazı, Gelibolu Yarımadası, İstanbul ve İstanbul Boğazı işgal edildi. İngilizler Çanakkale, İstanbul, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’a asker çıkararak işgal ettiler. Başkent İstanbul 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar beş yıl işgal altında kaldı.
Fransızlar ise Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonları ile Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon’a asker çıkarıp işgal ettiler. Sonradan İngiltere ve Fransa anlaşarak Maraş, Antep, Urfa, Adana ve civarı Fransızlarda, Musul vilayeti İngilizlerde kalacak şekilde 15 Eylül 1919’da Suriye İtilafnamesi’ni imzaladılar.[1] İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker çıkardılar. Bu bölgelerdeki İtalyan işgali 28 Mart 1919’dan 5 Temmuz 1921 tarihine kadar iki buçuk yıl sürdü.
Diğer yandan İngilizlerin destek ve yönlendirmesi ile Yunanlılar savaşa girerken kendilerine söz verilen İzmir Bölgesi ve çevresini ele geçirmek üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. Daha sonra 3 koldan Batı Anadolu’yu işgale devam ettiler. Yunan işgali 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922’ye kadar yaklaşık üç yıl sürdü.
Ayrıca Mondros Ateşkes Antlaşmasının maddelerinde Doğu Anadolu’daki 6 vilayetten “Ermeni Vilayeti” diye bahsedilmesi bu bölgede yaşayan Ermenileri harekete geçirdi. Bu toprakların kendilerine verileceğini düşünen Ermeniler kurdukları çetelerle bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Amaç o bölgedeki Müslüman unsurları bölgeden çıkarmaktı.
Ayrıca Çukurova bölgesini işgal eden Fransız birlikleri içinde görev alarak bölgeye gelen Ermeniler de Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’da Ermeni çeteleri ile birlikte hareket ediyorlardı.
Bu şartlar altında, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa burada arkadaşlarıyla kurtuluş çareleri aradı ve Anadolu’da bir mücadele başlatma kararıyla hazırlıklara başladı.
Karadeniz bölgesinde azgın çetecilik faaliyetlerini yürüten ama İtilaf devletlerine de, Türklerin oluşturdukları silahlı çetelerle bölgedeki Hristiyanları katlettiği şeklinde, şikâyetlerde bulunan Rumların faaliyetleri sonucu Mustafa Kemal Paşa, Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu illerinde asayişi sağlamak, silahları toplamak ve oluşan grupları dağıtmak görevi ile Samsun’a 9. Ordu Müfettişi (Komutanı) olarak atandı.[2]
Karadeniz yoluyla 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa, 22 Haziran 1919'da Amasya Genelgesi'ni yayınladı. Türk milletine, "Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu, azim ve kararlılıkla vatanın kurtarılması için Sivas'ta bir kongre toplanacağını" bildirdi. Oradan Erzurum’a geçen Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a geri çağrılması üzerine Osmanlı Hükümeti'nin verdiği görevden ve askerlikten istifa ederek 23 Temmuz 1919'da Erzurum'da, 4 Eylül 1919'da Sivas'ta toplanan kongrelerin başkanlığını yaptı.
Bu kongrelerde, "Düşman işgaline karşı milletin vatanı savunacağı, bu amaçla geçici bir yönetim kurulacağı, manda ve himaye sisteminin kabul edilmeyeceği" kararları alındı ve açıklandı. Erzurum kongresinde oluşturulan ve Sivas Kongresinde sayısı arttırılan “Temsil Heyeti” Anadolu’daki milli hareketi Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında yürütüyordu.
Anadolu'da gelişen bu milli faaliyetlerle Sivas Kongresi sonrasında Heyet-i Temsiliye tarafından alınan ve uygulamaya konulan İstanbul Hükümeti ile ilişkileri kesme kararı İstanbul Hükümetinin durumunu zora soktu. Durumun vahametinin anlayan sadrazam Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti ve yerine Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu.
Ali Rıza Paşa Hükümeti ülke ile ilgili kararları sadece Hükümetin değil, Meclisin alması gerektiği düşüncesiyle hemen seçim kararı aldı. Alınan karar gereği, 1919 seçimleri mevcut şartlar içerisinde olabildiğince tarafsızlık içinde yapıldı ve son Osmanlı Meclisi 12 Ocak 1920 günü İstanbul'da açıldı.
Mustafa Kemal Paşa’nın yürüttüğü Milli Mücadele hareketine taraftar olan Milletvekilleri, kısa zamanda İstanbul Meclisi'nde önemli bir etki sağlayıp Felah-ı Vatan Grubu adıyla birlik oldular. Bunların çabaları ile son Osmanlı Meclisi Misak-ı Milli kararlarını aldı ve dünyaya ilan etti.[3]
İstanbul’daki işgal kuvvetleri, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının etkisini azaltır düşüncesiyle açılmasını engellemedikleri bu yeni meclisin varlığını ve faaliyetlerini kendi politika ve amaçlarına uygun bulmamaya başladı. Ve 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildi. 18 Mart 1920'de ise İngiliz işgal kuvvetleri Osmanlı Meclis-i Mebusan'ındaki bazı milletvekillerini tutukladı ve Malta adasına sürgüne gönderdi. Bu tutuklamalardan sonra Meclis-i Mebusan kapatıldı.
Bu sırada yaklaşık 3 ay önce Sivas’tan Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa işgalden 3 gün sonra, 19 Mart 1920 de, “Temsil Heyeti” başkanı olarak, Anadolu’daki askeri ve sivil yetkililere bir genelge gönderdi. Bu genelge ile yaşanan durumu izah eden Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da Meclisin basılması ve Milletvekillerinin tutuklanması üzerine, Ankara’da her livadan seçilerek belirlenen 5’er temsilci ile bir Kurucu Meclis oluşturulacağını, bu amaçla süratle seçimlerin yapılmasını istedi. Daha sonra yeni bir genelge daha yayınlayarak, Meclisin Ankara’da 23 Nisan 1920 Cuma günü çalışmalara başlayacağını duyurdu.
Seçimler zor şartlar altında da olsa yapıldı. Seçimlerin tamamlanmasından sonra 23 Nisan günü Ankara Hacı Bayram Veli Camiinde kılınan Cuma namazının ardından dualar ile Meclis açıldı.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden seçilen ve İstanbul’daki Meclis-i Mebusan üyelerinden Anadolu’ya kaçabilen milletvekillerinden oluşan Meclis, o günkü zorluklar nedeniyle, ilk gün 115 milletvekili ile toplandı. Daha sonra gerçekleşen toplantılarda Meclisin adının "Türkiye Büyük Millet Meclisi" olmasına karar verildi.[4]
Ankara o yıllarda İç Anadolu'nun ortasında küçük bir yerdi. Milletvekillerini barındıracak otel bulmak bile çok zordu. Ankara’ya gelen Milletvekillerinin bazıları Taşhan denen bir handa, Erkek Öğretmen Okulunda,[5] bazıları kiralık evlerde, bazıları da, ilk zamanlarda Ankara Garının karşısındaki çayırlık alanda çadırlarda kaldılar.
Ankara’da TBMM binası olarak kullanmak için tam hazır bir bina yoktu. En uygun yer, 1. Dünya Savaşı öncesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kulüp binası olarak yapılan ve henüz tamamlanmamış olan bina idi.[6] Ankaralıların yardımlarıyla yarım kalan bina süratle tamamlandı. Gerekli tamir ve ilaveler yapıldı. İlk anda göze çarpan eksiklikler tamamlandı. Bina temizlendi.
Ancak binanın çatısı tamamlanamadı. Çünkü çatıyı kapatacak yeterli kiremit bulunamamıştı. Ankara'da bir okul binasının çatısı için getirtilen kiremitlerin de TBMM binasında kullanılmasına karar verildi. Ama bu kiremitler de çatıyı kapatmaya yetmedi. Çatı açık kaldı. Bunun üzerine Ankaralılar kendi evlerinin çatlarından söktükleri sağlam kiremitleri Meclisin çatısı için getirmeye başladılar. TBMM’nin çatısı ancak böylece tamamlanabildi.[7] Halk evini bozdu ama Devletini kurdu. Evinin çatısını eksik bıraktı ama Devletinin çatısını tamamladı.
Çatı tamamlandıktan sonra bazı okullardan sıralar, işyerlerinden teneke sobalar, kahvelerden gaz lambaları, evlerden halılar getirildi. Bir ülkenin kaderini etkileyecek Meclisin konuşma zabıtlarını yazmak için de bakkal defterleri temin edildi.
Artık millet Ankara’da yeni Meclisini kurmuş ve kendisini yönetmeye hazır hale gelmişti..
23 Nisan 1920’de açılan Meclisin ilk açış konuşmasını Meclisin en yaşlı milletvekili olan Sinop Milletvekili Şerif Bey yaptı:
“Muhterem topluluk!
İstanbul‘un geçici olarak yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğunu ve bütün temel kurumlarıyla Hilafet makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının iptal edildiğini biliyorsunuz. Bu duruma baş eğmek, milletimizin zorlanan yabancı köleliliğini kabul etmesi demekti. Ancak tam bir bağımsızlık içinde yaşamak azmine sahip, ezelden beri hür ve serbest olan milletimiz bu köleliği kesinlikle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak Yüce Meclisinizi oluşturmuştur.
Bu Yüce meclisin en yaşlı üyesi/geçici başkanı sıfatıyla ve ilahî tevfik (başarı) ile, milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı dâhilinde mukadderatını bizzat ele aldığını ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi‘ni açıyorum.
Kendisine bağlı olduğumuz en kutsal (başkanımız olan) bütün Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların Padişahı Sultan 6. Mehmet Han Hazretlerinin yabancıların kayıtlarından kurtarılması ve onun ebedî saltanat ve taht merkezi olan İstanbulumuz ile işgal altında ve türlü zulüm ve facialar içinde maddî ve mânevî insafsızca imha edilmekte bulunan bütün mazlum vilayetlerimizin kurtarılması için başarı ihsan buyurmasını Cenâb-ı Allah‘tan niyaz ederim. (Alkışlar)”.[8]
İlk TBMM önemli özellikleri olan nitelikli bir Meclisti. Katılanların tamamı cesur, fedakar, kararlı ve kahraman insanlardı. İlk Meclis çok zor şartlar altında bir araya gelen, bağımsızlık için ölümü göze alabilen vatansever, kültürlü ve genellikle genç milletvekillerinden oluşmuş bir Meclisti. İlk TBMM’deki milletvekilleri arasında yüksek öğrenim görenlerin oranı yüzde 91,8’di.[9]
Üyelerin öğrenim durumlarına göre dağılımında 155 üyenin üniversite ve yüksek okul, 73 üyenin medrese mezunu, 29 üyenin lise ve 65 ortaokulu bitirdiği görülmektedir.[10] Okuma yazma oranının son derece düşük olduğu bir dönemde bu sayılar oldukça dikkat çekicidir.
Bu nitelikli insanların oluşturduğu TBMM için aşağıdaki özellikleri söylememiz mümkündür:
-İlk TBMM Milli Bir Meclisti:
İlk Meclisin üyelerinin tamamı Türklerden oluşmuştu. Burada kast edilen Müslümanlardır. O yıllarda ve daha öncesinde Türk denince Müslüman, Müslüman denince de Türk anlaşılıyordu. Daha önceki Meclislerde durum böyle değildi.
1876 I. Meşrutiyet Meclisinde 130 üyeden 50’ si Türk olmayan unsurlardı.[11] II.Meşrutiyet Meclisinde de Türk olmayan unsurlar vardı. İlk TBMM de Türk olmayan milletvekili yer almamıştı. Bu meclis milli bir meclisti.
-İlk TBMM İdealist ve Demokrat Bir Meclisti:
İlk TBMM, çok zor şartlar altında yaşanmasına rağmen, yapılan bir seçim sonunda kurulmuştu. Halkın sosyal yapısı göz önünde bulundurulduğunda, hemen hemen her kesimden, her tabakadan seçilenler Meclis çatısı altında görev yapmaya gelmişti. Açılış günü gelebilenlerin sayısı daha az olsa da, ilk Meclisin toplam üye sayısı 399 idi.[12]
Bu üyeler farklı inanç ve görüşe sahiptiler. Ancak bütün üyelerin birleştiği nokta ülkenin işgalden kurtarılması, bağımsızlığına kavuşturulmasıydı. Bu amaç için bütün farklı görüş ve düşünceleri geride bırakıp el ele vermişlerdi. Milletvekillerinin içinde, İttihat ve Terakki Fırkası, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Milli Ahrar Fırkası, Ahali İktisat fırkası, Çiftçiler Cemiyeti gibi değişik parti ve cemiyetlere üye olanlar vardı.
Milletvekilleri çok farklı mesleklere mensuptular. Milletvekillerinin mesleklerine göre dağılım yüzdesi şöyleydi:
-Memur yüzde 27,
-Eşraf yüzde 14,
-Serbest meslek sahibi yüzde 13,
-Asker yüzde 13,
-Din adamı yüzde 11.[13]
Milletvekillerinin değişik gruplara mensup olması ülkeyi kurtarmak için bir araya gelmelerine engel olmamıştı. Bunlar arasında zaman zaman fikir ayrılıklarından doğan kıyasıya tartışmalar da yaşandı. Ancak bu fikir ayrılıkları Meclisi millet yolunda çalışmaktan alıkoymuyordu. Milli konularda hepsi birlik içinde oluyordu. İlk Meclis ne kadar sert tartışmalara sahne olsa da oldukça demokratik bir biçimde çalışmıştı.
- İlk TBMM Olağanüstü Şartların Meclisiydi:
İlk Meclis yasama, yargı ve yürütme yetkilerini, ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartlar nedeniyle, kendi bünyesinde toplamıştı. Yasama yetkisini çıkardığı kanunlar ile kullanan Meclis, yürütmeyi “İcra Vekilleri Heyeti” adıyla bir kurul oluşturmuş ve ona bırakmıştı. İstiklal Mahkemesi hakimlerinin Meclis tarafından ve Meclis içerisinden atanması suretiyle, Meclis yargı yetkisini de üzerine almıştı. Ancak Meclis, o günkü yapısına rağmen bakanları her an denetleyebilmekte ve gerektiğinde sorgulayabilmedeydi.
- İlk TBMM Fedakâr Bir Meclisti:
İlk Meclisin vekilleri yokluklar içerisinde var olmaya çalışan bir milletin temsilcileriydiler. Milletvekilleri Ankara’ya bin bir güçlükle gelebilmişlerdi. Çoğunun yatacak yeri yoktu. Yemeklerini kendileri pişiriyorlardı. Meclis Başkanının kullandığı otomobilden başka motorlu araç yoktu. 8 ay maaşsız çalışan milletvekilleri, bir yıl sonra 100 lira olan maaşlarının yüzde 20 sini bütçe açığını kapatmak için yine devlete vermişlerdi.[14] Onun için millet bu meclise güveniyordu.
İlk TBMM ülkemizin ve milletimizin kurtuluşunu sağlayan kadrodur. Özgürlüğümüzü ve Cumhuriyetimizi kazandıran idealist insanlar topluluğudur. Hepsini minnet, rahmet ve şükranla anıyoruz.
TBMM’nin açılışının 100. yılı milletimize kutlu olsun!
[1] Yaşar AKBIYIK, Milli Mücadelede Güney Cephesi(Maraş), TTK, Ankara, 1990, s.52.
[2] Zekeriya TÜRKMEN, Yeni Devletin Şafağında Mustafa Kemal, AAM Yayını, Ankara, 2002, s.180.
[3] Şerafettin TURAN.Türk Devrim Tarihi II, Ankara 1992, s.88-89.
[4] Şerafettin TURAN, a.g.e., s.134,135.
[5] Şerafettin TURAN, a.g.e., s.126.
[6] Şerafettin TURAN, a.g.e., s.125,126.
[7] Şerafettin TURAN, a.g.e., s.126.
[8] Ord. Prof.Dr. Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU,İlk Meclis, Nisan 1999,Cumhuriyet Yayınları, s.17,18.
[9] Ahmet Taner KIŞLALI, Parlamento’nun Yapısal Eksenind e, Eğitim, Yaşve Cinsiyet Boyutları, Türk Parlamentoculuğunun ilk Yüz Yılı (1876-1976) Kanuni Esasi’nin 100. Yılı Sempozyumu, Ankara, 1976, s.164-165.
[10] İhsan Güneş, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Düşünsel Yapısı, Eskişehir, 1985 s. 64,65,66.
[11] Yılmaz KIZILTAN, I. Meşrutiyetin İlânı ve İlk Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,cilt:26, sayı:1,2006, s.13.
[12] Mazhar Müfit KANSU, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, cilt:II, Ankara, 1968, s.574.
[13] Tarık Zafer TUNAYA, Kanunu Esasi ve Türkiye’de Anayasa Geleneği, TCTA,Cilt:1, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985,s.33.
[14] Erol Kürkçüoğlu, Atatürk, Milli Mücadele ve Türk Dünyası, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/687372, Erişim 14.02.2020, s.6.